20 Ağustos 2009 Perşembe

Ayhanlıların Soyu, bakın nereden geliyormuş...

Ve biraz sabır göstererek okuyalım. Sayın akademisyenlere bu güzel çalışmalarından dolayı teşekkür ediyoruz.


 

 KARGIN OCAKLI BOYU İLE İLGİLİ YENİ

BELGELER

Prof. Dr.Alemdar YALÇIN

Uzman Hacı YILMAZ

ÖZET

Bu yazımızda Malatya’da Dede Kargın ocaklı boyu’nın soy şeceresi ve bu şecerenin bağlantıları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Makalede yaklaşık otuz belgenin (en eskisi 1499) tercümesi ve bazı belgelerin metnini bulacaksınız. Ayrıca Kargın aşireti hakkında geniş bir inceleme yapılmış olup, bu boyun o zaman ki görevleri ve devletle olan ilişkileri belgelere dayalı olarak ele alınmıştır. Oymakların görev ve fonksiyonları hakkında da yine ayrı bir bölüm oluşturulmuştur. Bu yazıda, Anadolu’ya gelen ve değişik yörelere yerleşen oymak ve boyların bu yerleşimlerinin tesadüflere göre değil, her birinin bir görev ve sosyal bir örgütlenmenin bir parçasını oluşturacak şekilde yapıldığı görülecektir.

ABSTRACT

This paper is about the pedigree the Dede Kargın order-clan in Malatya and the links of this pedigree. The paper is composed of approximately thirty translated documents (the oldest one dates back to 1581) translated and the texts of some documents. A detailed analysis about the functions of the Kargın tribe and their relations with the state was made, on the basis of documents. Also, a part was composed for the functions and duties of the tribes. It is claimed that the settlements of the tribes and clans in various parts of Anatolia were not coincidental. They settled to take part in a social organisation, to employ certain functions.

SUNUŞ

“Ne zaman bağışlanma dileğinin kapıları açılsa

bir güneş doğar ve mavi bir yıldız parlar.”

(Dede Kargın Belgelerinden)

a. Kargın Belgelerine Girmeden Önce Ocaklarla ilgili Bazı Yeni Bilgiler:

Anadolu’da ocaklar, şimdiye kadar sadece inanca dayalı bazı fonksiyonları olan kurumlar olarak kabul ediliyordu. Şimdiye kadar bu kurumlar, bazı yabancı bilim adamlarının Anadolu gezisi sırasında görüp inceledikleri çok yönlü olarak değerlendiremedikleri sistematik olmayan gözlemlerden ibaret kalıyordu. Bu son derece karmaşık ve çok yönlü konuya çağımızın özenle vurgulanan bir mantığı ile ele almak gerekir. Buna “holistic” bakış açısı denilmektedir. Yani, bir parçayı bağlı olduğu bütünü anlamaya çalışarak görmektir. Elbette en az bin yıllık somut

belgelere dayanan ocakların geniş bir coğrafya içindeki dağılımını holistic bir bakışla değerlendirmek son derece zor, zahmetli ve masraflı bir iştir. Bu iş de ülkemizin kültür kurumlarının desteği ve başbakanlığımızın yardımları ile araştırma merkezimize nasip oldu.

İlk defa Araştırma Merkezimiz, 1998 yılında Erenlerin İzinden adlı belgesel film (Anadolu’da 13. yy da Türk Hümanizminin Kaynakları ve Hacı Bektaş Veli) üzerine çalışma yaparken Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve İran üzerinden Doğu Anadolu’ya doğru yatırlar, oymaklar ve ocaklar üzerinde bilim tarihimizde ilk defa kapsamlı ve masraflı derlemelerde bulundu. Toplam yaklaşık 300 saatlik 240 kaset profesyonel görüntü derleyerek bütünü görme fırsatı yakaladı. Ocakların bu araştırmalardan sonra yalnızca inanca dayalı örgütlenmeler olmadığını, aynı zamanda sosyal, kültürel, ekonomik olduğu gibi Anadolu’da güvenlik açısından da stratejik öneme sahip kurumlar oldukları ortaya çıktı.

Ocaklarla ilgili olarak yanlış bir algılama da; Anadolu’ya geliş ve yerleşmelerinin tesadüfe dayalı olduğunun sanılmasıdır. Film projesinin basında çok geniş olarak yer alması ve TRT 2’de yayınlanmasından sonra, araştırma merkezimize halen ocak mensuplarının ellerinde bulunan bir çok belge gelmeye başladı.

Bunlardan ilki ve en önemlisi, Şeyh Hasan Ocağı’na ait belgelerdi. Bu belgeler ocakların Anadolu’da tesadüfen yerleşmiş unsurlar olmadığını, aksine son derece planlı, sistemli bir yerleşim olduğunu ortaya çıkardı. Ocakların veya ocaklı boyların yılın belirli dönemlerinde bir araya gelerek toplanan ve daha sonra Anadolu’nun bir çok bölgesine dağılan ve özellikle kırsal alanlarda belirli sosyal görevler üstlenmiş topluluklar olduğu belgelenmiş oldu. İlerde üzerinde detaylı olarak duracağımız gibi ocakları yalnızca bugün antropolojik ve etnolojik bir unsur olarak değerlendirip, tarihsel zemini ve boyutunu araştırmadan yorum yapanların büyük bir yanılgı içinde oldukları, ocakların özelliklerini ve işlevlerini anlamak yerine aksine anlaşılmaz bir bulanıklığa sürükledi görülmeye başladı.

Şeyh Hasan Ocağı ile ilgili olarak bize gelen belgelerin, Seyyitlik kavramının da mantıkî açıklamasını yapan ilk belgeler olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman televizyonlarda ve kamuoyu önünde yapılan tartışmalarda, Seyyitlerin hem Arap, hem de seyyit soylu, aynı zamanda Türk olduklarını söylemeleri ciddi bir çelişki yaratıyordu. Bilgi eksikliğine dayanan bu tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Oysa ocakların şu ana kadar elimize geçen şecereleri, berat ve icazetleri göstermektedir ki, Horasan üzerinden Anadolu’ya gelen seyyitlik kurumu, Emevî ve Abbasi döneminde sıkı takip altında bulunan, Hz. Hüseyin soyundan gelen ve Ehl-i Beyt olarak kabul edilen, kadın veya erkekleri himaye eden Türkmen oymaklarının, kız alıp kız vermesi yoluyla oluşmuştur.

Dergimizde özellikle Türklerin Müslümanlığı kabul ettikleri tarih ve yerlerle ilgili olarak yaptığımız ve yayınladığımız bütün belgeler, Türklerin Hz. Ali soyundan gelen aileleri sürekli koruma altına aldıkları, onlarla işbirliği içinde olduklarını göstermektedir. En eski belgelerimiz arasında yer alan Dede Korkut’ta giriş bölümündeki kutsallık sıralaması içinde:

“Ağız açıp öğer olsam üstümüzde Tanrı görklü; Muhammedün sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık görklü; ahir sıpara başıdır Amme görklü; hecesinden düz okunsa Yasin görklü; kılıç çaldı din açtı, Şah-ı Merdan Ali Görklü; Alinün oğulları, peygamber nevaleleri Kerbela Yazısında Yezidiler elinde şehid oldu, Hasan ile Hüseyin iki kardaş bile görklü” (Gökyay: 1973, 2) şeklinde yer alan değerlendirmelerle, bazı hikayelerin sonundaki:

“Kâdir Tanrı Beyreğe rahmet kılsun. Sır-ı Merdan Hazret-i Alinün elinden şaraben tahura, içmek Huda erzanı kılsun.” (Gökyay 1973,152)

tarzındaki dualar göçer evli türkmenlerin ve Oğuzların Hz. Ali ve onun soyuna duyduğu saygıyı gösterir.

Yerleşik kültürün en önemli belgelerinden biri olan Kutadgu Bilig’de Hz. Ali soyundan gelenlerle ilişkiler konusunda devlet başkanına verilen öğütlerde, onların sözünün dinlenmesi ve saygı gösterilmesi gerektiğini belirten bölüm, ( Arat: 1983, 346 ) gelenekte sünnî olduğu kabul edilen Selçuklu Sultanlarından Sultan Sencer’in rüyasında gördüğü yeri Hz. Ali’nin kemiklerinin kaçırılarak gömüldüğü yer olarak algılayıp, bugünkü Mezar-ı Şerif’teki ziyaretgahı yaptırması da göstermektedir ki, 9., 10., 11. yüzyıldan başlayarak Müslümanlığı kabul eden Türklerin Hz. Ali ve onun soyuna karşı derin bir saygı duydukları kesinlik kazanmaktadır. Bu konuda tarihsel ve fgolklorik bir çok örnek verilebilir, ancak bizim amacımız olayın bu boyutunu ortaya koymak değildir. Burada ocakların oluşmasına sebep olan seyyitlerle Türk toplulukları arasında ilişkinin kaynaklarını ortaya koymak içindir. Dönemin yoğun siyasi çatışmalarının inanç kisvesine bürünerek sürdürüldüğü bir ortamda Türkler peygaber soyuna derin bir saygı göstermiş, koruma altına almış, özellikle beyler onlarla kız alıp vererek akrabalık ilişkisi kurmuşlardır.

Bu durum sadece Şeyh Hasan Ocağının belgeleriyle kanıtlanmamış, aynı zamanda Anadolu’daki büyük ocaklardan biri olan Ali Abbas Ocağı’nın Şeyh Şücaattin Veli Ocağı’nın, Seyyid Garib Musa Sultan’ın, Seyyid Ali Turabî ve bir çok Horasan ereninin bu yolla Ehl-i Beytle akrabalıklarının olduğu ve kendilerini bilgi ve düşüncelerini yaymak üzere topluma adadıkları anlaşılmaktadır.

Dergimizin bu sayısında yayınlayacağımız Dede Kargı Belgeleri de Ocaklarla ilgili bir çok bilinmeyeni gün ışına çıkarmaktadır. Dede Kargın Ocağı’nın belgelerinin en önemli özelliklerinden biri de, ocakların Anadolu’daki bir başka örgütlenmeyi üstlendiklerini gün ışığına çıkarmasıdır. Bir çok bakımdan olduğu gibi yalnızca bu bakımdan bile Dede Kargın Ocağı belgelerinin, tarihimizin Anadolu’da geçen dönemiyle ilgili şimdiye kadar karanlıkta kalan hususları aydınlatması bakımından ayrı bir önem taşıdığını söyleyebiliriz. Bu da Horasan Erenleri’nin özellikle bir ocağın temsilcisi olarak kabul edilenlerin Anadolu’da kentleri birbirine bağlayan kervan yollarının en stratejik yerlerine bilerek ve isteyerek yerleştiklerini böylece :

Anadolu’nun kırsal alanlarındaki ocakların yılda iki defa bu erenlerin huzurunda veya makam mezarlarının başında toplandıkları, bu kırsal bölgelerdeki ocaklar sayesinde eşkıyalık, talan ve yol kesme gibi olayların önlendiği, yaylaların ocak mensubu obalar tarafından birbirleriyle sürtüşmeye meydan vermeksizin kullanılması, obalar arasındaki ihtilafların kadı veya adlî mercilere gidilmeden çözülmesi ve özellikle sonbaharda yapılan toplantılarda ocak mensubu oymakların üretimlerinin belirli bir miktarını da ocağa bırakmaları, bu sosyal örgütlenmenin en önemli belgeleri arasında yer almaktadır. Bu sistemli örgütlenmenin Selçuklu hakanı Alaaddin Keykubat’a kadar beylikler vasıtasıyla yapıldığı bilinmektedir. Alaadin Kuykubat döneminde verilen belgelerden anlaşıldığına göre bu dönemde sistemli bir yerleşimin yapıldığı Osmanlı döneminde ise 16. yüzyıla kadar bu sistemin titizlikle sürdürüldüğü kadı siccilleri, tahrir defterleri, mahkeme kararları ve padişah fermanlarından anlaşılmaktadır.

Bizans İmparatorluğu’nun yıkılmasına yakın dönemlerdeki iç karışıklıklar, savaşlar ve yoğun eşkıyalık dolayısıyla ticaretin yok olması, insanların şehirlerde adeta yarı hapis hayatı yaşamaları, Anadolu’nun güvenliğinin sağlanmasında kırsal alanların kontrolünün önemini göstermektedir. Yapılan bu durum tespiti sonunda devlet adamlarının kırsal alan organizasyonlarına özel bir önem verdikleri

görülmektedir. Anadolu’da kırsal alanda ortaya çıkan otorite boşluğunun yarattığı ortamın nasıl büyük bir yoksullaşmaya ve iç karışıklıklara sebep olduğuna dair, Bizans İmparatorluğu tarihleri okunduğu zaman sayısız örnek bulunacaktır. (Ostrgoski:1981, 195-207)

Ocakların sosyal fonksiyonları yalnızca yukarda saydığımız toplantılar değildir. Bugün de halen birçok bölgede yapılan bu toplantıların en önemli işlevlerinden biri de sosyal yardımlaşmaydı. Toplanan malın ocak merkezindeki dağıtımı ise, beş parçaya bölünerek yapılmaktadır. Bunlardan birisi yolcular ve misafirler için yapılan harcamalar ki, ocak deyiminin kullanılmasının sebebi ateşin hiç sönmemesi ve üzerinde sürekli lokma adı verilen kutsal ocak yemeğinin pişmesidir. (Burada ocağın zerdüşt ve mecusi ateşinden tamamen ayrı bir anlama geldiğini ve birbirine karıştırılmasının yanlış yargıları doğurduğuna önemle dikkat çekmek isteriz.)

Anadolu’da yakın zamana kadar ister alevi ister sunni olsun bütün köylerde köyün ortak işleri için “Salma Salmak”, “Hak Toplamak” ya da “Serpmek” adıyla ortak bir bütçe oluşturulduğu ve bir çok işin imece usulüyle yapıldığı bilinmektedir. Ocaklara bırakılan “hak”ın kaynağı hiç kuşkusuz halkın kendiliğinden geliştirdiği bu sosyal örgütlenmedir.

Toplanan hak’ın beşe bölünürek kullanıldığı ikinci alan, gönlü kazanılmak istenilen insanlara yardımdı. Üçüncüsü, dul ve yetimlere, dördüncüsü sefer sırasında savaşa katılanlara, beşincisi gerektiği zaman at, eşek ve beygir gibi nakil hayvanlarının beslenerek hazır tutulmasına kullanılıyordu.

Dergimizde yayınladığımız ve okuyucularımızın titizlikle izlediğine emin olduğumuz Osmanlı Arşiv Belgelerinden anlaşıldığına göre, ocakların bir kısmı çevresindeki arazi ve köylerle birlikte “Müstesna Vakıf” kabul edilmiş ve korunmuştur. Müstesna vakıflar, her türlü vergiden muaf oldukları gibi yaptıkları sosyal işlevlere bağlı olarak devletten yardım da alıyorlardı. Böylece Anadolu’da büyük kentlerin yakınlarında ve kentin stratejik bölgelerinde -ki bu genellikle yüksek dağ yamaçlarında olurdu- söylediğimiz gibi kentin güvenliğini ve kervan yollarının korunması görevini üstleniyordu. Bilindiği gibi ocakların bulunduğu topraklar, Korukyani koruma altına alınmış alan ilan ediliyor ve bu bölgede avlanmak, toprakları kullanmak, işleyerek üretim yapmak, sadece o ocağın dergâhının iznine bağlı oluyordu. Bununla ilgili elimizde sayısız belge bulunmaktadır. Dede Karkın ocağı da yayınlayacağımız belgelerden anlaşılacağı tüm ülkede aşağıtda sıralayacağımız görevleri üstlenmişlerdir.

Ocaklar menzil görevi üstleniyorlar ve bu menziller Anadolu’daki posta örgütlenmesi olan “Posta Tatarlığı” sisteminin önemli bir unsuru oluyordu. Ortalama her 40 km. de bir kurulmuş olan menziller, özellikle hızlı haberleşebilmek için önceleri at, sonraları ise (18.yy ortalarından sonra) posta arabalarının uğrak yerleriydi. Buralarda Posta Tatarları (postacı) atlarını değiştirip, diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve yollarına devam ediyorlardı. Bazı menziller büyük ve “Tatar Ağalığı” denilen merkezlerdi ve buralarda posta görevlilerinin denetçisi ve yöneticisi bulunurdu. Dede Kargın Ocağı’nın elimize geçen belgelerinden birisi, bu Ocağın aynı zamanda posta menzili görevini yaptığını bu amaçla “menzil beygirleri” beslediklerini göstermektedir.(Bkz. Vesika 1 Ferman) Ferman menzilin görevini sürdürmesi sırasında bir yetki kargaşasını düzenlemeye yönelik olarak hazırlanmıştır.

Ocaklardan bir kısmı meslek erbabı ve bir mesleği babadan oğula devrederek yürüten oymaklardı. Bunlar içerisinde Tahtacılar, Demirciler, Kuyumcular, Keçeciler, Dericiler vb. önemli bir

yer tutmaktadır. Bu gün oymakları arasında bağlantı kesilmiş olmasına rağmen, Selçuklu ve Osmanlı döneminde Anadolu’da demir üreten Demirhanlar, Polatlar ve Demirciler ortak bir ocağın temsilcileriydi. İç Anadolu Bölgesi’ndeki Kuyumcular, Toroslardaki ve Kaz Dağlarındaki Ağaç Erleri Anadolu’da üretilen hammaddenin işlenmesinde çok önemli bir fonksiyonu yerine getiriyorlardı. Ağaç Erleri aynı zamanda ormanların korunması ve sağlıklı kullanılmasından sorumluydular. Avcılıkla geçinen bazı kollar ki Anadolu’da Geyikli Baba, Bozgeyikli adlarıyla anılan Horasan Erenlerinin bir çoğu avcıların hayvan katliamını önleyen av hayatını düzenleyen görevler yüklenmişlerdi. Osmanlı tahrir defterleri incelendiği zaman bu ocakların babadan oğula görevleri devrettiklerini görüyoruz. Dede Karkınla ilgili belgelerde de Karkın Ocağı’nın özellikle “Develi Karkın “kolu Elazığ, Maltya ve Çorum dolaylarında kömür üretme ve kömür taşıma görevini sürdürüyordu.(Bkz. Vesika 9) Elimizde belge bulunmamasına rağmen Anadolu’daki diğer bölgelerde de benzer işlerin Karkın Oymağı’nın Develi Karkın kolu tarafından yürütülmüş olması güçlü bir ihtimal olarak görülmektedir. Çünkü bu yazının yayına hazırlandığı günlerde Erzincan, Çayırlı ilçesinde gelen belgelerde Erzincan yöresinde de posta menzili görevi ile kömürkeşlik görevinin Kargın boyuna verildiğine dair önemli bilgiler gelmiştir. Bu belgeleri önümüzdeki sayımızda ayrıca yayınlayacağız.

Ocaklar el ele, el Hakk’a ilkesiyle birbirlerine sıra ve saygı çizgisinde bağlıydılar. Bu bağlılıkta hemen anlaşılacağı gibi herhangi bir yetki tartışması ve sürtüşmesine yer vermeyecek bir uzlaşma söz konusuydu. Bu konuda ilk ciddi araştırmayı yapan Baha Said Bey tarafından hazırlanmış olan “Türkiye’de Alevi Zümreleri” isimli makalede şu önemli tespite yer verilmektedir:

“Ocakların bir başka ocağa üstünlükleri vardı. Kimilerinin nefesleri güçlü olabilirdi. Buna göre saygıya ve seçkinliğe layıktır. Örneğin Ankara’da Karaşar, Çorum’da Dede Kargın, İzmir’de Narlıdere, Antalya’da Abdal Musa, ... Ayntab Ocakları ...özel önem taşırlar.” (Baha Said, Sayı 22)

Ocakların tümünün şehirlerden çok köylere yerleşmiş olması ve aralarında bağlantı bulunması sebebiyle 16. yy’a kadar çok güçlü bir kırsal alan sosyal örgütlenmesini oluşturduklarını görüyoruz. Sadece elimizdeki belgelerde değil, aynı zamanda Osmanlı toprak düzenini araştıran ve inceleyen bütün bilim adamlarının başvurdukları belgelerde Boy, oymak ve aşiretlerin toprakların kullanımına bağlı olarak birbirlerine bağlandıklarını ve bu bağlılığın 16. yüzyılın sonrxlarına kadar büyük bir titizlikle takip edildiği görülmektedir.

Araştırma Merkezimiz, bu ocakların Anadolu ve Balkanlardaki dağılım yerleri ve birbirleriyle ilişkilerini ortaya koyarak, ocakların fonksiyonlarını somut bir şekilde ortaya çıkarmayı temel amaçlarından biri olarak görmektedir. Çünkü hacı Bektaş veli ve onun düşüncelerine bağlı yearleşik veya göçer toplulukların sosyal ve kültürel yapılarının anlaşılması bu bağlantıların ortaya konulabilmesi ile tam olarak anlaşılabilecektir.

Kargın Ocağı, Anadolu’daki ocaklar arasında, belgeleri günümüze kadar gelmiş en önemli en eski ocaklardan biridir. Dergide yayınladığımız bilgiler de bugüne kadar elimize geçen bir “Ocaklı boya” ait şu ana kadar ki en eski belge özelliği taşımaktadır. Dolayısıyla bu ocağın Anadolu’ya yerleşiminin tam olarak anlaşılması, Anadolu’nun tarihiyle ilgili bir çok yeni bilgiyi açığa çıkaracaktır.

Ancak yaptığımız çalışmalar sırasında başvurduğumuz kaynakların tamamında Kargın Ocağı ile ilgili bilgilerin yok denecek kadar az olması, sadece Ebu’l Vefa ve Baba İlyas’a ait bilgilerin arasına sıkışmış bir bilgi olarak günümüze kadar gelmiş olması oldukça şaşırtıcıdır.

Dergimizin bu sayısında yayınlayacağımız belgeler, bize Dede Kargın Ocağı’nın son temsilcilerinden olan Ahmet Rıza Kargın tarafından getirilmiştir. Belgeler yangın, rutûbet ve iyi korunamama sebebiyle okunamaz durumdaydı. Araştırma Merkezimiz, bu belgeleri, Kültür Bakanlığımızın desteğiyle Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksek Okuluna bağlı Restorasyon ve Konservasyon Bölümünde, 4. 750.000.000 TL. ödeyerek tamir ettirdi. Daha sonra 22 Aralık 2001 tarihinde Atatürk’ün Hacı Bektaş ilçesi’ne gelişinin yıldönümü nedeniyle yapılan etkinliklerde düzenlenen sergide kamuoyuna sundu.

Dergimizin önceki sayılarında bu konu ile ilgili açıklayıcı bilgilere yer verdik. Belgelerin en eskisi 1499 tarihli icazetname , en yenisi 1914 tarihli dilekçedir. İçlerinde fermanlar, dilekçeler, mahkeme ilan yazıları, icazetler, senetler, temessük kayıtları, berat vs. bulunmaktadır. Belgelerin tarihi değeri çok önemlidir. Çünkü âdeta 1499’dan günümüze kadar Sivas, Malatya ve civarlarında geçen bir çok olay, yaşayan bir çok insan ve bölgedeki yer isimleriyle bu yerlerin özellikleri hakkında bizlere bilgi aktarmaktadır. Belgeleri daha önce yaptığımız gibi herhangi bir yoruma girmeden aktaracağız. Ancak belgelerin tarihimiz açısından öneminin anlaşılması için okuyucularımızın bazı tamamlayıcı bilgilere gereksinmesi olduğu açıktır. Elimizdeki belgeler, Malatya civarından gelmiştir. Dede Karkın’la ilgili olarak ayrıca Gaziantep’, Mersin, Adana’dan çıkmış belgeler bulunmaktadır. Yukarda belirttiğimiz bu yazı yayına hazırlandığı sırada Erzincan Çayırlı’dan da iki padişah fermanı gelmiştir. Şu anda restorasyonu yapılmakta olan bu iki belge ile birlikte Kargın Boyunun şimdiye kadar ihmal edilmiş çok önemli bir boy olduğu ortaya çıkmış olmaktadır. Ancak öyle anlaşılıyor ki, Çorum, Tokat, G. Antep, Diyarbakır ve Halep’ten bu ocağa ait belge veya bir çok belgenin çıkması muhtemel görülmektedir.

b Dede Kargın Ocağına ve Tarihine Ait Bazı Tamamlayıcı Bilgiler:

Kargın Ocaklı Boyunu anlatmadan önce Kargın kelimesinin Türkçe’de anlamları üzerinde duralım. Türkçe’de bir çok kaynakta çok değişik fakat anlamca birbirine yakın ifadeler bulunmaktadır. Bunları kendi içinde tasnif ederek ele almamız gerekmektedir. Taradığımız sözlükleri ve ilgili sayfa numaralarını kaynakça kısmında bulacaksınız.Yaptığımız araştırmalar sırasında Kargın kelimesinin dört ayrı anlam grubu içinde yer aldığı görülmektedir:

ı. Yer ismi olarak Kargın:

Kargın kelimesi yaygın olarak Anadolu’da birçok bölgede; eriyen karların oluşturduğu gür ve bol suyun tatlı bir meyilden, taşlar üzerinden sekerek akmasına verilen addır. Nitekim Anadolu’daki bir çok Kargın, Korhun, Korkun, Karkın, Garkın adlarının geçtiği köylerin yakınlarında bu tarz akarsunun bulunduğu görülür. “Kargın, karkın, korgun, ve korhun, karkin, karkine” Anadolu’da değişik yörelerin ağızlarında aynı kelimenin şîve değişiklikleriyle ortaya çıkmış bir kavramdır. Tarlanın sudan çamur haline gelmesi, üstü kuru gibi görünüp altı bataklık olan yer, dereler çekildikten sonra kalan toprak ve malın çokluğundan fiyatın düşmesi anlamlarını da taşımaktadır.

Yine Prof. Dr. Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’nde “kargın” kelimesi, eriyen karların oluşturduğu akarsu, karla karışık yağan yağmur, marangozlukta kullanılan bir çeşit rende, biçiminde açıklandıktan sonra; karık, bağ- bahçe sulamak, su yolu, ark, bu arklar arasında kalan ve tohum ekmek için kullanılan evlek, sabanla tarlada açılan çizi anlamlarında da geçmektedir.

ıı. Eşya adı olarak Kargın:

Eşya adı olarak üç ayrı anlama gelmektedir. Birincisi, marangozlukta kullanılan rendedir. İkincisi, su değirmenlerinde üst taşının konulmasına yarayan bir çeşit çatal ağaç. Üçüncü olarak da karaya veya mora boyanmış deri anlamında kullanılmaktadır. Çanakkale yöresinden yapılan bir derlemede Tanıklarıyla Derleme Sözlüklerinde, Karkın, hayvanın sağrısından çıkan siyah ve işe yaramaz deri diye adlandırılmaktadır. Şemsettin Sami bu anlamı Arapça ed-Dâriş kelimesinin Türkçe karşılığını verirken şu şekilde açıklamaktadır:

ed-Dariş: maruf siyah deriye denir. Türkî’de Karkın tabir olunur deri olacaktır ki, sağrının siyah ve işe yaramaz olanıdır.”

Ayrıca diğer Türk lehçe ve ağızlarında Kargın kelimesinin anlamına baktığımız zaman özellikle Kazakça sözlüklerde Karkın kelimesinin karşılığı olarak iki ayrı anlama yer verildiği görülmektedir. Bunlardan birincisi “süratlilik çabukluk” ; ikincisi ise “güç kuvvet”. Bunların su ile bağlantısı bulunmamakla birlikte eriyen kar sularının taşlar üzerinde gür ve hızlı akışı ile anlamca bir yakınlık taşıdığı açıktır. (Yücel, Oraltay, Pınar 1984: Karkın mad.)

Kazakistan’da bir komisyon tarafından hazırlanan Kazak SSR Ğılım Akademiyası Til Bilimi İnstitü, Kazak Tilinin Tüsindirme Sözdigi isimli sözlüğün VI. Cildinin 94. sayfasında da şu bilgiler yer almaktadır:

“Kargın: derelerde ve çataklarda boz bulanık akan, içinde taş ve toprak bulunan yağmur suyu, sel.”

ııı. Kavram olarak Kargın:

Kargın kelimesi kavram olarak: Ağzına kadar dolmuş, tuğyan halinde anlamı vardır. Ayrıca doymuş, tok, hesabını bilmeyecek kadar zengin anlamına geldiği gibi, tarlada mahsulün fazla büyüyerek yere yatması durumuna da Kargın denilmektedir. Yine aynı sözlüklerde kavram olarak: malın çokluğundan fiyatın düşmesi anlamına da gelmektedir. Yine üretimin veya malın çokluğu sebebiyle fiatının düşmesi anlamına geldiğini görmekteyiz.

ıv. Şahıs adı olarak kargın:

Bizim asıl konumuzu teşkil eden Kargın kelimesinin bu anlamıdır. Elimizdeki bir çok belgede olduğu gibi kaynakların tamamında da Dede Garkın, Kargın Dede ve Karkın Dede adlarıyla geçmektedir. Gerek kaynaklarda, gerekse halk arasında yaklaşık 9. yüzyılda yaşadığı kabul edilen bir inanç önderi olan Dede Numan Garkıni’ye işaret etmektedir. Elimizdeki belgelerde de inanç bakımından Garkın Ocağı’nın bilinen en eski ismi olarak bu isim geçmektedir. Üzerinde geniş geniş duracağımız ve bütün belgelerini yayınlayacağımız bu ocağın şeçere ve icazetnameleri ile gün ışığına çıkacak olan Anadolu’da bir ocağın tarihi asıl konumuzu teşkil etmektedir.

v. Boy adı olarak Kargın:

Kargın, bir oymak adı olarak da bir çok eski belgede ve tahrir defterlerinde geçmektedir. Bu konudaki en eski belge Mehmet Neşri Efendi’nin hazırladığı ve 2. Beyazit döneminde kaleme alınmış olan Kitab-ı Cihannüma’da yer almaktadır. Kaynakların hiç birinde bu kaynağa atıf yapılmadığı için bilgiyi buraya aynen alıyoruz:

“Etrak şöyle zu’m iderlerdi ki Hak sübhanehu ve Teala kelam-ı kadiminde zikr itdügi İskender-i zül-karneyn meğer bu ola(Oğuz Kağan) dirlerdi ve Oğuz’un sülbünden altı oğlu oldu. Biri Günhan ve biri Ayhan ve biri Yıldızhan ve biri Gökhan ve biri Dağhan ve biri Dingizhan ve bunların her birinin sülbünden dörder oglı oldu. Evlad-ı Günhan:Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli. Evlad-ı Ayhan: Yazır, Düver, Bodurga, Yabırlı. Evlad-ı Yıldızhan: Avşar, Kartık, Biğdili, Karkın. Evlad-ıGökhan: Bayındur, Beceneh, Çavundur, Çepni. Evlad-ı Taghan: Salur, Aymur, Alayunklu, Üregir. Evlad-ı Dingizhan: İngdür, Üldür, Yive, Kınık.(Unat-Köymen:1987, 11-13)

Oğuz Han’ın altı oğlundan ve Bozoklu kolunu teşkil eden Yıldız Han boyu olan Avşar, Kınık Beydili gibi oymaklardan birinin adıdır. İleride yapacağımız atıflardan da anlaşılacağı gibi, Osmanlı belgelerinde, tahrir defterlerinde bu oymaklarla beraber anılması ve bu oymakların Anadolu’daki yerleştiği bölgelerde Karkın adını taşıyan köy, mezra veya belde düzeyinde yerleşim alanlarının adı olarak da kullanılmaktadır.(Benakay, Yahya, Yaşayan Alevilik, s. 45.) Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler isimli kitabında Cevdet Türkay, şu bilgilere yer vermektedir:

“Dede Kargın, Dede Kargınlı(Dede Kargınlu), Dede Karkın Türkmânı(Türkmân-ı Yörükân Taifesi), Kars Meras Sancağı, Hüseyin Âbâd, Sivas Sancağı”(Türkay 1979, 313)

Bu konuda yaptığımız bütün araştırmalarda Karkın kelimesiyle ilgili en geniş açıklamanın Türk Ansiklopedisi’nde olduğunu görüyoruz. Karkın sözüyle ilgili kaynak sıkıntısı dolayısıyla Türk Ansiklopedisi’ndeki Karkın maddesini araştırmacılara yardımcı olmak üzere buraya aynen alıyoruz:

“Karkın, Oğuz boylarından biri. Kaşkarlı Mahmut 22 Oğuz boyunun iki Kalaç (Halaç) boyu ile birleşerek 24 Oğuzları meydana getirdiğini anlatıp, Kargın ve İparlı) boylarının adını anmadığından sonraki oğuzlar kütüğünde tanıtılan bu iki boyun, 11. yy da Kalaç Türklerinden sayıldığı anlaşılmaktadır. Bu boyun adı eski kaynaklarda Karkın’dan başka Garkın, Karkun, Kargun biçimlerinde yazılır. Bu gün Anadolu’da Karkın (Afyon, Ankara, Antalya, Balıkesir, Çorum, Isparta Kastamonu, Niğde, Sivas) ve Kargın(Çorum, Eskişehir, Konya, Manisa, Niğde,) adlı köyler, bu boyun adını muhafaza etmişlerdir.

Dede Kargınlular, Maraş-Elbistan’daki Dulkadirlü ulusunun Göksun’da kışlayıp Binboğa dağında yaylayan güçlü bir boyu idi. 13 yy. başlarında Dulkadirlü ulusu arasında yaşayan “Dede Garkın evladı, II. Beyazıt çağında yazılan Hacı Bektaş Velayetnamesi’ne göre: Horasan’dan gelirken Hacı Bektaş Veli’nin Kayseri yolunda görüp, el verdiği Dulkadirlü İbrahim Hacı adlı bir çobanı mürit edinerek “Geyik derisinden bir börk” vermişken, bunu o çobanın oğullarından “Ünlü Dede Garkın’undur” diyerek “niza ile” ellerine geçirmişlerdi. Bundan sonra bütün Dede Garkınlular, bu biçimde geyik derisinden Bektaşi Börk’ü giyinerek “ocaklu boy” oluvermişlerdir.

Mardin’in Güney-Batısında, Kızıltepe (Koçhisar) yanındaki Dede Karkun adlı büyük köy resmî Akkoyunlu tarihi “Kitab-ı Diyarbekriye’de 1425 olayları arasında Karkun Dede ve 1515 ve 1516 Osmanlı fethi sırasında Dede Karkın (Karkun) diye anılmaktadır. Bu gün Malatya’nın Kuzey-Batı’sındaki Fethiye bucağının Dede Karkın Köyü, oradaki Kızılbaş Türkmen, Zaza ve Kurmançların ocak saydığı bir Bektaşi tekkesinin bulunduğu yerdir. III. Murat çağında tutulan Maraş Yörükleri defterinde, padişah hâsı sayılan Dulkadirlu ulusunun Eşkinciler taifesi denilen 24 oymaklı boyun bir oymağı Cemaat-i Dede Karkın diye anılıyor. Diyarbakır-Bismil köylerindeki Alevi Türkmenlerin bağlı bulunduğu Dede Karkun Ocağı Dedeleri, bu gün oradaki Büyük Kadı Kendi Köyünde otururlar. Maraş-Pazarcık bölgesinde Halep Salnamelerinde geçen göçebe Dede Karkun’lular köyü o çevredeki Aşağı Kılınçlu oymağının 6 tiresinden biri olup, dedeler de denilen Dede Karkınluların yeridir.” ( 1974, Karkın Mad. )

Buradan da anlaşılacağı gibi, Karkın Anadolu’nun bir çok yerinde köy ve belde boyutundaki yerleşim yerinin adıdır. Bu tanıma bağlı olarak da Korkun ve Korgun adını taşıyan Türk Ansiklopedisi’nde yer almayan Hacı Bektaş, Çankırı, Denizli, Kütahya, Bursa, ve Balkanlardaki Türk yerleşim bölgelerinde benzer köy yerleşim adlarına rastlıyoruz. Buradan iki anlam çıkmaktadır. Anadolu’ya yerleşim sırasında adlandırma yapılırken bölgenin toprak, su, iklim ve coğrafi yapısına göre, adlandırıldığı gibi, Türkmen oymaklarının adlarına göre de bölgelere değişik adların verildiği bilinmektedir. Büyük bir ihtimalle bölgedeki dere ve akarsuların durumuna göre yapılan adlandırmalarda Karkın boyunun adına izafeten aynı boy mensupları tarafından verilmiş olmalıdır. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı’da Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı isimli kitabının 111 . sayfasında 14. ve 17. yüzyıl arasındaki tahrir defterlerinde 24 oğuz boyuna ait yer adlarının hayli yaygın olduğunu söylemekte ve bunlardan 99 tanesinin Kayı ismini, 86 sının Avşar ismini, 81’inin Kınık ismini 71 inin Eymir ismini, taşıdığını belirttikten sonra Anadolu’da 62 yerde Karkın isimli yerleşim yerinin olduğunu söylemektedir. Mercil ve Sevim, Selçuklu Tarihi isimli kitaplarında Kargınları Oğuz’un Bozoklar koluna bağlı bir oymak olduğunu söylerler. Anadolu’ya yayılışları itibariyle de diğer oymaklarla karşılaştırıldığında aynı kola bağlı oymakların birbirlerine yakın yerleştikleri görülmektedir.(Merçil-Sevim: 1995, 1)

Elimizde Karkın Dede ve Dede Karkun ile ilgili 1499 yılına ait belgeler ve daha sonra yazılmış olan III. Murat Dönemi’ne ait Maraş Yörükleri Defterlerinde Dede Karkın Ocağı mensuplarının yaşadığını kesin kabul edebileceğimiz yerleşim yerlerinin bulunduğunu görüyoruz. Karkunluların iki kola ayrıldıkları bunlardan bir kolunun Develi Karkun adını aldığını ve daha çok develerle kömür taşıyıcılığı yapan yerleşik bir kol olduğunu belgelerden öğreniyoruz. İkinci kol ise, Bozgeyikli Karkınları olarak adlandırılmış olup, kesin belgeleri bulunmamakla birlikte konar göçer olan bu Karkın kolunun, geyik ve geyiklerle ilgili Anadolu’daki söylencelerle bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Kendilerinin geyik derisinden başlık taşımaları Velayetname’de anlatıldığına göre, bunun için İbrahim Hacıyla tartışmaları ve ondan bu başlığı alarak kullanmaları iddiayı güçlendirmektedir. Yazımızın içinde uzun bir çalışma sonucu kaynaklardan tarayarak hazırladığımız bir harita üzerinde Anadolu’da Karkın oymağının dağılımını bulacaksınız.

Karkın Ocağı’nın Anadolu’daki dağılımının, tarihinin ve işlevlerinin bilinebilmesi için, Tacü’l Arifin Seyyid Ebul Vefa ile ilişkisinin gün ışığına çıkarılması gerekmektedir.

c. Tacü’l Arifin Seyyid Ebul Vefa ve Dede Karkın İlişkisi Üzerine Bazı Notlar:

Dede Karkın Ocağı’nın Anadolu’daki faaliyetleriyle ilgili bir kısım söylenceler yanında kuşku götürmeyecek belgeler arasında Ebu’l-Vefa ve Dede Karkın bağlantısı gelmektedir. Karkın Boyu’nun Horasan bağlantılarının kesinlik kazanmasından sonra Tacül Arifin Ebul Vefa’nın Dede karkın’la bağlantısının olması Karkın Ocağı’nın yine dört kilişik bir bilim heyeti tarafından tescil edilmiş olması kesin olmamakla birlikte EbulVefa’nın da Karkın Boyu ile soy bağlantısını ciddi olarak düşündürmelidir. Fığlalı, Ebu’l-Vefa ile Dede Karkın’ın muhtemelen Harezm’den göç ettiklerini ve Ahmet Yesevî Ocağı’na bağlı olması gerektiğini düşünmektedir. (Fığlalı: 1996, 147)

Burada tartışılması gereken noktalardan biri kaynakların hemen tümünde Anadolu’da bir Vefaî tarikatından adeta kesin bilgi olarak söz edilmesidir. Oysa, Ebu’l-Vefa isimli bir düşünürün Bağdat ve Kuzey Irak civarlarında yaşadığına dair bilgiler bulunmakla birlikte Harezm’den göçen Ebu’l- Vefa adına, Vefailik adıyla bir tarikat kurulduğuna dair bir bilgiden söz edilmemektedir. Fığlalı’nın belirttiği gibi, Baba İlyas’ın Seyyid Ebul Vefa’nın halifesi olması yaşadıkları dönem itibariyle de imkansızdır. Aşıkpaşazade tarihinde verilen bilgi ise, adeta bir “galat-ı meşhur” haline gelerek bir çok kaynakta yer almaktadır. Ebu’l Vefa’nın hocası kabul edilen, Ahmet Yaşar Ocak’ın “Şunbekî”, Esad Coşan’ın “eş-Şenbaki”, Fığlalı’nın “eş-Şanbaki”, Dede Karkın belgelerinde “eş Şenbekî” olarak geçen kişinin Lugatname-i Dehhüda isimli eserde “Hadis alimi Osman b. Ahmedî Dineveri’nin dedesi ve Abudullah b. Ahmedi Nihavendi’nin” soyundan gelen hadis alimlerindense Kirmanşah bölgesindeki Dinever şehrinde yaşadıklarına dair kayıt bulunmaktadır. Ancak tasavvuftan çok hadis ilmiyle uğraşmalarından dolayı burada adı geçen Şenbeki ile Ebu’l Vefa arasında bir bağlantının bulunması güç görünmektedir. (Lugatname-i Dehhüda: 1373, 12795)

İslam kaynaklarında Vefai tarikatı, Mısır’da yaygınlaşmış ve Anadolu coğrafyasıyla doğrudan ilgisi olmayan bir tarikat olarak yer almaktadır. Vefailiğin ilkeleri ve ritüelleri konusunda da elimizde ciddi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda Ahmet Yaşar Ocak:

“İşte Baba İlyas-ı Horasani genellikle XV. Yüzyılda yaşamış Ebu’l Vefa Harezmi ile karıştırılan bu Ebu’l Vefa Bağdadi’nin kurduğu Vefaiyye veya Vefailik tarikatına mensup idi. Her ne kadar kaynaklar XIII. Yüzyılda Anadolu’da Vefailik diye bir tarikatın varlığından söz etmezlerse de...” (Ocak,1996:104)

diyerek bu bilgiyi doğrulamaktadır. Bir başka nokta ise, Ebu’l Vefa’ya ait bir çok yazma menakıbdan elimizde bulunan Ayasofya, Samsun, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’ndeki nüshalarda verilen bilgilerden anlaşıldığına göre Sultan Beyazid döneminde yazılmıştır. Yazmaların girişinde Mısır’dan icazet alan Aşıkpaşa oğlu: “Hazret-i şeyh Ahmed Aşıkı’ye damat olan “ Seyyid Vilayet bin Hazret-i seyyid Ahmed el Vefa”dan söz edilmektedir. (Ayasofya Nüshası, Varak 4-5 ve diğer nüshalarda ilgili yerler) yine kayıtlara göre, “Seyyid Vilayet b. Hazret-i Seyyit Ahmet el-Vefa’nın Mısır’da Vefai tarikatına intisap ettiği ve menakıbnameyi oradan getirdiği, Mısır’dan sonra hacca giderek burada Esma-i Hüsna Tilaveti icazeti aldığı” kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtlarla , Mısır’daki Vefai tarikatı arasında bir bağlantının olup olmadığı daha derin bir çalışma sonucunda elbette ortaya çıkacaktır. Ancak menakıbnamenin Ayasofya yazma nüshasında ilerleyen bölümler, doğrudan Ebu’l Vefa Bağdadi ile ilgilidir. Bu menakıbnamede Ebu’l Vefa’nın Vefailik adlı bir tarikat kurduğuna dair kayıt bulunmadığı gibi ölümünden önce müridlerini ve “Sultan” adını verdiği onyedi müridini Rufai tarikatına yönlendirdiğine dair kayıt bulunmaktadır. Zamanımıza kadar bütün belgelerden ortaya çıkan bir başka ihtimal olarak Mısır’daki Vefailik tarikatı ile 15. yüzyılda birbirine karıştırılmış olması ciddi olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

Tekrar Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’nın çalışmasına dönersek, Ebu’l-Vefa’nın Ebu Muhammed Abdullah eş-Şenbaki’ye bağlı olduğu ve bu tarikatında Rufailik’ten ayrı bir hüviyet taşımadığı öne sürülerek varolduğu kabul edilen Vefai tarikatı Rufai tarikatıyla birleştirilmektedir. Yaptığımız araştırmalarda tasavvuf tarihleri, mezhepler ve tarikatlarla ilgili yapılan çalışmaların hiç birinde Anadolu’da bir Vefai tarikatından ve bunun hususiyetlerinden söz edilmediğini bir kere daha vurgulamalıyız.

Bu iddia öne sürülen ciddi iddialardan biri olmakla birlikte, başvurulan hiçbir kaynakta kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır. Dolayısıyla Ebu’l-Vefa Bağdadi veya Ebul Vefa Kürdi sanıyla anılan ve ünlü mutasavvıflardan birisi olan bu yüzden “Tacül Arifin” ünvanıyla tanınan kişi adına Vefailik adında bir tarikatın kurulmuş olduğu ve bunun hiç olmazsa 15. yüzyıla kadar sürüp sonra bittiğine dair elimizde belge bulunmamaktadır.

Aşık Paşa’nın 15. yüzyılda öne sürdüğü bir iddiaya dayanaraktan bir Vefai tarikatının olduğu Baba İlyas’ın bu tarikatın halifesi olduğu yolundaki iddialara kesin gözüyle bakmak yanlıştır. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi Rufai tarikatı günümüze kadar gelmiş ilke ve disiplini tamamen farklı bir tarikattır. Prof. Dr. A. Yaşar Ocak’ın da belirttiği gibi gerek Baba İlyas, gerekse Dede Karkın’ın varlığı kuşku götürmeyen ilkeleri ve disiplini çağlar aşarak günümüze gelen Hoca Ahmet Yesevi Ocağı’na bağlıdır. En azından Dede Karkın’ın Horasan’dan geldiğine dair Aşık Ednâî’nin kasidesinde geçen:

“Rah-ı Hüdâ nesl-i Ali’dir ism-i Numanım meded/

Lakab-ı Dede Karkın Sultan şah-ı Horasanım meded”

mısralarından da anlaşılacağı gibi, Dede Karkın silsilesinin ikinci ismi olan Numan Dede Karkinî’nin Horasan’dan geldiği kaydı bulunmaktadır. Karkın Boyu’nun Anadolu’daki devamı olan bölgelerde yaptığımız araştırmalar devam etmektedir. Yazımızın dergimizde yayına hazırlandığı bir sırada Erzincan’dan ve Gazi Antep’ten yşeni belgeler bulunmuştur. Bu belge ve bilgilere göre Karkın

Boyu’nun Horasan üzerinden Anadolu’ya geldikleri kesinlik kazanmaktadır. Bu bilgilere dergimizin yaz sayısında bulacaksınız.

Dede Karkın ve Baba İlyas’la ilgili uzun değerlendirmelerden sonra Ahmet Yaşar Ocak şu yorumu yapmaktadır:

“Üstelik Harezm’de Yeseviliğin yaygın bulunduğu ve Dede Karkın ile Baba İlyas’ın Harezmli Türklerden oldukları ihtimalinin yüksekliği düşünülürse, Baba İlyas’ın Yesevilikle bağlantısının bulunup bulunmadığı bir mesele olarak gündeme geliyor.” (Ocak: 1996, s.104)

Ahmet Yaşar Ocak’ın şu düşünceleri Dede Karkın’ın Yesevi Ocağının devamı olduğu tezini güçlendirmektedir: “Üstelik Baba İlyas’ın fikirlerinden çok şeyler alarak teşekkül eden Bektaşilikte Yesevi geleneklerinin korunması, bu ihtimali bizce daha da güçlendiriyor.” (Ocak, 1996:105) Dolayısıyla Karkın Ocağının diğer Horasan üzerinden Anadolu’ya gelen oymaklarda olduğu gibi Yesevi Ocağının devamıdır diyebiliriz. Dolayısıyla elimizdeki en eski belgelerde EbulVefa’nın şeceresinin bulunması ve iki ismin birlikte anılmaları en azından belgeleri bulununcaya kadar Ebu’l Vefa’nın Kargın Boyu içinde yer aldığını düşünmemiz gerekecektir.

Vefai Tarikatı konusuna gelince; bütün tasavvuf tarihlerinde Vefai tarikatının Mağrib-i İskenderi ünvanlı Şeyh Vefa tarafından Mısır’da kurulduğu, iki kola ayrılan bu tarikatın kurucusunun Bingazi’de defnedildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Bu durumda ya Vefai tarikatı Ebu’l-Vefa döneminde anılmış ve fakat ölümünden sonra unutulmuş, 15. yüzyılda yeniden ortaya çıkmış; ya da bu bilgi diğer Vefai tarikatıyla karıştırılmış olmalıdır.

Ebu’l Vefa ile ilgili olarak yaptığımız araştırmalar devam etmektedir. Bu konudaki temel kaynaklardan biri kabul edilen ve değişik Türkçe yazmalarının İstanbul ve Ankara’daki kütüphanelerdeki varlığından söz edilen Ebu’l Vefa Menakıbnamesi’nin üç ayrı yazmasını inceleyeceğiz. Bunlardan biri Samsun’da bulunan bir Türkçe yazmadır.

Öte yandan Ebu’l Vefa ‘nın Bağdat’ta Mustansıriyye Medresesinde (408 Hicri) 1017 miladi tarihli bilim adamları tarafından onaylanmış bir belgeden de söz edilmektedir. Araştırmacı yazar Nejat Birdoğan bu belgeden söz ederken belgenin tümünü yayınlamadığı için bilgi tam olarak anlaşılamamaktadır. Çalışmasında bazı düzeltme hataları dolayısıyla 1071 miladi, 1017 miladi gibi hatalar yanında belgenin orijinalinin veriliş tarihi, verilen kişinin kimliği ve akrabalık bağlantısı da tam olarak anlaşılamamaktadır. (Birdoğan: 1995, 108-109) sayın Birdoğan da bu belgeye diğer belgelere dayandırarak Ebul Vefa ile Baba İlyas arasında bir halifelik bağlantısının olamayacağı yargısını kesinleştirerek bir gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Sayın Birdoğan’ın atıflar yaptığı belgeyi elinde bulunduran ve Tacü’l Arifin Ebul Vefa soyunun son temsilcisi olduğunu söyleyen Sayın Muharrem Naci Orhon elindeki bu belgeyi ve diğer belgelerin tamamını araştırma merkezimize getirme sözü vermiştir. Böylece iki ana koldan Ebu’l Vefa’nın hayatı ile ilgili bilgilerin kaynağına bir kere daha gitmeyi deneyeceğiz ve hakkındaki tüm birinci kaynak bilgileri Ağustos 2002 sayımızda yayınlayacağız.

d. Dede Karkın ve Karkın Boyu İlişkisi:

Elimizdeki belgeler ve kayıtların ortaya çıkardığı bir başka bilgi ise Anadolu’da oymaklar, boylar ve ulusların tasnifinin sağlıklı yapılmadığı takdirde ciddi değerlendirme hataları doğuracağı yolundadır. Anadolu’daki oymaklar ve topluluklar dört ana grupta değerlendirilerek ele alınmalıdır:

ı . Ocaklar

ıı . Uluslar Boylar, oymaklar veya

ııı . Ocaklı boylar, Ocaklı oymak veya uluslar

ıv . Ocaklı Boylar, Ocaklı Oymak veya Uluslara Bağlı Topluluklar ve Kollar

Dördüncü tasnif içine giren gruba dikme adı verilmekte, dikmelik çoğunlukla fermanlarla sağlanmaktadır. Buradan Selçuklu ve Osmanlı döneminde Anadolu kırsal alanında bütün oymakların birbirlerini kontrol etmelerini sağlayan hiyerarşik bir mekanizmanın, bir sınıflandırması olduğu anlaşılmaktadır. Elimizdeki bilgiler ocaklı boylar arasında en köklü ve eskilerinin Dede Karkın Ocağı olduğunu göstermektedir. Bu düşünceyi Nejat Birdoğan da Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik isimli kitabında belirtmektedir: “Ancak yine de Dede Karkın olması akla yakın.” (Birdoğan: 1995, 211)

Dede Karkın”la ilgili günümüze kadar gelen bilgileri de burada sırasıyla vererek Kargın Ocaklı Boyu ile ilgili bütün bilgileri bir araya toplamış olalım. Bu bilgilerde ilki, Ocak’ın Menakıbu’l Kudsiyye’den ve Velayetname’den aldığı bilgilerdir.:

“Kendi halifeleri arasından Hacı Mihman, Bağdın Hacı, Şeyh Osman, Ayna dola(Aynüddevle) adlarındaki dört şahsı seçerek Baba İlyas’ın emrine vermiş ve onları Rum diyarını(Anadolu’yu) irşat etmekle vazifelendirmiştir. Rum diyarına gelen Baba İlyas maiyetindeki bu dört halifeyi muhtelif yerlere göndermiş ve yerleşmelerini sağlamıştır.” (Ocak: s. 99) Dede Karkın’ın Anadolu’ya gelişinin yerini göstermesi bakımından bu dört halifeyle ilgili bilgilerin hayatî bir önem taşıdığını söyleyebiliriz.

Ocak devamla:

“......Dede Garkınla Baba İlyas’ın aynı çevre ve aynı tasavvuf mektebinin mensupları olduğunu göstermesi bakımından çok önemli bir ipucudur. Bu güne kadar Dede Karkın üzerine bütün bilinenler Velayetname’deki bir pasajdan ibaretti(Ocak:1996, 99) demektedir.

Hemen hemen bir çok kaynağın atıf yaptığı velayetnamedeki bu bölümü, farklı bir Velayetname nüshasından okuyucularımıza aktarıyoruz. Böylece bu farklı yazma nüshayı okuyucularımıza ilk kez tanıtmış olacağız. Velayetname’de Hacı Bektaş-İbrahim Hacı başlıklı bölümde:

“Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş Veli kaddesesırrülaziz efendimiz İbrahim Hacı’ya safa nazar buyurduğudur. Çünkü Hacı Bektaş Veli Mülk-i Rum’a girdi. Bozok canibinden Kayseri şehrine teveccüh buyurup giderken yolda Zülkadir cemaatinden bir nice Türkman hanelerine tesadüf eyledi. Gördü ki henüz konmuşlardı. Anlara uğrayıp geçüp gitdi. Meğer kim anda bir çoban koyun güderdi. Hünkar ol koyunların yanına uğradıkda vilayet kamusun alup ol koyuncuklar meleşüb birbirine bakmayup Hazret-i Hünkarın ardına düşüp kendiler çün çoban ol koyunların önüne geçüp çıktı. Ne kadar ki cehd kıldı dönderebilmedi çok çalıştı bir nicesin durdurunca ol bir niceleri meleşüb Hünkarın ardına düştü

gideridi. Bu hali göricek çobanın hatırına böyle hutur eyledi ki bu koyunların gösterdiği rumuz münhal degildür. Bu kişi tahkik-i evliyaullahdur vilayet keramet sahibi azizdir ki koyunlar anı ziyaret ederler imdi bir koyun kadar benim aklım yokdur ki varam elin öpüp ayağına yüzüm sürem. İnşaallah biz fukaralara ümitdir ki safa nazar himmet ede, diyüp fil hal koyunları koyup Hz. Hünkarın ardına düşüp irüşdi. Mübarek ellerün öpüp ayağına düşti. Yalvarup eyitti. Mağzur tutun sizi bilmedim ilerüden hatırınıza gelmedüm âmme ve hâssa bezl olan eltaf-ı mâlâ nihayenizden mercudur ki bu fakire dahi nazar-ı inayet ve merhamet ve şefkatinizdir diriğ beydermeyesiz dedi. Hazret-i Hünkar eyitti ismin nedir bana söyle dedi., ol çoban eyitdi, İbrahim Hacı’dır sultanım dedi. Hacı Bektaş Veli kemal-i kerametinden ol yere oturup eyıttı, ya Hacı İbrahim başında giydiğin börk bizim nazarımıza ender didi. Meğer kim ol vakt İbrahim Hacı’nın başında ahu postundan börkü var idi. Elleriyle tutup Hazret-i Hünkarın nazarına indi, didi Hacı Bektaş el Horasani kaddese sırulaziz Muhsin-i tekbir idüp başına giydürdi. Dahi gözlerin sıgadı arkasın yaptı. Erenler nazarı kimyadür kara toprağa nazar itse altun olur. Ol saat İbrahim Hacının gözleri açıldı. Cümle hicabları def olup vilayet mertebesine irişti. Fil hal nasibin aldı. Hazret-i Hünkar ayıttı, var imdi altmışdan sonra nasibin aldın Bozoku sana yurt verdik ol yer senin olsun. Ekmeğin olsun ol koyuncuklar dahi seninle varolsunlar ve kalkub yine Kayseri şehrine doğru müteveccih revane oldu. İbrahim Hacı kaldı anda nicedir bu acaib ve garaib rumuzlar keşfedip çok vilayet keramet izhar eyledi. Akıbet Zulkadirli içinde Semek Hacı çağırttı. Hünkar-ı Hacı Bektaş Veli el Horasani kaddese sırrulaziz Efendimizin remzi aldığı gibi Bozok Üçok kendinün mekanı oldu. Ayağına taş dokunan Ya İbrahim Hacı diyüb çağırırdu. Hala dahi bu deme degin ol ismin meşhurdur hayatında Hazret-i Hünkar geyik derisine nazar idüb tekbir eylediği ecilden kendülerden.ve dahi müridlerine geyik derisinden kisve diküb geydürdi. Kendileri dünyadan ahirete naklolunduktan sonra Dede Garkın evlatları gelüb İbrahim Hacı’nın oğullarına eyitti, bu geyik derisinden börk meşhur Dede Karkınındır, siz bunu kanden aldınuz didiler anlar dahi atamız İbrahim Hacı’ya Hünkar tekbir idüb safa nazar eylemişdür. Bizim meşrebimiz Bektaştandır didiler. Dede Karkın evlatları inad idüb eyittiler, Bektaşilerin kisvesi elifi ve hüseynidir. Bu geyik derisi börk, meşhur Dede Garkınındır diyüb dava ve niza idüb ve mabeynlerinde çok münahata geçdi. Öyle olsa ahir bizzaruri geyik derisin çıkarub Dede Garkınlara hasdur amma muhakkak sabit olmuşdur ki İbrahim Hacının meşrebi Hz. Hünkar Hacı Bektaş Veli el-Horasani kaddese sırrulaziz efendimiz hazretlerinden olduğu beyan”( Mahmut Baba nüshası, 1284/1867, Varak 94)

Türk Ansiklopedisi, Bedri Noyan, Burhan Kocadağ, Yunus Koçak, Nejat Birdoğan ve daha bir çok araştırmacının Dede Karkınla ilgili yaptıkları alıntılarda Dede Karkın bu cümlelerde yer etmektedir.

Dede Karkın’la ilgili önemli kaynaklardan birisi de Elvan Çelebi’nin Menakibu’l Kudsiyye isimli eseridir. Bu esere göre ; “Dede Karkın-çok muhtemel olarak Moğol istilası yüzünden-kendi müritleriyle Anadolu’ya gelerek yerleşmiştir. Zamanla büyük bir şöhret kazanarak müritlerinin sayısını çoğaltmıştır. Devrin -1. Alaaddin Keykubat olması muhtemel bulunan-sultanı, bu zatın meziyyetlerini görerek onunla dostluk kurmuş ve bunun sonucu 17 köyü kendisine vakıf olarak vermiştir. Dedenin yerleştiği yerin Vileyatname yardımıyla Elbistan olduğunu tahmin edebilmek mümkündür. Dede Karkın burada yıllar boyu fikirlerini yaymış ve müritlerinin sayısı gittikçe kalabalıklaşmıştır.” (Ocak: 1996, 99)

Elimizdeki belgeler, atıf yaptığımız Malatya Tahrir Defterinde Dede Karkın’ın Maraş –Elbistan, Malatya ve Sivas dolaylarında yerleşmiş olduğunu göstermektedir. Burada göz ardı edilen nokta Karkın Boyu”nun Anadolu’nun bir çok yerine yayılmış olması ve bunların da birbirilerinden haberli ve

bağlantılı oldukları gerçeğidir. Elimizdeki belgeler zaman zaman Dulkadirli, zaman zaman Kayı, zaman zaman da Çepni boyu içinde anılan Kargın”ın yayılış alanları, nüfusu ve tarihi belgeler bir boy altında değerlendirilmesinin yanlışlığını bir kere ortaya koymuştur. Kargın bir boy olarak tamamen diğer boylar gibi kendisine bağlı oymaklar ve obalarla birlikte Anadolu”nun bir çok yöresinde varlığını sürdürmüştür. Karkın Boyunu sadece boy bağlantısı içerisinde değil, aynı zamanda yetiştirdiği inanç önderleri vasıtasıyla ocak özelliği ile algılamak gerekmektedir. Türk Ansiklopedisinde “Ocaklı Boy” deyiminin kullanılıyor olması da bu bilgiyi pekiştirmektedir.

Sayın Ahmet Yaşar Ocak, yalnızca Dede Karkın kelimesi üzerinde durmakta ve Dede Kargın’ı 13. yy da yaşamış tek bir şahış olarak algılamaktadır. Elbette bu bütün kaynaklarda bir Dede Garkın isminin geçmesine bağlı olarak haklı bir tanımlamadır. Oysa, bütün belgelerde Garkınî olarak geçmekte ve dedelik kurumu içerisinde bir çok Dede Karkıni bulunmaktadır. Dolayısıyla Karkın isminin, Karkın oymağının dedesi ve dedelerine verilen bir ortak ad olduğu anlaşılmaktadır. Yayınlanan belgeler dikkatle incelendiği zaman görülecektir ki Garkıni Ocağı olarak 19. yüzyılın sonlarına kadar resmî kayıtlarda bir çok kere tanımlanmış ve hakları devletçe korunmuş bulunmaktadır.

Elbistan dolaylarına yerleşmiş olan bu tasavvuf çevresinin Harezm Türkleriyle birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Karkın oymağının elinde bulunan yazma cönklerden anladığımıza göre, Horasan’dan gelmiş olmalılar. Nitekim Dede Karkın’ın dört halifesinden biri olan Bağdın Hacı’nın ismi olan Bağdın’ın Horasan’da bir yer ismi olduğu düşünülürse bu iddia daha da güçlenmektedir. Elvan Çelebi’nin Moğol İstilası sırasında olduğunu iddia ettiği Karkın Dede’nin Anadolu”ya gelişi, zayıf bir iddia olarak kalmaktadır. Çünkü elimizdeki belgelerden anlaşıldığına göre 10. yy da Halep ve çevresinde bulunduklarına dair güçlü bilgiler yer almaktadır. Dolayısıyla Elbistan’a gelerek yerleşmeleri 12. yy civarında olmalıdır. Çünkü Şeyh Hasan Ocağı’nın belgelerinden de anlaşılacağı gibi Selçuklular döneminde oymakların yerleşiminin yeniden düzenlendiğine dair güçlü bilgiler bulunmaktadır.(Onarlı: 2001, 20-21)

Dr. Tufan Gündüz”ün 1540-1640 tarihleri arasında Anadolu”da Türkmen Aşiretleri isimli çalışmasında Kargınlarla ilgili şu bilgi bu iddiayı güçlendirmektedir:

“ 1540 tarihinde ikisi Bozulus”a biri Dulkadir Türkmenlerine mensup üç cemaat halinde bulunan Karkın aşireti, toplam 105 hane ve 23 mücerred nüfusa sahip bulunuyordu. Bunlar, 2. Selim döneminde 313 hane ve 92 mücerred nüfusa ulaşmıştı. Nüfuslarının her iki dönemde de kalabalık bulunmasına karşılık, Bozulus”un Orta Anadolu”ya muhacerete katılmadığı tespit olunmaktadır. Bunların bir bölümünün Güneydoğu Anadolu”da tedricen yerleşik hayata geçtikleri, bir bölümünün ise Halep Yeni İl veya Dulkadir Türkmenleri arasında bulunan Karkın aşiretleri içine karışmış olmaları yakın ihtimaldir.” (Gündüz, 1997, 83)

Selçuklu döneminden başlayarak Rakka vilayetinin göçer evli Türmenlerin kışlakları olduğu, yazın ilk günlerinden itibaren Anadolu”daki yaylalara belirli bir disiplin içinde dağıldıkları ve kışlak olarak tekrar Rakka”ya döndükleri bir çok belge, berat ve kayıttan anlaşılmaktadır. Bu bakımdan Karkınların sadece bir Oymak veya aşiret olarak algılanmasına sebep olan kayıtlar daha çok bu bölgeden gelmektedir. Ancak yaptığımız araştırmalar göstermektedir ki Nahcivan”dan Özbekistan”a kadar giden koridorda kargın köy adları ve yerleşim yerlerine rastlanmaktadır. Bu koridor Türkmenistan Balkan”ına kadar gitmektedir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Kargın Boyu Anadolu”ya kars

kapısından girmiş ve iki kola ayrılarak bir kısmı Halep”e kadar giden bölgelerde, Malatya, Maraş, Antep ve Elbistan ekseninde yerleşirken bir kısmı da Çanakkale”ye kadar yayılmıştır. Nitekim Çanakkale”nin Bigadiç İlyçesi”ne bağlı Kargın Köyünde her yıl geleneksel Kargın lokma törenleri yapılmaktadır.

Bizim çalışmalarımızı destekleyen ve güçlendiren bir başka araştırma ise, Yusuf Ziya Yörükân’a aittir. Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar isimli çalışmada bazı önemli bilgilere rastlıyoruz. Bu bilgiler de sunuşumuzun başında belirttiğimiz gibi, Anadolu’daki oymak ve ocakların hiyerarşik bir örgütlenme içinde birbirine bağlı olduklarını ve çözülemeyen hukuki sorun ve anlaşmazlıklarını “el ele el Hakk’a” ilkesi çerçevesinde hep bir üst ocağa havale ettiklerini gösteren Baha Sait’in tespitlerini de pekiştirmektedir.

Karkın Boyu ile ilgili olarak İç Anadolu Bölgesinde Çepniler, Gegel, Mamalı, Harmandalı, Bayat, Kargın(Karkın)”ın bir grup oluşturduklarını ifade etmektedir. (Yörükan:1998, 11). Yazar yine aynı çalışmasında bu yerlerin ve boyların tümünü gördüğünü ve ritüellerini gelenek ve göreneklerini incelediğini belirterek, Ankara yöresinde Çubukabad ve Şabanözü’nde bulunan Kargın köyleri hakkında aydınlatıcı bilgi vermektedir. “Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri” adını taşıyan 1932 yılında hazırladığı Çankaya Atatürk Özel Kitaplığında bulunan çalışmasında yazar sosyal örgütlenme ile ilgili şu önemli bilgiyi aktarmaktadır:

“Eski Türklerde oymak beylerinin aynı zamanda dini reis olduklarını, bunun aynen Alevilerde dedeler ve ocaklar şeklinde devam ettiğini; oymak beylerinin il beylerine, il beylerinin de Hakan’a tabi olması şeklindeki bir teşkilatlanmanın, Çelebi koluna bağlı olanlarda olduğu gibi, Anadolu’daki diğer bazı Alevi gruplarında da görüldüğünü, dedelerin ve ocaklıların derece derece birbirlerine tabi olduklarını, Sele Oymağı’nın Sele’deki ocaklıyı tanıdığını, fakat bu ocaklının kendisinden daha büyük bir boy olan Kargın boyu ocaklısına tabi olduğunu, halbuki bunların her ikisinin de Çubukabad kazasına bağlı köylerde oturduklarını; Kargın’ın Keskin’e, onun da Eskişehir’de Sarı Kavak’taki Kegel (Kigil) oymağının reisine ve ocaklısına tabi olduğunu; onun ise, Hacı Bektaş Çelebisine bağlı olduğunu söylemektedir.” (Yörükân: 1998, 49-50) yazarın burada Keskin’den kastı Hasandede, Eskişehir’den kastı ise, Şücaattin Veli Dergahı olmalıdır. Aynı görüşleri güçlendiren bir başka çalışma ise, Ahmet Refik Altınay’ın Anadolu’da Türk Aşiretleri isimli çalışmasıdır. Burada İlbey, İlbeylü, İleminlü kavramlarının yukarıda yaptığımız alıntıdaki şekliyle bir çok belgede geçtiğini görmekteyiz. Böylece anlaşılmaktadır ki, Anadolu’ya gelen Türkmen oymakları gelişigüzel ve düzensiz bir biçimde değil, sistematik ve birbirinden haberli olarak yerleşmişlerdir. (Ahmet Refik: 1930, 64, 156, 195 vd. )

Karkın ocağının sadece Elbistan’da değil, Anadolu’nun bir çok bölgesinde varlığını sürdürdüğü ve birbirlerinden haberli oldukları yine Yörükan’ın yaptığı gözlemler sırasında bir kere daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu çalışmamızın Anadolu’da bilinmeyen son derece önemli bu sosyal dayanışmayı ilk defa ortaya çıkarması, günümüz açısından çok büyük önem taşımaktadır. Yörükan’ın Kargın ocağı içerisindeki bir tören sırasında bize naklettiği şu bilgiler sadece Kargın ocağına değil, Anadolu’daki Türk sosyal örgütlenmesine dair önemli bir bilgiyi güçlendirmektedir:

“Dedenin kendisinin yedi parça köyü varmış. Bu köyler Sele Ocağına bağlı, ayine kendisi riyaset ediyor. Bir zaman bunlardan hak alırmış. Bir hak da Çelebi Efendimiz için alınırmış, fakat şimdi birkaç senedir ne ayin yapıyor ne de hak alıyormuş. Onun için kendisi bahçede bu ihtiyar haliyle

çalışıyormuş.” -Biz de kaç göç yoktur. Bir insanın iyiliği, kadınlarla beraber bulunup da kalbini bozmamasıyla belli olur. Kadına temas etmeli, fakat marifet kalbini bozmamalıdır. Kalbini bozdun mu suçlu oldun. Onun cezası var. Bu gibi cezaları Dede kendisi verir. Ancak kabahat büyük olursa, mesela birisi karısını boşarsa, bunun cezasını daha büyük dede, Karkın dedesi verir. O lüzum görürse Çelebi”ye kadar gönderir. Çelebi ondan ceza parası alır ve kusurunu affeder. Bizim yolumuzda kadını terk etmek yoktur. İki kadın almak vardır, ama onu da yapmayız. Karısını terk eden veya ona hıyanet eden kişiler ceza olarak meydana alınmazlar” dedi.” (Yörükan: 1998, 79-80) burada dikkat edilmesi gereken nokta hukuki bir anlaşmazlıkta bir üst ocağın yetkili olmasıdır. Yusuf Ziya Yörükan’ın burada zikretmediği bir başka nokta ise, gerek görülürse çok büyük suç işlemiş bir kişi hırsızlık, cinayet ve benzeri ıslah edilmek için Erzincan’a Hıdır Abdal Ocağı’na gönderilirdi. Buradan da anlaşılacağı gibi, Kargın Ocağı, Kargın Boyunun bütününü içine alan ve Anadolu’nun bir çok yöresinde yaşayan bir Türkmen Oymağının sosyal örgütlenmesidir.

Dergimizde yayınlayacağımız ve bugüne kadar bilinenleri toptan değiştirecek bir başka bilgi de Yörükan”ın değerlendirmelerini güçlendirmektedir. Bu fütüvvetnamenin tarihimiz açısından önemi şimdiye kadar Ahilerle Anadolu Aleviliği arasındaki ilişkinin yalnızca Hacı Bektaş Veli ile Ahi Evran ilişkisine bağlı kalmasıydı. Oysa elimizdeki belge bir Debbağ Fütüvvetnamesi olarak Ahi Evran”a kadar ulaşmakta ve Kargın Ocaklı Boyuna verilmiş bulunmaktadır. Tarihi miladi 1363 ( 14 Şaban 775) olan belgenin bir başka ilginç yönü de fütüvvetname”nin altında iki hanımında imzasının şahit sıfatıyla bulunmasıdır.

Bu bilgiler ışığında bir değerlendirme yaparsak görülecektir ki, güney Türkistan ve Horasan üzerinden Anadolu’ya gelen bütün Türkmen boylarında olduğu gibi, Dede Karkın Ocağı, Ahmet Yesevî tarikatının mensubu veya en azından etkisindedir. Bu düşüncemizi güçlendirecek iki bilgiyi burada bulacaksınız. Bunlardan birincisi, Kars, Ardahan illerinde Kargın köylerinin bulunması ve Kargın Ocağına bağlı olduklarının anlaşılmasıdır. İkincisi ise, Hacı Bektaş Veli ile bağlantılarının Araştırma Merkezimizin yayınladığı derginin 8. ve 19. sayılarında Garip Musa Sultan’ın Hacı Bektaş Veli ve Hasan Dedeyle bağlantılı olduğu görülmektedir. Aynı zamanda Ali Abbas Ocağına ait belgeler de incelendiği zaman, Harput’tan gelen ve dilinden da anlaşılacağı gibi çok eski bir belge olan bu belgelerde de bilgi teyid edilmektedir. (Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi sayı:19)

Ne var ki, yine bu sayımızda yayınlayacağımız 19. yüzyılda Hacı Bektaş Çelebilerinin verdiği bir icazetname ile Dede Karkın Ocağı doğrudan Hacı Bektaş Çelebisi’ne bağlanmıştır. Bunun hangi zorunluluktan veya bilgi eksikliğinden kaynaklandığı ayrı bir yazı konusudur. Ancak Çelebilerin 19. yüzyıldan sonra bu tarz icazetleri bir çok ocağa verdikleri bilinmektedir. Böyle bir yola gidilmesinin sebeplerinden birinin, Anadolu’da yol güvenliği, ulaşım serbestisinin 16. yüzyıldan sonra ortadan kalkması, oymak ve obaların birbirlerine gidip gelmelerinin imkansızlaşması yanında, II. Mahmut’un Anadolu’da bütün toplulukları bir disiplin altına almak ve Hacı Bektaş Çelebilerine bağlamak isteğinden kaynaklanmış olmalıdır.

Elimizdeki belgelerin eskiliği ve tarihsel orijinalitesi bu ocağın Anadolu’daki Selçuklu ve Osmanlı sosyal örgütlenmesinde taşıdığı fonksiyonu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Tahrir defterlerinde ve bazı vesikalarda Kargın Boyunun Dulkadirli ulusuna bağlı olduğu görülse de Osmanlı devleti döneminde Osmanlı Devletine muhalif bir beylik olan Dulkadirlilerle birlikte hareket etmedikleri ve padişahlar tarafından sürekli korundukları anlaşılmaktadır. Bu Osmanlı tarihçilerinin

hazırladıkları tarih kitaplarında Oğuz Boyları arasında sayılmaları da diğer Türkmen oymaklarında ayrı değerlendirilmelerine sebep olarak gösterilebilir.

Sunuşumuzun başında da söylediğimiz gibi ocakların, Anadolu coğrafyasındaki dağılışlarını ve birbirlerine bağlantılarını bilmeden yapılan yorumların çok hatalı sonuçları doğurduğu unutulmamalıdır. Kargın Boyu’nun Türkiye ve yurt dışındaki dağılımlarını hem ekteki haritada hem de aşağıda alfabetik olarak bulabilirsiniz:

ADANA

Merkez: Karkın

Kozan: Karkın Mezrası

Seyhan: Merkez Karkın Köyü, Karahan Köyü, Kuyumcu Köyü

Tufanbeyli: Merkez Kargın Yaylası

ADIYAMAN

Merkez: Karkıne Köyü

Kahta: Karkın

Besni: Merkez Kargın Köyü

AFYON

Sandıklı: Karkın Köyü

AĞRI

Merkez Karkın Köyü

ANKARA

Merkez Karkın Kaleiçi

Çubuk: Merkez Karkın, Sele(Kuzukıran), Düdük

Kalecik: Merkez Karkın

Ayaş: Karkın Çiftliği

Sincan: Merkez Yeni kayı Kargın

Gölbaşı: Yavrucak

Bâlâ: Tul Köyü

ANTALYA

Merkez Kargın

Manavgat: Beşkonak, Karkınlar, Değirmenözü

Korkuteli: Merkez Karkın

ARDAHAN

Merkez Karkın Köyü

Merkez Karaurgan

AYDIN

Merkez Çepni

BALIKESİR

Merkez Kargın

Bigadiç: Merkez Kargın Köyü, Binboğa, Çepni

Edremit: Çepni

Burhaniye,: Çepni

BURDUR:

Bucak: Kargın Köyü

ÇANKIRI

Merkez Tekesalan Köyü

Korgun İlçesi

Şabanözü: Karkın

ÇORUM

Merkez: Gemili, Seyfe

Mecitözü: Merkez Kargın

Alaca(Hüseyin Abad): Büyük Camili, Camili Kışlak

İskilip: Merkez Dereseki Köyü, Kargın Mezrası, Kavak Köyü, Kargın Mezrası, Dere Kargın

DİYARBAKIR

Merkez: Sarulu, Kadıköy

Bismil: Büyükkadıkendi

Çermik: Merkez Korkin Köyü

ELAZIĞ

Maden: Merkez Kargın Köyü

ERZİNCAN

Merkez Kargın

Çayırlı: Merkez Kargın

Tercan: Merkez Kargın (Altunkent), Yollarüstü, Ahmet Ağa Mezrası, Karacaören, Kızılca Köyü

ESKİŞEHİR

Merkez Kargın

Sivrihisar: Merkez Kargın

Alpuğ: Karacaviran

GAZİANTEP

Merkez: Rumkale, Çepni, Sarılar, Milelis, Köseler, Dipçepni, Karalar, İlyaslı, İğnehocalı, Nusratlı, Yalınayaklı, Anaklı, Zeynile,

Kilis: Kazıklı

Nizip: Haral, Akçaköy, Bostancık

GİRESUN:

Piraziz Merkez: Kargın

Bulancak: Merkez Kargın, Nefsi Pir aziz.

HAKKARİ:

Şemdinli: Merkez Korgan Köyü

HALEP

Merkez Karkın , Aşağıkılınçlu Köyü

HATAY

Merkez Kargın

IĞDIR

Merkez Kargın

ISPARTA

Gelendost: Afşar Köyü, Karkın Mezrası, Karkın Köyü

Şarkikaraağaç: Merkez Karkın

İÇEL

Merkez: Kargın Pınarı

Yenice:Merkez Karkın Köyü

Tarsus: Bağlarbaşı Köyü, Yüksek Köyü

Demirci: Merkez Kargınlar

İZMİR

Çepni Köyleri

KAHRAMANMARAŞ

Merkez: Kargın Mezrası

Pazarcık: Karkın

Elbistan: Karkın

KARABÜK:

Eskipazar: Merkez Boncuklar Köyü,

KARS

Merkez Karkın

KASTAMONU

Merkez Akkaya, Kızıl Kilise, Kargın

Tosya: Merkez Kargın, Gökçeöz, Kargınyazı Mezrası

KIRIKKALE

Keskin: Merkez Kargın

Delice: Merkez Karkın Köyü

KIRŞEHİR

Kaman: Kargın Meşe, Kargın Selimağa, Kargın Kısıközü, Kötüköy, Yenice Kargın

Mucur: Merkez Karkın

KOCAELİ

Kandıra: Merkez Kargın Köyü

KONYA

Çumra: Merkez Kargın Köyü

Beyşehir: Merkez Göcü Köyü, Kargın Kaymazı Mezrası

KÜTAHYA:

Tavşanlı:Merkez Kargıllı

MALATYA

Yazıhan Dede Kargın

Tahir Dede Kargın, Akpınar Kargın

Pötürge: Merkez Abas Köyü

Akçadağ: Bimera, Örüçgi, Yağmurlu,

Darende: Bicir

Fethiye, Merkez Dede Kargın

MANİSA

Turgutlu: Ahmetli, Kargın Köyü

Demirci: Kargınışıklar Köyü, Kargınlar

MARAŞ

Elbistan: Merkez Kargın Köyü

Göksün Merkez Kargın Mezrası

MARDİN

Kızıltepe: Dede Kargın

Gercüş: Koçak Köyü, Kerkin Mezrası

MUĞLA

Dalaman: Merkez Karkın

Köyceğiz: Kargın, Kapı Karkın, Kargın Kürü

NİĞDE

Aksaray:Merkez Kargın Köyü

Taşpınar: Merkez Çardak Köyü, Karkın Mezrası

NEVŞEHİR

Hacıbektaş: Ayhan Köyü

SİVAS

Merkez: Bicir, Cevizli, Kilise, Yellice

Kangal: Mamaç, Davulbaz, Alacahan Köyü, Kalkım Mezrası

Yıldızeli: Çırçır, Kargın Karacaviran Köy

Koyulhisar: Merkez Karkın Köyü, Kargınlı Köy

Suşehri: Merkez Sökün Köyü, Kargın Çiftliği

Doğanşar: Merkez Karkın

Divriğ: Merkez Anzahor Köyü

ŞANLIURFA

Merkez: Karkın, Sırın, Kısas Köyü

Suruç:Elif, Akviran köyleri

Hilvan: Merkez Korgun Köyü

TOKAT

Merkez Develi Karkın

Erbaa: Kozlu Köyü, Korkin Köyü

Çamlıbel: Kargıncık

Artova: Kıbrıscık, Karkın, Kızılca, Deveci Karkın, Bebek Dere,

TRABZON:

Araklı: Merkez Kuzguncuk Kargın

TUNCELİ:

Merkez: Gazi Suyu Köyü, Korgun Mezrası, Geyiksuyu Köyü, Korgun Mezrası

Pülümür: Kuzulca Köyü

ORDU

Korgan

Gülyalı: Merkez Turna Suyu Köyü, Kargın Mezrası.

OSMANİYE

Düziçi: Kargın Köyü

DİĞER ÜLKELER:

Azerbaycan:

Yevlah Kür Nehri, Aşağı ve Yukarı Karkın

Nahcivan: Semir Garğun

VESİKA 21

Yuvarlak mühür:

Elhamdülillahillezi halaka mine’l-mai beşeran fe-cealehu neseben ve sihra

Dış:

Nasrun minellahi ve fethun garib ve beşşiri’l-mü’minin Yâ Muhammed Ebu Bekir Ömer Osman Yâ Ali Ya Hasan Ya Hüseyin

En Dış:

Bismillahirrahmanirrahim inna fetahna leke fethan mübina. Liyağfira lekellahü ma tekaddeme min zenbike ve ma teahhare ve yütimme nimetehu aleyke ve yehdiyeke sıratan müstakima ve yensurakallahü nasran aziza. Hüvellezi enzele’s-sekinete fi kulubi’l-mü’minine Yâ Allah.

Asıl Metin:

Bismillahirrahmanirrahim Allahü veliyyü’t-tevfik:. ve hâdi-i ila sebili’t-tahkik:. Elhamdülillahillezi la yekşifü kisveti’ş-şedaidi illa hû :. vela yesifu zulmete’l-mekayidi illa Hu :. Vela yünevvilü li-yenile’l-fevaidi illa hu :. Vela ted’û maallahi ilahen ahar la ilahe :. illa hû :. Ma melazü’l-mü’mine fi’d-dareyni illa hu :.. ve ma meazzü’l-müttekine fi’l-kevneyni illa hu :. Ve ma muradü’l-muhlisine fi’l-haleyni illa hu :. ve ma ümiru illa liya’budu ilahen vahiden illa hu :. la yûced li-ahadin mine’l-mahlukati illa hu :. (satır arasında: ve la yekunu li- ahadin mine’l-mukevvenati illa hu :. ve la bâdiü’l-ahadi mine’l-mahlukatı illa hu :.) zalikümullahü rabbukum haliku külle şey’in la ilahe illa hu :. la sâtıre lil-uyûbi illa hu :. ve indehu mefatihü’l-gaybi la ya’lemuha illa hu :. la naile li’d-devleti illa hu :.. ve la kabile’t-tevbeti illa hu :. ve la gafira lil-lühbeti illa hu :. gâfira’z-zenbi ve kabile’t-tevbeti illa hu :. zi’t-tavli la ilahe illa hu :. ve eşhedü en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh :. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu ze’l-livai’l-ma’kud :. ve’l-havzi’l-mevdud :. sallallahü aleyhi ve ala alihi ve eshabihi’r-rukui’s-sucud :. Salaten daimeten bakiyeten ila yevmi’l-vedud :. Ve radiyallahü anh Ebi Bekri’s-Sıddik :. Et-Takiyyü ve an Ömere’l-Faruke’n-naki ve an Osmani zi’n-nureyni’z-zeki ve an Aliyyi’l-Murtaza el-vefiyyi’s-sahi ve ani’l-imameyni’l-imameyni’l-hummameyni’l-fazileyni’ş-şemseyni’l-kamereynil emcedeyni’l-mükerremeyn ve huma li-nebiyyina bi- menzileti’s-semî ve’l-ayneyni el- Hasan ve’l-Hüseyn ve an ammeyetihi’l-muazzemeyni’l-mükerremeyn hayri’n-nas el- Hamza ve’l-Abbas ve ani’l-muhacirin ve’l-ensar ve’t-tabiiyn vel ahyar ila yevmi’l-haşr ve’l-karar rıdvanullahü aleyhim ecmaiyn :. Fe inne haze’l-kitab :. Nâtıkun min fehaviyi’l-kitab :. El-hâvi lem ma yekşifü’l-âmilü’l-fazılü’l- kâmilü’ş -şeyh Muhammed bin Şeyh Hasan el-Karkınî ve hüve min nisbeti’s-Seyyidi’ş-Şerifi’l-mulakkab bi’l-Karkınî kad sebete indi ve sahihun ledeyye’l-vasılin ila Hazret-i Sultan Taci’l-arifin Seyyid Ebu’l-Vefa kaddesallahü ruhahul-aziz ve min istihkaki nefadu emrihi mine’l-fakrı ve’l-makası ve’t-tevvabeti ve miyani’l-besteti ve’l-icazeti ve’s-seccadeti ve’l-alemi ve’l-kandili ve’z-zenbili ve’d-dusturi ve hüve tarikü’l-fakri bi delili ma ruviye an resulillallahi sallahu aleyhi vesellem ennehu kale “el-fakru fahri ve bihi eftehiru ala sairi’l-enbiya ve’l-mürselin.” Ve kale’n-nebiyyü sallallahü aleyhi ve sellem “et-Taibü mine’z-zenbi kemen la zenbe leh.” Fa’lem eyyühe’t-talib li-turuki suluki erbabi’l-irfan ve’s-saliku li-suluk ma’rifeti ashabı’l-keşfi ve’l-ihsan. Eyyedekellahü teala bi-envari’t-tevfik ve sekake min zulali’r-rahiki’t-tahkik inne’ş-Şeyhe’z-Zahide’l-Âbide’l-Fazıle’l-Kamile’ş-Şeyh Muhammed el-Karkınî kaddesellahü ruhehu’l-aziz vasale lehu ma iddea fi erkanı’l-fakri cemiiha minel ibtidai ile’l-intihai ve hüve’ş-Şeyhu’ş-şuyuh ve’t-tecridu ve’t-tefridü ve emirü’l-müvellihin el- azlü ve’n-nasbu vel ahzu ve’l-ataü ala cemii’l-hülefai ve’l-fukera ve’l-müridin li-Seyyid Ebu’l-Vefa tacü’l-arifin kaddesallahü ruhahu’l-aziz kad tevellahu ala mansıbı hilafetihi en tecriye’l-mikraza ala şuuri’t-taibine ve ye’huzel ahde ve yelbise’l-hırkate’l-vefa fiyye ve yeşüdde evsatahüm fi sebilillahi teala bi dusturi’ş-şeyhi’s-salihi’l-abidi’z-zahidi’l-fazılı’l-kamili’l-alimi’l- amil ebu’l-fukarai ve’l-mesakin seyyidi’s-saadat ve madeni’l-cudi ve’s-saadat Seyyid Muhammed bin Seyyid eş-Şerif Seyyid İbrahim ve kad vasale ila Hazreti’s-Seyyidi’ş-Şerif seyyidi vaktihi ve ferid-i zamanihi seyyid Ahmed el mulakkab bi’s-Seyyidi’l-Haşim kaddesellahü sırrahu’l-aziz ve vasale lehu erkane’l-fakri cemiaha min Seyyid Cemaleddin Yusuf ve vasale lehu min Seyyid Şerefeddin İshak ve vasale lehu min Seyyid Nizameddin Veys ve vasale lehu min Seyyid Şerafeddin Hüseyn ve vasale lehu min Seyyid Minaeddin Abbas ve vasale lehu min Seyyid Nureddin Osman ve vasale lehu min Seyyid Salih ve vasale lehu min Seyyid Hamis ve vasale lehu min Seyyid ammihi Seyyid Ebu’l-Vefa tacü’l-arifin kaddesallahü ruhahu’l-aziz ve vasale lehu erkanü’l-fakrü cemian min Şeyh Muhammed Şenbekî ve vasale lehu min Ebi Bekri’l-Herevî ve vasale lehu min Şeyh Muhammed en-Nehrevanî ve vasale lehu min Şeyh Abdullah et-Teskeri ve vasale lehu min Şeyh Hasan es-Sabri ve vasala lehu min ebi’l-Haseneyn Aliyyü’l-Murtaza el-vefiyyü’s-sahi kerremallahü vechehü ve vasale lehu mine’n-nebiyyi’l-Haşimiyyi’l-Kureyşî ala sahibiha efdalü’s-salavat ve’t-teslim ve vasale lehu min ehihi Cebrail aleyhisselam ve vasale lehu min İsrafil aleyhisselam ve vasale lehu min Mikail aleyhisselam ve vasale lehu mine’l-levhi’l-mahfuz ve hüve mektubun ale’l- levhi’l-mahfuz bi-iznillahi azze ve celle celalühü ve azüme şanuhu ve sallallahü ala seyyidina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellim ve hasbünellahü ve ni’mel vekil Yâ Allah Yâ Rahman Yâ Rahim Yâ Kerim Temmet Haza zikrü nesebi taci’l-arifin Sultan Ebu’l-Vefa kaddesellahü sırrahu’l-aziz.

Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed İmam Muhammedü’l- Mehdi b. İmam Hasanü’l-Askeri b. İmam Naki b. İmam Taki b. İmam Musa Rıza b. İmam Musa Kazım b. İmam Caferi Sadık b. Muhammed Bakır b. İmam Zeynelabidin b. İmam Hüseyn b. İmam İmam Ali b. Ebi Talib kerremallahü vechehu. Temmet.

Eyyühe’n-nâs rahimekumullahü iğtenimû eyyühe’l-ihvan mecalise ulemai’z-zaman ve inneha ravzatün min riyazi’l-cinan ve merzati’r-rahman ve menzili’l-ıkran kema kale’n-nebiyyü’l-Mustafa : “el-Cülusu maa’l-ulemai cunnetün mine’n-nîrân” ve kale’n-nebiyyü aleyhisselam : “innellahe teala lem yahluk türbeten fi’l-arzi efdalü min meclisi’l-ulemai” ve kale’n nebiyyü aleyhisselam : “Hel edüllüküm ala eşrafi ehli’l-cenneti kâlû bela Ya Resulallah . Kalehüm ulemaü ümmetî ke-enbiyai Beni İsrail” ve kale’n nebiyyü aleyhisselam : “azzimu’l-ulemae fe inneküm tehtacune ileyhim fi’d-dünya ve’l-ahire li-ennehüm ekremü mevcudin ve azamu mefkudin şanühümü’t-teslimü ve’r-rıza tarikühüm sebilü’l-Mustafa, el-ilmü libasühüm vallahü enisühüm hüm kavmü’n lâ teşka celisuhum leyse fevka derecatihim illa derecete’n- nübüvveti fe tubî fe tubî li ulemai’d-din ellezine amilu bima alimu temmet.

Ve kad vaka’al-firagu min tenmiki hazihi’l-icazeti’l-mübareketi ala yedi ed’afi ibadillahi ve ahvecehüm harrara’l-fakir İsa b. Hamza fi tarih ahiri şehri Cemaziyel ula min şuhuri sene isna ve hamsin ve tisamie temmet.

İlam-ı Şerif oldur kim Dede Kargın oğlu Ali Dede nam kimesne Hazreti kendu canibinden halife nasb idüb hüsn-i rızasıyla Bayram Dede b. Hasan Dedeyi Halife dikti kim biz hazır olmadığımız yirde ana irişen bize irişmişdür. Anun elin ziyaret iden bizüm elimüz ziyaret itmişdür. Ana degen kurban, çerağ bize değmişdür. Tahkik şöyle bileler. Şahidü ala haza

İsa Fakı b. Hamza Hüseyin Fakı b. Ali

Numan Dede

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(İcazetname)

İç Kısım

İnsanı sudan yaratan ve onu dişi ve erkek kılan Allah’a şükürler olsun.

Orta Kısım

Yardım Allah’tandır ve zafer yakındır ve sen mü’minleri müjdele Ey Muhammed Ey Ebu Bekir Ömer Osman Ey Ali

Dış Kısım

Muhakkak ki biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. Ta ki Allah senin için günahından, geçmiş ve sonraya kalmış olanı bağışlasın ve senin üzerine nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola iletsin ve Allah sana pek izzetli bir yardım ile yardımda bulunsun. O, öyle bir yaratıcıdır ki mü’minlerin kalbine sukuneti indirdi. Yâ Allah.

Asıl Metin

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla (Başlarım)

Başarı Allah’tandır ve O hakikat yoluna ulaştırandır. Zorlukların ve felaketlerin perdesini kendisinden başkasının açamadığı, hile ve desiselerin karanlığını kendisinden başkasının bilemediği, faydaların kendisinden başkası tarafından verilmediği, kendisinden başka bir ilaha “ilah yoktur” diye dua edilmeyen, her iki âlemde, mü’minler için kendisinden başka sığınacak biri olmayan, müttakiler yani her iki dünyada da Allah’tan hakkıyla korkanlar için kendisinden başka dayanacak ve sığınacak bir yerin olmadığı, her iki halde de (dünyada ve ahiret hayatında) gerçek ve samimi inananlar için ondan başka istenecek ve ulaşılması arzulanacak birinin olmadığı, tek bir ilah olan, O’ndan

başkasına ibadet edilmeyecek olan, yaratılmışların yegane yaratıcısı, onun izni olmadan hiçbir yaratılmışın öncesi ve sonrası olmadığı Allah’a sonsuz şükürler olsun. İşte bu sizin yaratıcınız: herşeyi yaratan ve kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Ondan başka ayıpları örten yoktur, kendisinden başka kimsenin bilmediği bilinmeyenlerin anahtarı ondadır, ondan başka yücelik ve şeref verecek kimse yoktur. Ondan başka tövbeleri kabul edecek kimse yoktur. Suçları ondan başka bağışlayan, günahları ondan başka affeden ve tövbeyi ondan başka kabul eden de yoktur. O, kendisinden başka ilah olmayan, güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Şehadet ederim ki, ondan başka Tanrı yoktur ve O, tek ve ortaksızdır. Yine şehadet ederim ki, vadedilen altında toplanılacak sancağın ve o tatlı havuzun sahibi olan Muhammed (A.S.)’da onun kulu ve peygamberidir. Allah’ın ebedi ve kıyamet gününe kadar daimi olan selamı, ona, onun ruku ve secde halinde daim olan ailesine ve arkadaşlarına olsun. Allah, dosdoğru ve Allah’tan hakkıyla korkan Ebu Bekir’den, iyiyi kötüden ayırmasını bilen temiz insan Ömer’den, iki nur sahibi temiz insan Osman’dan, vefalı ve seçilmiş olan cömert Ali’den, iki faziletli, şerefli, seçkin imam’dan –peygamberimiz için iki göz ve iki kulak kadar değerli olan- Hasan ve Hüseyin’den, peygamberin amcaları, insanların en hayırlıları ve iyilerinden olan Hamza ve Abbas’tan, Muhacirler’den, Ensar’dan, onlara uyanlardan kıyamet gününe kadar, bütün hepsinden razı olsun. Şüphesiz bu belge, faziletli, ilmiyle amel eden, olgun insan Şeyh Hasan oğlu Şeyh Muhammed Karkınî -ki Karkınî diye lakablanan Numan’dan dolayı bu ismi almıştır- nin ortaya çıkardığı şeyleri içine alan belgenin manalarını içermektedir. Benim ve Ariflerin Sultanı Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- Hazretlerine ulaşanların yanında olması gereken yol, fakirlik yoludur ki, bunun delili peygamberin şu hadis-i şerifidir: “Fakirlik, benim onurumdur. Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm.” Yine peygamber efendimiz buyurdu ki, “Günahından bir daha işlememek üzere tövbe eden onu hiç işlememiş gibidir.”

Ey irfan yoluna girmek isteyen, ey marifet yolunun yolcusu, ey ihsan sahibi kişi, Allah seni başarının nurlarıyla desteklesin ve gerçeklik içkisinin en temizinden sana versin. Zahid, ibadet ehli, faziletli Şeyh Muhammed Karkınî –Allah aziz ruhunu kutsasın- ki ona başlangıçtan sonsuza kadar dualar olsun. O, şeyhlerin şeyhi, Allah aşkından coşanların başıdır. O, ariflerin tacı olan seyyid Ebu’l-Vefa’nın müritlerine, halifelerine ve tüm fakirlik elbisesini giyip bu yola başkoyanlara görev vermek, onları görevden almak, onlara bağışda bulunmak ve onlardan yardım almak yetkisine sahiptir. O, tövbe edenlerin tövbesini almak, onlardan söz almak, vefa hırkası giydirmek, onlara, temiz insan, ibadet ve taat ehli olan, faziletli, olgun, fakir ve miskinlerin babası, efendilerin efendisi, cömertlik ve mutluluk madeni Seyyid İbrahim’in oğlu Seyyid Muhammed’in emriyle Allah yolunda kuşak bağlamak için halifelik görevini üstlenmiştir. Ona bu görev, vaktinin en üstün ve en seçkin kişisi Seyyid Haşim diye lakablanan Seyyid Ahmed’ten, bu fakirlik erkanı ona da Seyyid Cemaleddin Yusuf’tan, ona da Seyyid Şerafettin İshak’tan, ona da Seyyid Nizamettin Veys’ten, ona da Seyyid Şerafettin Hüseyin’den, ona da Seyyid Minaettin Abbas’tan, ona da Seyyid Nurettin Osman’dan, ona da Seyyid Salih’ten, ona da Seyyid Hamis’ten, ona da amcası Seyyid Tacü’l-Arifin Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- ‘dan, ona da bu erkan Şeyh Muhammed Şenbekî’den, Ona da Ebu Bekr el- Herevî’den, ona da Şeyh Muhammed en-Nihrevani’den, ona da Şeyh Abdullah et-Teskerî’den, ona da Şeyh Hasan el-Basrî’den, ona da iki Hasan’ın babası vefekar, cömert, seçilmiş olan Ali-Allah onu şereflendirsin-’den ona da selamın ve duanın en iyisine layık olan Kureş kabilesinden olan ve Haşimi kolundan gelen peygamber efendimizden, ona da kardeşi Cebrail aleyhisselamdan, ona da İsrafil aleyhisselamdam, ona da Mikail aleyhisselamdan, ona da levh-i mahfuz denilen Allah’tan başka kimsenin bilmediği o levhadan devredilmiştir. Bunlar levh-i mahfuzda Allah’ın izniyle önceden yazılmıştır. Selam ve duanın en güzeli peygamber efendimize ve onun şerefli ailesine ve arkadaşlarına olsun. Allah bize yeter o ne güzel bir vekildir. Ya Allah, ya Rahman(esirgeyen), ya Rahim(bağışlayan), ya Kerim(cömert). Bu bölüm tamam oldu.

Bu kısım ariflerin sultanı Ebu’l-Vefa –Allah aziz sırrını kutsasın-‘nın mübarek soylarının sıralandığı bölümdür:

(baştan sona doğru)

Ebu Talib oğlu İmam Ali – Allah onu şereflendirsin- imam ali oğlu imam Hüseyin, onun oğlu imam Zeynelabidin, onun oğlu imam Muhammed Bakır, onun oğlu imam Cafer Sadık, onun oğlu imam Musa Kazım, onun oğlu imam Musa Rıza, onun oğlu İmam Taki, onun oğlu imam Naki, onun oğlu Hasan Askerî, onun oğlu İmam Muhammed Mehdi, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed.

Bu bölüm bitti

Ey insanlar! -Allah size rahmet etsin- Sizler zamanınızın alimlerinin meclislerinden yararlanın onlardan ayrı durmayın.Çünkü onlar, Cennet bahçelerinden bir bahçe, Allah’ın rızasının kazanıldığı mekanlardan bir mekan, Allah’a yakın olanların bulunduğu bir yerdir. Bu konuda peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bilginlerle oturmak, onların sohbetinde bulunmak ateşten koruyan bir kalkandır.” Yine Allah’ın peygamberi buyurur ki: “Allah yeryüzünde bilginlerin toplantısından daha faziletli bir yer yaratmamıştır.” Yine peygamber efendimiz buyurdu ki: “Size cennet ehlinin en şereflilerinin kimler olduğunu haber vereyim mi? Orada bulunanlar dediler ki: “Evet, söyle, ey Allah’ın peygamberi”. Peygamber dedi ki: “Onlar Ümmetimin bilginleridir.

Onlar tıpkı İsrail oğullarının peygamberleri gibidirler.” Allah resulu yine buyurdu ki: “Bilginlere hürmet ediniz. Sizin dünyada ve ahirette onlara ihtiyacınız var. Çünkü onlar, varolanların en şereflisi ve azizidir, onların şerefi, teslim olmalarından ve kendilerinden razı olunduğundandır, onların yolu Mustafa aleyhisselamın yoludur, ilim elbiseleridir, ve Allah onların dostudur. Onlar isyan etmeyen ve Allah’a karşı kötü iş işlemeyen bir topluluktur. Onlarla oturup kalkmak peygamberlikten sonra derecelerin en yükseğidir. Öyleyse ilmiyle amel eden bilginleri mukaddes kabul edin ve onlara saygıda kusur etmeyin.

Bu icazet insanların en zayıfı ve Allah’a en muhtac olanı olan Hamr oğlu İsa tarafından, 952/1545 yılının Cemaziü’l-Ûla ayında yazılmıştır.

İcazetin sonuda bir de i’lam (mahkeme kararı) vardır;

Bu bildirinin yazılış sebebi şudur:

Bu bildirye göre Dede Karkın oğlu Ali Dede isimli yüce kişi kendine Bayram Dedeyi kendi rızasıyla halife tayin edip, dedi ki ; “bizim bulunmadığımız yerde bu halifeme gelen kişi bize gelmiş gibidir, onun elini tutan bizim elimiz tutmuştur, ona getirilen kurban ve çerağ bize gelmiş gibidir. Bu gerçek böyle bilinsin.”

Şahit

Hamza oğlu İsa Fakı

Şahit

Ali oğlu Hüseyin Fakı

Şahit

Numan Dede

VESİKA 23

Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdülillahi rabbil alemin vesselavatü ala nebiyyina Muhammedin ve alihi ecmain (yırtık)

indehu mefatihü’l-gaybi.( la ya’lemuha) illa hu:. ğafera’z-zenbi ve kabile’t-tevbeti illa hu:. (zi’t-tavli la ilahe illa hu:. ve eşhedü en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh:. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu) ze’l-livai’l-ma’kud ve’l-cüzi’l-l-mevdud sallallahü aleyhi ve ala alihi ve ve kalellahü teala külli ..ve kalennebiyyü rukui’s-sucud:. Salaten da(imen) bakiyeten ila yevmi’l-vedud:. Ve radiyallahü anh Ebi Bekri’s-Sıddik:. Et-Takiyyü ve an Ömere’l-Faruke’n-naki ve an Osmani zi’n-nureyni’z-(zeki) ve an Aliyyi’l-murtaza el-vefiyyi’s-sahi ve ani’l-imameyni’l-(imameyni’l-hummameyni’l)-fazileyni’ş-şemseyni’l-kamereyni’l-ebedeyni’l-mükerremeyn ve huma li-nebiyyina bi- menzileti’s-semî ve’l-ayneyni’l-Hasani ve’l-Hüseyn ve an ammeteyni’l-muazzemeyni’l-mükerremeyni hayri’n-nas el- Hamzete ve’l-Abbas ve ani’l-muhacirin ve’l-ensar ve’t-tabiiyne ve’l- ahyar ila yevmi’l-haşr ve’l-karar rıdvanullahü aleyhim ecmaiyn:.

Fe inne haze’l-kitab:. Natıkun min fehaviyi’l-kitab:. (El-haviyü) li ma yekşifü’l-âmilü’l-fazılü’ş-şeyh Muhammed bin Şeyh Hasan el-Karkınî ve hüve min nisbeti nesebihi es-seyyidi’ş-şerif ismuhu Numan el- mulakkab bi’l-Karkınî kad sebete indi ve sahihi lede’l-vasılin ila Hazret-i Sultan Tacü’l-Arifun Seyyid Ebu’l-Vefa kaddesellahü ruhal-aziz min istihkaki nefadu emrihi mine’l-fakri ve’l-makası ve’t-tevvabete ve miyani’l-huzema ve’l-hırkati ve miyanü’l-besteti ve’l-icazeti ve’s-seccadeti ve’l-alemi ve’l-kandil ve’z-zenbili ve’d-dusturi ve hüve tarikü’l-fakr maa’d-delili ruviye enne resullallahi sallahü aleyhi vesellem ennehu kale: el-fakru fahri ve bihi iftihari ala sairi’l-enbiya ve’l-mürselin. Ve kale’n-nebiyyü sallallahü aleyhi ve sellem: et-taibü mine’z-zenbi kemen la zenbe leh. Fe’lam eyyühe’t-talibü’li-turuki’s-suliki ve erbabi’l-irfan ve’s-salike’s-suluk ma’rifeti ashabı’l-keşf ve’l-ihsan. Eyyedekellahü teala bi-envarü’t-tevfik ve sekake min zülali’r-rahiki’t-tahkik inne’ş-şeyhe’z-zahide’l-abide’l fazıle’l-kamile’ş-şeyh Muhammed el-Karkınî kaddesellahü ruhehu’l-aziz vasale lehu cemiu ma dea fi erkanı’l-fakri cemiaha min’el enbiyai ile’l-intiha ve hüve’ş-Şeyhü’ş-şuyuh ve’t-tecridi ve’t-tefrîd ve emirü’l-müvellihin el- azle ve’n-nasbi ve’l ahzü ve’l-ata ala cemiü’l-hülefa ve’l-fukera ve’l-müridiyn li-seyyidi ebi’l-vefa tacü’l-arifin kaddesallahü ruhahe’l-aziz kad tevellahu ala mansıbı hilafetihi en yücriye’l-mikraz ala şuuri’t-tâibin ve en ahaze’l-ahde ve yelbese’l-hırkate’l-vüfaviyete ve yeşüddü evsetehüm fi sebilillahi teala bi’d-dusturi’ş-şeyh’is-salihi’l-abide’z-zahidi’-fazılı’l-kamili’il-alim-amil ebi’l-fukarai ve’l mesakiyn seyyidü’s-saadat ve madeni’l-cudi ve’s-seadat seyyid Muhammed bin seyyid eş-Şerif seyyid İbrahim ve kad vasala ila hazreti’s-seyyidi’ş-şerif seyyidi vaktihi ve feridi zamanihi seyyid Ahmed mulakkeb bi’s-seyyidi’l-Haşim kaddesellahü sırra’l-aziz ve vasala lehu erkanü’l-fakri cemiaha min seyyid Cemaleddin Yusuf ve vasala

lehu min seyyid Şerefaddin İshak ve vasala lehu min seyyid Nizameddin Veys ve vasala lehu min seyyid Şerafeddin Hüseyn ve vasala lehu min seyyid Minaeddin Abbas ve vasala lehu min seyyid Nureddin Osman ve vasala lehu min seyyid Salih ve vasala lehu min seyyid Hamis ve vasala lehu min seyyid Ammihi seyyid Ebi’l-Vefa tacü’l-arifin kaddesallahü ruhahe’l-aziz ve vasala lehu erkanü’l-fakrü cemian min Şeyh Muhammed Şenbekî ve vasala lehu min Ebi Bekri’l-Herevî ve vasala lehu min Şeyh Muhammed en-Nehrevanî ve vasala lehu min Şeyh Abdullah et-Tezkeri ve vasala lehu min Şeyh Hasan el-Basri ve vasala lehu min ebi’l-Haseneyn Aliyyü’l-Murtaza el-vefiyyü’s-sahi kerremallahü vechehü ve vasala lehu mine’n-nebiyyi’l-Haşimiyyi’l-Kureyşî ala sahibiha efdali’s-salavat ve’t-teslim ve vasala lehu min ehihi Cebrail aleyhisselam ve vasala lehu min İsrafil ve vasala lehu min Mikail ve vasala lehu mine’l-levhi’l-mahfuz ve hüve mektub ala levhi’l-mahfuz bi-iznillahi azze ve celle celalühü ve azüme şanuhu ve sallallahü ala seyyidina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellim ve hasbünellahü ve ni’mel vekil ya Allah velhamdühlillahi rabbilalemin

HAZE ZİKRÜ NESEBİ TACİ’L-ARİFİN SULTAN EBU’L-VEFA –Kaddesallahü sırra’l-aziz-

Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. İmam Muhammed Mehdi b. İmam Hasan el-Askeri b. İmam Naki b. İmam Taki b. İmam Musa Rıza b. İmam Musa Kazım b. İmam Caferi Sadık b. Muhammed Bakır b. İmam Zeynelabidin b. İmam Hüseyn b. İmam Ali b. Ebi Talib kerremallahü veche. Senet Dede Karkın rahmetullahi aleyh

Ve kad vaka el-firağ min tenmik hazihi’l-icazeti’l-mübareketi ala yedi edafi ibadillahi el-fakir b. El-Hac Bahşayiş fihi tarih aşer min şehr-i Muharrem sene Hamse ve tisamie min Hicreti Nebi Aleyhi’s-selam

Seyyid Fazlullah b. Seyyid Salih b. Seyyid Lebhan b.

Seyyid Fethi b. Seyyid İsmail b. Seyyid Şeyh Ahmed b.

Seyyid Süleyman b. Seyyid Beyazıd b. Seyyid Ali b.

Seyyid Kurdi b. Seyyid Eyüb b. Seyyid Muhammed

Ve dahi ulemalardan nakildir ki kim ki bunlardan salgun sofra (?) haraç alırsa vallahi âlem bi’s-sevab mel’un bin mel’undur.

Evliya senedidir bunda yeküm zulum olmaz

Bunlara zulüm edenlerin akıbeti hayr olmaz

Ve Yakub

El Hasanü’l-Askeri ecelün vahidün vehüve Muhammedi mehdi limen fehede nihayeti ve’l imai’t-tahirin rıdvanullahi aleyhim ecmain. İsmail b. Şerafettin b. Kaıtil Kargınî entellezi sebebü’n ve ağna Numan ve Katil Şerafeddin ve Künhan ibn Sultan ve’l ukatilu tube limen yedi Cafer Sadık ve Katil ehazehu Fatıma Cafer Sadık radyallahu anhu ve Fatıma er beazukuru sabiyyun ve semmahu Cafer Sadık ev Seyyid Cafer Salih Kargıni ve sani Seyyid Salih Kargıni ve salis Hasan Kargıni ve rabi Muhammed Kargıni ibn Fatma binti Cafer Yakub Emir Seyyid Muhammed bin Seyyid Hasan bin Seyyid İsa bin Seyyid Yusuf bin Seyyid Hasan ve ehihi Seyyid Cafer Salih Seyyid Salih bin Seyyid Muhammed bin ve eba Katil ve ümmü Fatıma binti Cafer Sadık bin eba Katil bin Cafer bin Sofi Baba bin Muhammed bin Hüseyin bin Abdullah bin Katil ve ehi Şerafeddin bin İsmail Seyyid Cafer Salih ve Seyyid Salih ve Seyyid Muhammed ve Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin ve Emir Seyyid Yusuf Şerafeddin Hamza sabitü’n-neseb aziz Seyyid Nureddin bin Seyyid Abdurrahman bin Seyyid İbadi bin Seyyid Mahmud bin ebul Kasım bin Seyyid Muhammed bin Seyyid Cafer Salih bin Seyyid Mehdi bin Seyyid Kasım bin Seyyid Abdullah bin İmam Musa el a’rec el Kazım Cafer Sadık bin Muhammed bin Bakır bin Ali Zeynel Abidin bin İmam Hüseyin bin Seyyidina Emiril Müminin Ali Bin Ebi Talib bin Abdülmenab bin Haşim bin Abdülmenaf bin Kamsi bin Kela bin Galib bin Kahır bin Malik bin Nasr Kinane Huzeyme bin Meded bin Atfan bin Edla bin Salih bin Şahidin bin İbrahim bin Halil salavatun aleyhima Ruh bin Nahoz bin Sari bin eru bin Abir Salih bin Nahir Saruh Nahor Sari bin eru bin Ğaliğ bin Âbir Salih bin Selem bin Nuh bin Malik bin Mütevaşşıh bin İhnuh bin Nardin bin Enuşiri bin Âdem salavatullahi aleyhi veselâmuhu

Şahadet-i hanzade emir azim şerif er-rahim Seyyid Ali Askerî...

Şahadet-i hanzade şerif mîr bin Sayir ..

Şahedet-i hanzade emir aziz şerif Muhammed Han Aliyüddin el-Hüseyin

Mefharu’l-kuzat ve’l-hükkâm ma’denü’l-fazlı ve’l-kelâm Mevlana Malatya kadısı zide fazluhu tevkı-i refi-i hümayun vasıl olıcak ma’lum ola ki haliyen ol vilayet ... yazulup defter oldukta karye-i Beymarın örfin baba ... ferman-ı hümayunuma gelüp Derviş Ali ve Seyyid Numan ve Şeyh İsa nâm...ler sulh ve mühtedin kimesneler olup örf-i recineleri ile ... idüp ... hizmet idüp eyyâm-ı çırakes (?) feth-i hakaniye gelinceye şer’i örfleri olan yerler ve eger öşr-i şer’i ve örfi eda idüp resm-i ... ve âdet-i a’namdan ve nüzulden ve ... veya avarız-ı hayvaniyye ve tekalifi şahinde ... ve teslimlerine olageldikleri sebepten sabikan defter-i cedid muaf ve tesellümleri kayt olundu ... vilayet-i .... emn-i ellerine mühürlü sahih suret defter virüp ve defter muktezasınca ... imdi dahi hükm-ü şerif talep ittikleri sebepten ... ba’de’l- yevm muktazay-ı defter ile amel idüp deftere muhalif kimesne iş ittirmek istiyeni men u def idesin men ile memnu olmayup ictihad-ı inat ideni yazup arz eyleyesin şöyle bilesin ve ba’de’t-tahakküm bu hükm-ü şerife amel kılup âlamet-i şerife itimad kılasın tahriran fi evasıt-ı şehr-i zilhicce sene selâsin ve tis’a mie

El hakîr Âsım (?)

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(İcazetname)

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla (başlarım)

Şükür âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Selatü selam ve dua da peygamberimiz Muhammed (A.S.) ve onun ailesinin hepsinin üzerine olsun.

Kendisinden başka kimsenin bilmediği bilinmeyenlerin anahtarı yüce Allahtadır, ondan başka tövbeleri kabul edecek kimse yoktur. Suçları ondan başka bağışlayan, günahları ondan başka affeden ve tövbeyi ondan başka kabul eden yoktur. O, kendisinden başka ilah olmayan güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Tanıklık ederim ki ondan başka Tanrı yoktur. O, tek ve ortaksızdır. Yine tanıklık ederim ki vadedilen sancağın ve o tatlı havuzun sahibi olan Muhammed (A.S.)’da onun kulu ve peygamberidir. Allah buyurur ki: “Her nefis ölümü tadacaktır.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Ruku ve secde daima duadır. Allah, dosdoğru ve Allah’tan hakkıyla korkan Ebu Bekir’den, iyiyi kötüden ayırmasını bilen temiz insan Ömer’den, iki nur sahibi temiz insan Osman’dan, vefalı ve seçilmiş olan cömert Ali’den, peygamberimiz için iki göz ve iki kulak kadar değerli olan faziletli, şerefli, Hasan ve Hüseyin’den, peygamberin amcaları, insanların en hayırlıları ve iyilerinden Hamza ve Abbas’tan, Muhacirler’den, Ensar’dan, onlara uyanlardan kıyamet gününe kadar, bütün hepsinden razı olsun.

Şüphesiz bu belge, faziletli, ilmiyle amel eden, olgun insan Şeyh Hasan oğlu Şeyh Muhammed Karkınî -ki Karkınî diye lakablanan Numan’dan dolayı bu ismi almıştır- nin ortaya çıkardığı şeyleri içine alan belgenin ince manalarını içermektedir. Benim ve Ariflerin Sultanı Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- Hazretlerine ulaşanların yanındaki yol fakirlik yoludur ki bunun delili peygamberin şu hadis-i şerifidir: “Fakirlik, benim onurumdur. Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm.” Yine peygamber efendimiz buyurdu ki “Günahından bir daha işlememek üzere tövbe eden onu hiç işlememiş gibidir.”

Ey irfan yoluna girmek isteyen, ey marifet yolunun yolcusu, ey ihsan sahibi kişi Allah seni başarının nurlarıyla desteklesin ve gerçeklik içkisi ile seni sulasın. Zahid, ibadet ehli, faziletli Şeyh Muhammed Karkınî –Allah aziz ruhunu mukaddes kılsın- ki ona başlangıçtan sonsuza kadar dualar olsun. O şeyhlerin şeyhi Allah aşkından coşanların başıdır. O, ariflerin tacı olan seyyid Ebu’l-Vefa’nın müritlerine, halifelerine ve tüm fakirlik elbisesini giyip bu yola başkoyanlara görev vermek, onları görevden almak, onlara bağışda bulunmak ve onlardan yardım almak yetkisine sahiptir. O, tövbe edenlerin tövbesini almak, onlardan söz almak, vefa hırkası giydirmek, onlara, temiz insan, ibadet ve taat ehli olan, faziletli, olgun, fakir ve miskinlerin babası, efendilerin efendisi, cömertlik ve mutluluk madeni Seyyid İbrahim’in oğlu Seyyid Muhammed’in emriyle Allah yolunda kuşak bağlamak için halifelik görevini üstlenmiştir. Ona bu görev, vaktinin en üstün ve en seçkin kişisi Seyyid Haşim diye lakablanan Seyyid Ahmed’ten, bu fakirlik erkanı ona da Seyyid Cemaleddin Yusuf’tan, ona da Seyyid Şerafettin İshak’tan, ona da Seyyid Nizamettin Veys’ten, ona da Seyyid Şerafettin Hüseyin’den, ona da Seyyid Minaettin Abbas’tan, ona da Seyyid Nurettin Osman’dan, ona da Seyyid Salih’ten, ona da Seyyid Hamis’ten, ona da amcası Seyyid Tacü’l-Arifin Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- ‘dan, ona da bu erkan Şeyh Muhammed Şenbeki’den, Ona da Ebu Bekr el- Herevî’den, ona da Şeyh Muhammed en-Nihrevani’den,ona da Şeyh Abdullah et-Teskerî’den, ona da Şeyh Hasan el-Basrî’den, ona da iki Hasan’ın babası vefekar, cömert, seçilmiş olan Ali-Allah onu şereflendirsin-’den ona da selamın ve duanın en iyisine layık olan Kureş kabilesinden olan ve Haşimi kolundan gelen peygamber efendimizden, ona da kardeşi Cebrail aleyhisselamdan, ona da İsrafil aleyhisselamdam, ona da Mikail aleyhisselamdan, ona da levh-i mahfuz denilen Allah’tan başka kimsenin bilmediği o levhadan devredilmiştir. Bunlar levh-i mahfuzda Allah’ın izniyle önceden yazılmıştır.

Selam ve duanın en güzeli peygamber efendimize ve onun şerefli ailesine ve arkadaşlarına olsun. Allah bize yeter o ne güzel bir vekildir. Ya Allah, ya Rahman(esirgeyen), ya Rahim(bağışlayan), ya Kerim(cömert). Bu bölüm tamam oldu.

Bu kısım ariflerin sultanı Ebu’l-Vefa –Allah aziz sırrını kutsasın-‘nın mübarek soylarının sıralandığı bölümdür:

(baştan sona doğru)

Ebu Talib oğlu İmam Ali – Allah onu şereflendirsin- imam ali oğlu imam Hüseyin, onun oğlu imam Zeynelabidin, onun oğlu imam Muhammed Bakır, onun oğlu imam Cafer Sadık, onun oğlu imam Musa Kazım, onun oğlu imam Musa Rıza, onun oğlu İmam Taki, onun oğlu imam Naki, onun oğlu Hasan Askerî, onun oğlu İmam Muhammed Mehdi, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed.

(Bu bölüm bitti)

Bu icazet insanların en zayıfı Hacı Behşayiş tarafından 905/1496 yılının , Muharrem ayının onuncu günü yazılmıştır.

Seyyid Muhammed oğlu Seyyid Eyyub oğlu Seyyid Kurdi oğlu Seyyid Ali oğlu Seyyid Beyazid oğlu Seyyid Süleyman oğlu Seyyid Şeyh Ahmed oğlu Seyyid İsmail oğlu Seyyid Fethi oğlu Seyyid Lebhan oğlu Seyyid Salih oğlu Seyyid Fazlullah.

Alimlerden nakledilmiştir ki her kim bunlardan zorla haraç alırsa -en doğrusunu Allah bilir ya- o, mel’un oğlu mel’undur.

“Evliya senedidir bunda begüm zulm olmaz

Bunlara zulm edenlerin sonu hayırlı olmaz”

Ve Ya’kub

El-Hasan el-Askerî, şanı yüce Muhammed Mehdi ve temiz imamların hepsinden Allah razı olsun. İsmail b. Şerafettin b. Katil Karkıni ve Pünhan b. Sultan ve Katil ve Fatıma Cafer Sadık-Allah ondan razı olsun- ‘ın dört erkek evladı vardı. Bunların isimlerini Cafer Sadık hazretleri şöyle koymuştu: Seyyid Cafer Salih Karkıni ikincisi Seyyid Salih Karkıni, üçüncüsü Seyyid Hasan Karkıni, dördüncüsü Muhammed Karkıni b. Fatıma binti Cafer Yakub Emir Seyyid Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa b. Seyyid Yusuf b. Seyyid Hasan ve Ahi Seyyid Cafer Salih b. Seyyid Muhammed b. Ve Eba Katil ve Ümmü Fatıma binti Cafer Sadık b. Eba Katil b. Cafer b. Sofi Baba b. Muhammed b. Hüseyin b. Abdullah b. Katil ve Ahi Şerafettin b. İsmail Seyyid Cafer ve Seyyid Salih ve Seyyid Muhammed ve Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin Emir Seyyid Yusuf Şerafettin Seyyid Hamza sabitü’n-neseb aziz Seyyid Nureddin bin Seyyid Abdurrahman bin Seyyid İbadi bin Seyyid Mahmud bin ebul Kasım bin Seyyid Muhammed bin Seyyid Cafer Salih bin Seyyid Mehdi bin Seyyid Kasım bin Seyyid Abdullah bin İmam Musa el a’rec el Kazım Cafer Sadık bin Muhammed bin Bakır bin Ali Zeynel Abidin bin İmam Hüseyin bin Seyyidina Emiril Müminin Ali Bin Ebi Talib bin Abdülmenab bin Haşim bin Abdülmenaf bin Kamsi bin Kela bin Galib bin Kahır bin Malik bin Nasr Kinane Huzeyme bin Meded bin Atfan bin Edla bin Salih bin Şahidin bin İbrahim bin Halil salavatun aleyhima Ruh bin Nahoz bin Sari bin eru bin Abir Salih bin Nahir Saruh Nahor Sari bin eru bin Ğaliğ bin Âbir Salih bin Selem bin Nuh bin Malik bin Mütevaşşıh bin İhnuh bin Nardin bin Enuşiri bin Âdem Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun.

Şahit

Hanzade

Büyük Emir Seyyid Ali Askeri

Şahit

Hanzade fakirlerin koruyucusu

Sabit oğlu Mir

Şahit

Hanzade Yüce Emir Muhammed Han

Aliyyüddin el-Hüseyin

İcazetin sonunda padişah tarafından Malatya Kadısına gönderilen bir hüküm vardır:

Kadıların ve hakimlerin övünç kaynağı fazilet ve dürüstlüğün menbaı Malatya Kadısı-Allah faziletini artırsın-bu hükmümüz size ulaşınca bilin ki, şu anda vilayetinize bağlı bulunan Beymare isimli köyde Baba Karkın (yırtık)fermanım üzere Derviş Ali , Seyyid Numan, Şeyh İsa, isimli kişiler gelip, dergahta kalıp gelene gidene hizmet edip, .........eskiden

VESİKA 22

..((baş tarafı noksandır) isnani ve atay-i musa hoca muhammed, muamelet-il heri asluhu-t tirmizi irşad-i Hazret-i ali radiyallahu anh ve Hz. ali irşad-i hz. muhammed mustafa s.a.v ve hz. muhammed irşad-i cebrail a.s. ve hazret-i cebrail irşad-i rabbi’l alemin, temmet. numan ve pinhan ve Şerefuddin ve Battal gazi ve seyyid gazi bin sultan İsmail bi vilayet-i Hz Hizr en-nebi a.s. ve nazara ile’n-nebi a.s. tubu. kalellahü tebareke ve teala ya eyühellezine amenu tubû ile’l-allahi cemian.. (bir satir büyük yazı yanık) muhammed yed seyyid ibrahim tubu ve ez-zenbili ve’l- kandili ve yerfa-l alemi ve’l çeragü ve’l-makras-i ve’s-seccadet-i seyyid muhammed bin seyyid hasan bin amm-i seyyid el merhum İsa ibnu’l-merhum seyyid Yusuf ibnu’l-merhum seyyid Ali ibnu’l-merhum seyyid Hasan radiyallahu anhu ibn-i cafer sadik r.a. ve câe numan bin Katîl Gazi -Kattal gazi- ahaze bintehu Fatima binnah Cafer Sadık ve kane erbaa sabiyyen vahidun minhum semmaha Cafer Karkini ve vahidun minhum seyyid salih ve vahidun minhum semmahu seyyid Hasan ve vahidun minhum semmahu seyyid Numan ve Eba Katil ibni Şeyh Yusuf ibnul merhum el mezkur Şeyh şerefuddin (buyuk harfli bir satır yanık) gazi ve Pinhan ve Hasan ve Yusuf. Li-kandil ve celese ale’s-seccadeti mette ve’n-nesebi bila hesabin) vela gıyase kulluhum evladü Karkini ibni Yusuf el Karkini el-merhumü’l-mezkur ... el-mekur Hasan ibni Karkini el-merhum el-mezkur Musa Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Piryat ibni Karkini Şeyh Bahadır Karkini ibni el-merhum el-mezkur Salih Karkini ibni el-merhum el-mezkur İsa Karkini ibni el-merhum el-mezkur Muhammed Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Sofi Baba Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Konan Dede Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Osman Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Numan Karkini ..... Karkini ibni el-merhum el-mezkur ve ammehu Karkini ve halehu ...... ibni el-merhum el-mezkur Şeyh ... Karkini ibni el-merhum el-mezkur İlyas Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Şerafeddin Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Bahaddin Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Muhammed Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Hasan Karkini ibni el-merhum el-mezkur Numan ibni el-merhum el-mezkur Katil Gazi Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Yusuf Karkini küllühü Karkini altmış mine’l-kur’a ma-yehtacü bihi min tarikü’l-kur’a iltimasühü bi’l-kabüli fe-innehü ihlalühü fe-lemma ra’a ebnahü tara’iki’l-müslümin hadimü’l-fukara min tara’iki’l-hamide min ciheti sahahi nefsihi ve sabri ve kana’ati ve muvazibi fi salati’l-hamdü ve innehü münezzehün amma neha’l-lahü mine’l-keba’iri fe-satarna lehu hazihi’n-nisbeti ve’l-hasaneti sahihun salimun şerifun zarifun ve ekkedena aleyhi’l-vasaya bi takvallahi ve taatihi ve sünnet-i resulihi ve hüma vassana sadatına ve memeşayihina’l-maziyyeti rahimehumullahi rahmeten vasiaten ve yenbağı lil-fakri meaşira’lfukerai bil-edebi ve husnü siretehu

bi hamli’z-zenbili ve yerfeu’l-alemi ve’l-kandili ve yeczi’l-mikrazi ve yeclise’s-seccadeti ve yelbese’l-hırkati’ş-şerifeti’l-ğargıniyyeti ve yedehu yedina ve kabuluhu’l-meşayihi emni gablina fi tariki ve hazihi’l-vasiyyeti ve hucceti beyne yedeyi’l-llahi teala yevme la temlikü nefsün li nefsin şey’en ve’l-emru yevmle izin lillahi kalellahü teala ukimu’s-salate vi atu’z-zekate verkeu maarrakiîn ve kalennebiyyü aleyhisselam :“esselatu imadü’d-din fe men ekameha fe kad ekame’d-din ve men nezeleha fe kad hedeme’d-din ve yahtimu mine’s-sadırîn ve’l-varidîn mine’l-fukarai ve’l-mesakîn ala kudretihi ve imkanihi. Kalellahü tebareke ve teala:“La yükellifüllahu nefsen illa vüsaha leha ma kesebet ve aleyha me’ktesebet’’ ve kale aleyhisselam ve etaû bi vusin ve ezinet en yu’tiye (yırtık) kalellahü teala tûbû ilellahi(yırtık)ayetel mevsufi lealleküm tufllihun ve kale’n-nebiyyü aleyhisselam “eddebenî rabbbî fe ahseni te’dibî felevla ... ma araftü rabbi ve kale aleyhisselam: eş-şeriatü akvali ve’t-tarikati ef’ali ve’l-hakikatü ahvali ve’l-ma’rifetü kelami ve’l-ilmü silahi el-amelü ravzati ve’l-havfü refiki ve’t-takva zadi ve’l-kana’atü kenzi ve’l-cihadü senami ve dini ve’l-fakrü fahri ve bihi iftihari ala sa’iri’l-enbiya ve’l-abdü’l-fakir li seyyidina ve şeyhina ve imamina ve kutvetina sultanü’l-arifin tacü’l-muhakkikin ve kıdvetü’s-salikin ve kıbletü’t-talibin siracü’l-milleti ve’l-hakki ve’d-dini şeyh şerifi’r-rabbani ve’l-mürşidi’s-semedani feridi asrihi mazharü’l-keşfi’l-hüda tariki’l-hakki şerefi’l-emri ve’l-müslimihi Nu’man Dede Karkini mi’ete ve ışrin ca.....l-fakrü inde Şeyh Abdullah Seyyid Ebu’l-vefa fazlı bismillahirrahmanirrahim ca’e Abdulkadir Geylani ca’e erba’a hazreti meşayih ve vahidün Muhammed Mekki Hoca Muhammed bi’l-vari rahmetullahi aleyhi tekbir kulluhu nazarun ehazehu Nu’man Dede Karkini erba’a irşadi ve safa ve nazar bi-hamdi ve yerfa’u’l-ilmü ve yecriye’l-mikrazu ve yeclise ala’s-seccadeti ve yelbese’l-hırkate’ş-şerifete’l-mubarekete’l-Karkiniyyete ve yedehu yedüna ve kabuluhu kabulüna ve ibni’l-eh Seyyid Muhammed ibni Seyyid Hasan ibni Seyyid İsa ibni Seyyid Yusuf ibni Seyyid Bahaddin ibni Seyyid Şehabeddin ibni Seyyid Salih ibni Seyyid Abbas ibni Seyyid Ahmed ibni Seyyid Şemseddin ibni Seyyid Abdullah Seyyid Muhammed ibni Şahabeddin ibni Adamış ibni Seyyid Muhammed Mizari ve ammuhu Seyyid Hasan bin Dede Kargın kke ve celese ale’s-seccadeti sitte aşer ve hamse mi’e mine’l-hicreti’n-nebeviyyeti’l-Muhammediyye ala sahibiha efdalü’s-salati ve’s-selami ve le-fenne’l-müridine ve selleke’t-talibine ve hüve bi-himmeti’l-aliyyeti ve’t-takziyeti’n-nisbeti sabe kutbu’l-edyab el-alimü’l-allameti şeyhu’l-imami’l-alem ve hüve Şeyh Abdullah ve hüve sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Şeyh Ebu Sa’idü’l-Hazzazi rahmetullah ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Şeyh Muhammed el-Kalanisi rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Süleyman ed-Duran rahmetullahi aleyhi ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Ali ed-Dımışki rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Ulyanü’l-Mekki radiyallahu anhu ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Süleyman el-Farisi rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Ali bin Ebi Talib kerremallahu vechehu ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Muhammedi’l-Mustafa sallallahu aleyhi

vesellem ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Cebrail ve Cebrail min yedi Rabbi’l-alemin azze ve celle temmet

Seyfullahu’l-meslul ve ibni amme’r-Resul zevcü’l-betül rıdvanullahi aleyhim ecmain ve necibü Rabbü’l-alemin ve hatemi’n-Nebiyyi’l-meb’usun rahmetullahi ala Muhammedi’l-Mustafa Allahümme salli ala imam hasene’r-rıza Allahümme salli ala imam Hüseyin mazlum-i şehid-i deşt-i Kerbela Allahümme salli ala imam Zeyne’l-Abidin el-masum-ı pak Allahümme salli ala imam Muhammedi’l-Bakır Allahümme salli ala imam Cafer-i Sadık Allahümme salli ala imam Musa Kazım Allahümme salli ala imam Musa Rıza Allahümme salli ala imam el-Asker Allahümme salli ala imam et-Taki Allahümme salli ala imam en-Naki Allahümme salli ala imam Mehdi sahibü’z-zaman huccetü’r-Rahman salavatullahi aleyhim ecma’in

Bismillahirrahmanirrahim

Nade Aliyyen mazhare’l-acayib tecidihü avnen leke fi’n-neva’ibi ila mu’avvili küllü ümmetin kayyedehullahu Rabbi külluhu hemmin ve gammin seyenceli bi-nübüvvetike ya Muhammed ve bi-vilayetike ya Ali ya Ali ya Ali nesebüha hasebüha Muhammedü’l-Mustafa ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü Haşim ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan ibnü Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir ibnü Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü Selefan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail ibnü İbrahim ibnü Gabir ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik ibnü Muşlah ibnü Barin Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah salavatu’r-Rahman aleyhisselam velhamdülillahi Rabbi’l-alemin ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve alihi ecmain cihet-i hazim mine’l-muattari’l-ayidi’ş-şerifeti’r-Rahman Kamil Seyyidi ale’l-Asker sekiz devlet bi-şahadeti hazin-i emrü’ş-şerifeti tahte’l-fakri ... ala şahadet-i hazin-i emri’l-azizi’ş-şerifeti Muhammed Han ale’d-din babü penc bi-şehadeti Hanzade Hüseyin Hatib er-Remidi Garin Müridü’l-Muhib Dede Kargıni

Beymare Zeyve Şeyhler Sofueri Musturu Fehinnak Sarsan Errea Nısıf Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme Hasanka Tavta Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı Atafı Asbozı Yumru Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler

Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha Beksemere Dedevengi Çımış Zar

atu İdilme Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç kilise Tabikni Darucu Mertat Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı İbrahim Abası Çirmeki Yumru Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü Gelengeç min havli Malatya ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü Mürid Bahadırlı Karamusalı Binsalur Göçeravşar cümle-i mezkurunların üçer beşer kurban ve nezir zekat evlad evlada ve dahi her kim bunun düşelgesine tama’ eyleye lanet ibni lanettir kanun Dede Kargini çerağ ve kurban her ev başına yılda üç nigü yağ üç baş kurban kadimü’l-eyyamdan ila-yevmina haza yedek mezbur Dede Kargına aittir ve racidir kimesne mani olmaya ve sallallahu ala seyyidina Muhammed ve alihi ve ashabihi ve hulefaihi’r-raşidin ellezine kadav bi’l-hakki ve bihi kanu ya’dilün

Hayra yazasın şerrini anun kiramen katibin

Kim dua ile anarsa iş bu hattın katibin

Ketebe fi tarih Receb el Mürecceb min şuhur fi’l- Hicreti’n-Nebeviyye sene ihda ve seb’în ve tis’a mie.

Sahibi ve Maliki Seyyid Şeyh

Abdülğaffar b. Dede Kargın

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(İcazetname)

(Belgenin baş tarafında tam olarak bilemediğimiz ölçüde eksik vardır. Geçirdiği yangın sonucu bu kısımların yandığı veya kaybolduğu sanılmaktadır.)

....adı geçen Hasan Karkıni

Şeyh Musa Karkıni

Şeyh pirbat

Şeyh Behaüddin Karkıni

Şeyh Salih Karkıni

İsa Karkıni

Şeyh Muhammed Karkıni

Şeyh Sofi Baba Karkıni

Şeyh Konan Dede

Şeyh Osman Karkıni

Şeyh Numan Karkıni

........................

Şeyh ilyas Karkıni

Şeyh Şerafettin Karkıni

Şeyh Behaüddin Karkıni

Şeyh Muhammed Karkıni

Şeyh Hasan Karkıni

Şeyh Numan

Katil Gazi Karkıni

Şeyh Hüseyin Karkıni

Şeyh İsa Karkıni

Şeyh Yusuf Karkıni

Bunların hepsi Karkıni ‘dir. Köylerden bu yol için gerekli olan ihtiyaçları rıza alınarak ister. Biz onu müslümanların yardımında, fakirlerin hizmetinde, nefisini ıslah etme yolunda, sabır ve fetanet içinde, namaza devam eder bir şekilde gördük. O, Allah’ın yasak ettiği büyük günahlardan uzaktır. Kendisine, salim, şerif ve zarif isimlerini taktık. Ve ona Allah’tan korkmayı, ona itaat etmeyi ve peygamberin sünnetine uymayı tavsiye ettik. Bunlar bize Allah’ın ve peygamberin tavsiyeleridir. Kendisine aynı zamanda fakirlerle beraber olmayı, edeb ve iyilikle davranmayı, sancağı taşıyıp kandiy yakmayı, seccadeye oturmayı, hırka giydirmeyi de öğütledik. Onun eli bizim elimizledir. Bu tarikattan daha önce gelip geçen meşeyihlerı da kabul etmesini salık verdik. Bu vasiyyet, Allah katında, kişinin kendisinden başka kimseye kefil olmadığı ve işlerin ancak Allah’a döneceği o kıyamet gününe kadar benim bir huccetimdir. Allah buyurdu ki, “Namazı kılın ve zekatı verin ve ruku edenlerle(Allah dostlarıyla)ruku ediniz. Peygamber efendimiz buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir. Kim onu kılarsa, dinini tesis etmiş olur. Kim ki, bunu yapmazsa dinini yıkmış olur.” Ve O, yine dergâhta gelene gidene imkanları ölçüsünde hizmet eder. Allah Teala şöyle buyurdu: “Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez.herkesin kazandığı kendinedir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “(silik ve yırtık)...........Allah Teala buyurdu ki: “Allah’a hepiniz tövbe ediniz ey inananlar tâ ki kurtuluşa eresiniz.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “İşlediği günahtan(tekrar yapmamak üzere)tevbe eden kimse o günahı hiç işlememiş gibidir.” Yine efendimiz buyurdu ki: “Beni Rabbim terbiye etti o ne güzel bir terbiyedir. Şayet terbiyecim olmasaydı Rabbimi tanımazdım.” Yine peygamber efendimiz buyurdu ki: “Şeriat benim sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat hallerim, marifet konuşmalarımdır.İlim silahım, amel bahçem, korku arkadaşım, takva azığım, kanaat hazinem, cihad dinimdir. Fakirliğim benim onurumdur. Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm. Şeyhimiz, imamımız, dayanağımız, ariflerin sultanı, hakikat ehlinin önderi, temiz insanların rehberi, dinin ve milletin aydınlatıcısı, zamanının en şeçkin kişisi olan Numan Dede Karkınî, Ebu’l-Vefan’nın huzuruna gelerek, meşayihten dört kişi, Muhammed Mekki gibi büyüklerin de bulunuduğu bir mecliste dört irşad verilerek, safa ve nazar kılındı. Alem aldı hırka giydi, seccadeye oturdu. Onun eli bizim elimizdir. Onun kabulü bizim kabulümüzdür. Ve kardeşinin oğlu Seyyid Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa b. Yusuf b. Seyyid Behaüddin, b. Seyyid Şihabüddin b. Seyyid Abbas b. Seyyid Ahmed b. Seyyid İltemesüddin b. Seyyid Abduullah b. Seyyid Muhammed b. Seyyid Şihabüddin b. Atamış b. Seyyid Muhammed Mizarî, ve amcası Seyyid Hasan b. Kutbü’l-Aktab Dede Karkınî bunlar bu yolu onlardan aldılar ve hicretin 510/1116 senesinde seccadeye oturdular. Bunlar müritleri eğitip, taliplere yol öğrettiler. Bu onların yüce himmetleriyle olmuştur. Daha sonra alimlerin alimi Şeyh İmam Abdullah, eyh Ebu Said el-Hazzazi’den el aldı ve hırka giydi. El-Hazzazi de Şeyh Muhhammde el-Kalansi’den, O, Süleyman ed-Duran’dan, O, Ali Dımışkî’den, O, Ulyan el-Mekkî’den, O, Süleyman el-Faris’ten, O da Ebu Talip oğlu Ali’den, O da, Muhammed Mustafa’dan, O da, Cebrail’den, O da, âlemlerin rabbi celle celaluh’tan hırka giyip, irşad olmuşlardır. Temam oldu. Allah’ın çekilmiş kılıcı ve peygamberin amcası Betül’ün eşinden ve hepsinden Allah razı olsun. Allah’ın selamı peygamberlerin en sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya, İmam Hasan’a, Kerbela Çölü’nün mazlumu İmam Hüseyn’e, günahsız ve temiz olan Zeyne’l-Abidin’e, Muhammed Bakır’a, Muhammed Cafer-i Sadık’a, Musa Kazım’a, Musa Rıza’ya, İmam Asker’e, İmam Taki’ye, imam Naki’ye, İmam Mehdi’ye -ki o Allah’ın kıyametten önce göndereceği bir delilidir- olsun. Alah’ın selamı hepsinin üzerine olsun.

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla(başlarım)

Bir çok gizli sırların sahibi olan Ali’den yardım iste. Onun sıkıntılı zamanlarda yardımına geleceğini görürsün. Senin peygamberliğin ve Ali’nin veliliği ile bütün dert ve üzüntüler giderilecektir. Ey Ali ey Ali ey Ali. Onun soyu Muhammedü’l-Mustafa ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü Haşim ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan ibnü Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir ibnü Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü Selefan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail ibnü İbrahim ibnü Gabir ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik ibnü Muşlah ibnü Barin Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun. Şükür âlemleri rabbi olan Allah’a olsun. Selatü selam da peygamberin ve onun tüm ailesinin üzerine olsun.

Dede Karkın’ın mürid ve muhibbi olan Muhammed Han Aliyyüddin‘in ve Hanzade Hüseyin Hatib er-Remidî’nin şahitlikleriyle.

Aşağıda Dede Karkın Ocağına bağlı köylerin isimleri yer almaktadır:

Beymare Zeyve Şeyhler Musturu Fehinnak Errea Nısıf Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme Hasanka Tavta Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı Atafı Asbozı Yumru Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler

Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha Beksemere Dedevengi Çımış Zaratu İdilme Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç kilise Tabikni Darucu Mertat Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı İbrahim Abası Çirmeki Yumru Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü Gelengeç min havli Malatya ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü Mürid Bahadırlı Karamusalı Binsalur Göçeravşar.

Bunlardan her köy üçer beşer kurban ve nezir kurbanı ve zekat verirler. Bu evlattan evlada devam eder. Her kim bunun fazlasına tamah eylese lanet oğlu lanettir. Dede Karkın kanununa göre her ev başına yılda üç evlek bağ, üçer beşer kurban eskidenberi verilegelmiştir. Bu Dede Kargın’a aittir kimse mani olmasın. Selam ve dua peygamberimizin ve onun ailesinine ve arkadaşlarının 4 raşid halifenin, mürşidlerin ve hak ile adalet ile davrananların üzerine olsun.

Receb ayında, 971/1563 yılında yazılmıştır.

Bu belgenin sahibi; Dede Karkın oğlu Abdülğaffar’dır.

VESİKA 26

Metin olarak Vesika 22 ile aynı olup, tarihi 1555’dir.

(Belgenin baş tarafı gördüğü hasar nedeniyle eksiktir. Vesika 22 ile aynı metne sahip değişik bir nüsha)

.....Yusuf Karkıni

Ahmed Karkıni

Hasan Karkıni

Şeyh Musa Karkıni

Şeyh Behaüddin Karkıni

Şeyh Salih Karkıni

İsa Karkıni

Şeyh Muhammed Karkıni

Şeyh Sofi Baba Karkıni

Şeyh Konan Dede

Şeyh Osman Karkıni

Şeyh Numan Karkıni

........................

Şeyh ilyas Karkıni

Şeyh Şerafettin Karkıni

Şeyh Behaüddin Karkıni

Şeyh Muhammed Karkıni

Şeyh Hasan Karkıni

Şeyh Numan

Katil Gazi Karkıni

Şeyh Hüseyin Karkıni

Şeyh İsa Karkıni

Şeyh Yusuf Karkıni

Bunların hepsi Karkıni ‘dir. Köylerden bu yol için gerekli olan ihtiyaçları rıza alınarak ister. Biz onu müslümanların yardımında, fakirlerin hizmetinde, nefisini ıslah etme yolunda, sabır ve fetanet içinde, namaza devam eder bir şekilde gördük. O, Allah’ın yasak ettiği büyük günahlardan uzaktır. Kendisine, salim, şerif ve zarif isimlerini taktık. Ve ona Allah’tan korkmayı, ona itaat etmeyi ve peygamberin sünnetine uymayı tavsiye ettik. Bunlar bize Allah’ın ve peygamberin tavsiyeleridir. Kendisine aynı zamanda fakirlerle beraber olmayı, edeb ve iyilikle davranmayı, sancağı taşıyıp kandil yakmayı, seccadeye oturmayı, hırka giydirmeyi de öğütledik. Onun eli bizim elimizledir. Bu tarikattan daha önce gelip geçen meşayihleri da kabul etmesini salık verdik. Bu vasiyyet, Allah katında, kişinin kendisinden başka kimseye kefil olmadığı ve işlerin ancak Allah’a döneceği o kıyamet gününe kadar benim bir delilimdir. Allah buyurdu ki, “Namazı kılın ve zekatı verin ve ruku edenlerle(Allah dostlarıyla)ruku ediniz. Peygamber efendimiz buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir. Kim onu kılarsa, dinini tesis etmiş olur. Kim ki, bunu yapmazsa dinini yıkmış olur.” Ve O, yine dergâhta gelene gidene imkanları ölçüsünde hizmet eder. Allah Teala şöyle buyurdu: “Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Herkesin kazandığı kendinedir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “ Onlara gücünüz yettiğince itaat ediniz. Talip ve müritlere yol göstermek ve tevbe edenlerin tevbelerini almak hususunda kendilerine izin verilmiştir.” Allah Teala buyurdu ki: “Allah’a hepiniz tövbe ediniz ey inananlar tâ ki kurtuluşa eresiniz.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “İşlediği günahtan(tekrar yapmamak üzere)tevbe eden kimse o günahı hiç işlememiş gibidir.” Yine efendimiz buyurdu ki: “Beni Rabbim terbiye etti o ne güzel bir terbiyedir. Şayet terbiyecim olmasaydı Rabbimi tanımazdım.” Yine peygamber efendimiz buyurdu ki: “Şeriat benim sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat hallerim, marifet konuşmalarımdır. İlim silahım, amel bahçem, korku arkadaşım, takva azığım, kanaat hazinem, cihad dinimdir. Fakirliğim benim onurumdur.(Bkz. Dip 6) Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm. Şeyhimiz, imamımız, dayanağımız, ariflerin sultanı, hakikat ehlinin önderi, temiz insanların rehberi, dinin ve milletin aydınlatıcısı, zamanının en şeçkin kişisi olan Numan Dede Karkınî, Ebu’l-Vefan’nın huzuruna gelerek, huzurda 120 kişilik talip ve meşayihten dört kişi, (22 nolu belgede, Abdülkadir Geylani ve Hoca Muhammed dört kişi arasında isim olarak belirtilmiştir) Muhammed Mekki gibi büyüklerin de bulunuduğu bir mecliste dört irşad verilerek, safa ve nazar kılındı. Alem aldı hırka giydi, seccadeye oturdu. Onun eli bizim elimizdir. Onun kabulü bizim kabulümüzdür. Ve kardeşinin oğlu Seyyid Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa b. Yusuf b. Seyyid Behaüddin, b. Seyyid Şihabüddin b. Seyyid Abbas b. Seyyid Ahmed b. Seyyid İltemesüddin b. Seyyid Abduullah b. Seyyid Muhammed b. Seyyid Şihabüddin b. Atamış b. Seyyid Muhammed Mizarî, ve amcası Seyyid Hasan b. Kutbü’l-Aktab Dede Karkınî bunlar bu yolu onlardan aldılar ve hicretin 510/1116 senesinde seccadeye oturdular. Bunlar müritleri eğitip, taliplere yol öğrettiler. Bu onların yüce himmetleriyle olmuştur. Daha sonra alimlerin alimi Şeyh İmam Abdullah, eyh Ebu Said el-Hazzazi’den el aldı ve hırka giydi. El-Hazzazi de Şeyh Muhhammde el-Kalanisi’den, O, Süleyman ed-Duran’dan, O, Ali Dımışkî’den, O, Ulyan el-Mekkî’den, O, Süleyman el-Faris’ten, O da Ebu Talip oğlu Ali’den, O da, Muhammed Mustafa’dan, O da, Cebrail’den, O da, âlemlerin rabbi celle celaluh’tan hırka giyip, irşad olmuşlardır. Temam oldu.

Allah’ın çekilmiş kılıcı ve peygamberin amcası Betül’ün eşinden ve hepsinden Allah razı olsun. Allah’ın selamı peygamberlerin en sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya, İmam Hasan’a, Kerbela Çölü’nün mazlumu İmam Hüseyn’e, günahsız ve temiz olan Zeyne’l-Abidin’e, Muhammed Bakır’a, Muhammed Cafer-i Sadık’a, Musa Kazım’a, Musa Rıza’ya, İmam Asker’e, İmam Taki’ye, imam Naki’ye, İmam Mehdi’ye -ki o Allah’ın kıyametten önce göndereceği bir delilidir- olsun. Alah’ın selamı hepsinin üzerine olsun.

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla(başlarım)

Bir çok gizli sırların sahibi olan Ali’den yardım iste. Onun sıkıntılı zamanlarda senin yardımına geleceğini görürsün. Senin peygamberliğin ve Ali’nin veliliği ile bütün dert ve üzüntüler giderilecektir. Ey Ali ey Ali ey Ali. Onun soyu Muhammedü’l-Mustafa ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü Haşim ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan ibnü Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir ibnü Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü Seleğan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail ibnü İbrahim ibnü Gabir ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik ibnü Muşlah ibnü Barin Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun. Şükür âlemleri rabbi olan Allah’a olsun. Selatü selam da peygamberin ve onun tüm ailesinin üzerine olsun.

Şahit

Hanzade Mir-i Muazzam

Seyyid Ali Askerî

Şahit

Hanzade Tatar Ali Tirmizi

Şahit

Hanzade Muhammed Han

Alaeddin Hüseyin

Şahit

Hanzade Hüseyin b. Hatib et-Tirmizi

Şahit

Dede karkın Müridi

Aşağıda Dede Karkın Ocağına bağlı köylerin isimleri yer almaktadır:

Beymare Zeyve Şeyhler Musturu Fehinnak Errea Nısıf Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme Hasanka Tavta Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı Atafı Asbozı Yumru Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler

Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha Beksemere Dedevengi Çımış Zaratu İdilme Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç kilise Tabikni Darucu Mertat Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı İbrahim Abası Çirmeki Yumru Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü Gelengeç min havli Malatya ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü Mürid Bahadırlı Karamusalı Binsalur Göçeravşar.

Bunlardan her köy üçer beşer kurban ve nezir kurbanı ve zekat verirler. Bu evlattan evlada devam eder. Her kim bunun fazlasına tamah eylese lanet oğlu lanettir. Dede Karkın kanununa göre her ev başına yılda üç evlek bağ, üçer beşer kurban eskidenberi verilegelmiştir. Bu Dede Kargın’a aittir kimse mani olmasın. Selam ve dua peygamberimizin ve onun ailesinine ve arkadaşlarının 4 raşid halifenin, mürşidlerin ve hak ile adalet ile davrananların üzerine olsun.

Ramazan ayında, 963/1555 yılında yazılmıştır.

VESİKA 25

.....Li’l imanı en aminu bi rabbikum fe amenna rabbena fağfir lena zunubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena ma’a’l-ebrar :. Allahümme nekulü kema kulte ve ned’u kema emerte rabbena fağfir lena zunubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena ma’a’l-ebrar rabbena ve âtina ma veadtena ala rusulike ve la tuhzina yevme’l-kıyame inneke la tuhlifu’l-mîad

Çerçeve halinde Hadis:

Kale Resulullah sellallahu aleyhi ve alihi ve sellim: “Men zara’l-hiyne arifen bi hakkıhî gaferallahü lehü ma tekaddeme min zenbihi ve ma teahhara ve kale aleyhisselam men zarehu kane ke men zara’llahe fi arşihî (çerçeve içinde): “Ya Allah, enraki bikri bela gozarest” aynı çerçeve içinde altta: “Ba ateş durud hoşha karest” Ya Kerim

Büyük bir çerçeve içinde:

Nadi Aliyyen mazharü’l-acaibi tecidühu avnen leke fi’n-nevaibi külle hemmin ve gammin seyenceli bi-vilayetike Ya Ali, Ya Ali, Ya Ali.

Ortadaki hilyelerden büyük olanının ortasında: “Allah Melik, Muhammed Resulallah, Ali Veliyüllah” bunun etrafında oniki İmamın isimleri vardır.

Yine altı mühür ve onların çevresinde, oniki İmam’ın isimleri zikredilmektedir.

Asıl metin:

Mine’l-Atabâti’l-Gâliyât alâ Müşerrefinâ Ulûfi’s-Salavât

Şükr u sipas ol melikü’l-nasa revadur ki enbiya-yı izamı merakid-i şerifleri kıblegah-ı kaffe-i enam kıldı :.ve evliya-yı kiramın meşahid-i münifeleri muttekif-i her has u am eyledi :. ve durud-ı na ma’dud ol resul-i emine layıktır ki cem-i akvalinde sadıkdur:. ve emraz-ı isyan devasında tabib-i hazikdür :. ve tahiyyat-ı na mahdud ali münteceb ve ashab-ı müntahabine ki her biri asuman-ı risalette bir kevkeb-i dürri:. ve felek-i hideyete necm-i mudîdürler kullema zareke asumanı inabeti ve teala taliun ve zeraka necmun emma b’ad erbab-ı din ve ashab-ı yakinün re’y-i zerrin ve ara-yı zerrinlerine keş-şemsi fi vasati’s- sema vazihun dur ki hak subhanehu ve teala evliya-yı din ve eimme-i hâdîn ki semerehu şecerehu nübüvvet ve nur-ı hadikat-i vilayetdürler ki meveddetlerin cemî insana kul la usellimikum aleyhi ecran ile’l-meveddeti fi’l kurba muktezasınca vahib ü muhabbetlerin hadis-i şerif Allahümme inni uhibbuhum ve uhibbu men yühibbuhum mucibince cümle ehl-i imana ragıb kıldı:. ve bu güruh-ı

ba şükuhun musanna-ı câ-ı müteberrekelerinde beriyyat ve tavaf-ı ıydların taatlarında sevabları muzaaf :. ve atebe-i aliyye ve südde-i seniyeleri sükkehâne ehl-i âlem :. ve hacetü reva-yı benî adem:. oldugı pertev-i hurşid-i alem-i tab gibi zahir :. ve mah-ı gerdun-ı afitab gibi zahir :. ve taht-ı kabr-i Firdevs-i zübteleri mahalli icabet-i dua ve husul-i her meram ve müddea olmakta iştibah olmaz ve bu tarikte gümrah olan menzil hakikatte yol bulmaz bu takdirce bu ulvi makama talib ve sümuvv kadar ragıb olanlardan Yusuf bin Kadı Şeyh Kargıni bahtiyar olub Karkın kadem-i vedidesin na’lı, merakid-i âl-i makam ve meşahid-i lazime’l-ihtiram hususen Hazret-i İmam Ali ve İmam Haseneyn ve Kazımeyn ve Askereyn ve makam-ı sahib-i zaman ve baki evliya-yı kiramı ki, Irak-ı Arab da vakidürler, ziyaret eyleyüb ve Malatya kurbunde Beymare(Bî mera: Bkz. Türkiyede Meskun Yerler Klavuzu s. 161) nam karyede mütemekkin olan Şeyh Numan Kargınî evladından mezkur Yusuf bin Kadı Şeyh el veledi sırru ebihi muktezasınca siret-i ebâ ecdadına ihtiyar idüb Hazret-i İmam Hüseyin aleyhi’r- rıdvan âsitane-i müteberrikesini ziyaret eyleyüb sâdat-ı ‘ızam ve nukeba-yı kiram ve huddam-ı zevi’l-ihtiram ve fukara-yı saadet-i encamdan dua vü sena ve nazar-ı safa alub sofra vü çerağ havale olundu. İmdi ol diyarda olan fuzela ve ulema ve Malâtin-i vüzera ve ümera ve ashab-ı hakikat ve erbab-ı tarikat ve kuşe-i nişiniyan erenleri ve muhibban-ı hanedân-ı nubüvvet ve dûdmân-ı velayet-i mezkur Şeyh Yusuf’u bu âsitane nazar-kerdelerinde addeyleyüb izzet ü hürmet ideler ve hedayat u atiyyat u hayrattan mahtut ve behremend ideler. Yakîn her izzet ü hürmet ki mezkur Şeyh Yusuf’a oluna. Bu asitaneye râci ve aiddür men hae bil’ haseneti fe lehu aşra emsaliha muktezasınca sevab-ı külli hasıl ola vesselamu alâ meni’t-teba’l-Hüdâ tahriran fi muharremi’l- haram sene seb’a ve tisîn ve tisa mie

Nakibül’l eşraf Hasan Ali Çelebi

Pir Ahmed Dede

El Hüseyni

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(İcazetname)

(belgenin başı eksiktir)

Ey Rabbimiz, biz “Rabbinize iman ediniz” diye imana çağıran bir nida edici işittik, hemen iman ettik, ey Rabbimiz! Artık günahlarımızı bize mağfiret buyur ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri salih kullar ile beraber öldür. Allah’ım senin söylediğin gibi söylüyor, senin emrettiğin gibi dua ediyoruz. (Çerçeve içinde aynı ayet tekrar edilmiştir). Ey Rabbimiz! Peygamberlerine karşı bizlere vaad buyurduklarını bizlere ihsan buyur. Ve bizleri kıyamet gününde rüsvay etme. Şüphe yok ki sen vaad buyurduğundan dönmezsin. (Çerçeve içinde şu hadis-i şerif vardır): “Kim bir ölüyü bilerek ve idrak

ederek hakkıyla ziyaret ederse, (Allah) önceki ve sonraki tüm günahlarını bağışlar.” Yine peygamberimiz şöyle buyurdu. “Kim bir ölüyü ziyaret ederse, Allah’ı arşında ziyaret etmiş gibi olur.”

(Büyük çerçeve içinde şöyle bir ibare vardır):

Sıkıntılı zamanlarında Ali’den yardım iste, sana yardımda bulunacağını görürsün. Ey Ali! Sıkıntı ve üzüntülerin hepsi senin velayetinle giderilir ey Ali! ey Ali ! ey Ali!

DEĞERLİ EŞİKLERDEN KENDİSİYLE ŞEREF DUYDUĞUMUZ PEYGAMBERE BİNLERCE SELAM OLSUN

Şükür, insanların yaratacısı olan Allah’a yaraşır ki, büyük peygamberlerin mezarlarını tüm canlıların kıblesi kıldı(Tüm canlıların yöneleceği yer kıldı). Ve kerem sahibi evliyaların makamlarını halkın ve Allah’a yakın insanların sığınacağı bir sığınak yaptı. Sayısız selam da o “emîn” olan, kendisine güvenilen peygambere yaraşır ki, onun söylediği tüm sözler doğrudur ve o, Allah’a başkaldırı hastalığının en becerikli ve güvenilir tabibidir. Yine sayısız selam ve dua onun seçilmiş arkadaşlarına ve ailesine olsun ki, onların her biri “peygamberlik göğünün ve doğru yolun ışık saçan birer yıldızlarıdır.” Ne zaman tövbe kapıları açılsa bir güneş doğar ve mavi bir yıldız parlar. Bundan sonrasına gelince(ey inananlar): Din adamlarının ve Allah’a yakın kimselerin altın değerindeki görüşlerinde gökyüzünün ortasındaki güneş gibi açıktır ki, Hak teala Hazretleri dinin imamlarının ve evliyalarının -ki onlar peygamberlik ağacının meyveleri ve dostluk bahçesinin nurudur- sevgilerini De ki: “ Ben bunun üzerine sizden yakınlarımın sevgisinden başka bir ücret istemiyorum” ayeti gereğince ve Allah’ım ben onları ve onları sevenleri seviyorum hadis-i şerifine de uygun olarak tüm insanları içine alacak şekilde takdir etti. Bu yücelik ve ululuk sahibi kişilerin türbelerinin bulunduğu yerlerde riyazat(nefis terbiyesi) ve ibadet edenlerin ibadetleri kat kat artsın, ihtiyaçları verilsin ve alınları güneş gibi parlak ve açık olsun. Kabirleri Firdevs bahçelerinden bir bahçe ve duaların, ibadetlerin ve dileklerin kabul edildiği yerler olsun. Bu yolda yolunu şaşırmış olan, gerçeğe ulaşamaz. Bu yüce makama talip olanlardan Kadı Şeyh Karkınî oğlu Yusuf bu makamla bahtiyar olup, Karkın ocağının bağlı bulunduğu şeyhlerin ve özellikle de İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Kazım ve Sahib-i Zaman ile diğer evliyaların ve erenlerin – ki Irak’ta bulunmaktadırlar- kabirlerini ziyaret eyleyip, Malatya’nın yakınlarında bulunan Bîymerâ isimli köyde bulunan Şeyh Numan Karkini’nin de çocuklarından olan, sözü geçen Kadı Şeyh oğlu Yusuf, çocuk babasının özüdür sözü gereğince babasının ve dedelerinin yolunu seçmiştir. Kendisi İmam Hüseyin tekkesinde eğitim görüp, seyyidlerden, nakiplerden, hizmetçilerden, fakir ve yoksul tekkede kim varsa hepsininin dua ve sevgi bakışını almış, kendisine sofra ve çerağ verilmiştir. Şimdiyse bu civarda bulunan erdemli kişiler ve bilginler, Malatya valisi ve ileri gelenleri, tarikat bağlıları, tekkelerde görevli erenler ve onlara gönül verenlerle peygamber yolundan giden herkes, adı geçen Şeyh Yusuf’u bu tekkede Dede kabul edip, kendisine gerekli özenli

saygıyı göstersinler. Arlağan ve bağışlar ve diğer sevgi ve saygı bu Dede Yusuf’a ve bu tekkeye aittir. Kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilecektir sözü gereğince buraya yardımda bulunanlar büyük bir sevapla ödüllendirilsin. Hakka uyanlarla doğru yolu bulanlara selam olsun.

Bu belge 997/1588 yılının Muharrem ayında yazılmıştır.

Şahit: Yahya b. Ahmed Hüseynî

Şahit: Hasan Ali el-Hüseyni

Şahit: Pir Ahmed Dede

(Bu kişilerin isimlerinin karşısında kendilerine ait mühürler bulunmaktadır.)

VESİKA 24

Zâlike takdîrü’l-azîzü’l-alîm nasrun minallahi ve fethun karîb ve beşşiri’l mü'minîn Yâ Muhammed Yâ Ali Yâ hayre’l-beşer

Allahümme salli alâ seyyidina nuri Muhammedi'l-Mustafa, Allahümme salli alâ seyyidina nuri Aliyyi’l-Murtaza, Allahumme salli alâ Seyyidina Haticeti'l Kübra, Allahümme salli alâ seyyidina nuri Fatimatizehra, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Hasan Hulkı Rıza, Allahumme salli alâ seyyidina nuri İmam Hüseyin Şehîd-i Deşt-i Kerbelâ, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Zeyne’l Abidin Çardeh-i Masum-ı Pâk, Allahumme salli alâ Seyyidinâ nuri İmam Muhammed Bâkır, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Cafer Sâdık, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Musa Kâzım, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Heştem kıble-i heftem Sultanü’l-Horasanî Burhanü’l-Horasanî Şehîd-i hâk-ı Horasanî İmam Ali ibni Musa Rıza, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Muhammed Takî, Allahümme salli alâ Seyyidinâ nuri İmam Aliyyü’n Nakî, Allahümme salli alâ seyyidinâ nuri İmam Hasani’l-Askeri, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Muhammed Mehdî Sâhibü-i Zaman Kutbu'd-Deverân Huccetu’l Burhân, salavatullahi aleyhim ecmaîn evvelîn âhirîn, tayyibîn tâhirîn zâhirîn bâtinîn, lâ fetâ illa Ali lâ seyfe illa zülfikâr

Bismillahirrahmanirrahim ve bihî nestaînu Elhamdulillahillezî ceale gulûbel ârifîn huzînete bi-zîneti’l ulûmi’l mahzûneti ve kâne alâ zâlike kadîran ev kasseme’l marifete bi-mertebetihi ve kalilen kalila ve kesiran ev kuhhile uyûnu’l âlemîn bi-kemalî kehli’r-ru’yeti atûfen lehüm ve nasîran lehüm ev fütiha’l istimâu lil-müştakîn sagîran ve kebîran el-istimâu ismü’l ma’şûketi hâlen ve kâlen ve

halakaküm alâ sûretin ve leyse fî hâli halaktihi ehaden mübeşşiran hüvallahülezi lâ ilâhe illa hû âlimu’l-ğaybi ve’ş-şehâdeti hüve’r-rahmanirrahim ehabbehu ve lehu bi-mûcibi’s-serâir gulûbi’s-sidreti el hâdireti fi hündisin zılle’l leyli ilâ tarafin küllü bihârin ve hiye an tahte arasan sıratü’l emzaci’l mütalatımeti fi’l bihâri eşhedü en lâ illâhe illallahu vahtehu lâ şeriyke leh ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Resuluh erselehû nebiyyen ve ceale beyne’l enbiyâi ve’l kudreti ve hazineti sallallahu ve alâ âlihî ve evlâdihî ve eshabihî ve ezvâcihî ve sellim teslimen ebeden dâimen kesiran.

Kâle aleyhisselam ''Ashâbî ke’n nucûmi bi-eyyihim iktedeytüm ihdeytüm'' ve kâle azze ve celle '' men kâle nasrun minallahi ve fethun garib'' ve kâle aleyhisselam '' lâ yezâllüllahü taâla fî hâcetin li-abdihî mâdâme’l abdü fî hâceti ehihi’l müslim'' ve kâle Ali bin ebî Tâlib kerremallahu veche “eş-Şuyûhu selâsetün et-Tevâzuu inde’t devleti ve’l avfu inde’l gudreti ve’l atiyyetu'' ve kâle sultanü’l muhakkikîn ve kutbu’l aktâb fi’l âlemîn el-Hacı Bektaş Veli el-Horasanî kaddessallahu sırrahu’l-âlî “şemmetü’n marifetü’n hayrun min kesîri’l amel '' şeyhu’l avâm bi’l ikmali ve şeyhu’l havâs bi’l ahvali ve şeyhu’l hâs bi’l esrari ve musallin şeyhu’n en yekune abden fi gayrihi ve sohbetihi zâlike’l inkıyâd bi-emrillahi taala ve’l ictinâb an nevâhi kemâ kalellahu taala “Vemâ etâkumu’r resûle fehuzûhû vemâ nehâküm anhu” fentehû evvelu mâ cerâ bi’l kalemi bi-kudretillahi taala ve kudreti bismillahirrahmanirrahim men lem yerzâ bi-kazâihî ve lem yesbir alâ belâihî fel yahrucu beyne’l arzi fe’l yetlub rabben gayri ve en tümîte nefse’l levvâmete bi’l mücahedât ve yahya’n nefse’l mutmainneti bi’r-riyazeti sümme yertekı bi’d-derecâti’l âliyeti ve’l merâtibu’l ulviyatü ve gıyle hıfzu’l hukuki bi bezli’r-ruhi ve’l kanâati bi kalîli’d-dünya an kesîriha fe inne kıyle’l ma’na gayrun min kesîri’l ma’na bi kavlillahi teala celle celâluhû ve amme nevâluhu “men amile sâlihan min zekerin ve ünsâ fe hüve mü'minün fe li-yahyeyne hayaten tayyibeten fi’l hayatid-dünya hiye’l kanâatü ve hubbu’l cûi ve bağzü’l işbâi ve terki’l uluvveti ve’r-ref’i ve hüsni’l mütâbâti ile’l hayrâti ve’l ictihâdi fi’l intisâbi ile’t-tâati sümme yendericu fi sufûfi’l büdelâi ve’t-tafdîli min azizi’l mennân ve’l avfu ve’l ğufrânu limâ şâe Min hakikati’l fakri ve’l fenâ fi’llah ve’l bekâ billah hâdimü’l fukarâi ve’l mesakîni kutbu’l ârifîn gavsu’l vâsilîn Sultan Hacı Bektaş Veli kaddessallahu sırrahu’l-aziz efendimizin âsitanesine Malatya Sancağında Bîymera nam karyede vaki eizei kiramdan Dede Karkın Baba Zaviyesinin evladiyet üzere mutasarrıf olan Mustafa Halife zade Veliyüddin Halife aziz-i müşairün ileyh efendimizin dergah-ı keramet-i meavilerine gelip safa vü dua nazar olundu. Zide tevfikihi ke’s-sabahihi ve’r-ruhi cemii ef’alihî hâlen ve gâle eceznâhu icazete’l mutlakati en yeclise ale’s-seccadeti yesilu’s-salati’l mefrûdati ve yu'tiz-zekate’l vacibati aleyhi ve yuhicce’l beyte men istedaa ileyhi sebilen ve yesume şehre ramazani ve yuhtimme’s-sâdirîn ve’l vâridîn ve yücidde’l ahde ve’t-tevbete ba’de’t-telkini’z-zikri ve resmi’l hizmeti ve’l fukara ve’l mesâkîn ve esnafi’l halâyık ve’l müslimîn bi icrai’l mikrâsi min şuuri’l tayyibin ve libâsi’l hırkai ve nesebi’l-muttasili ila eşrefi’l enami eslaha sülahâ ve iftihari’l küberâ ve’l hasebin neseb şeyhü’z-zaman sahibü’s-seccadeti kutbu’l-piran malik-i ilm-il yakin ve mürşidihi hakkal

yakin ve eş-Şeyh Feyzullah efendi edamallahu ömrahu ve berakatehu ve ba’de zâlik en tuvârise eş-Şeyh Abdüllatif Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise lil mutâbeati Şeyh Seyit Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hacı Feyzullah Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlike tuvârise Şeyh Ali Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Elvan Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik tuvârise’ş şüheda Şeyh Abdülkadir Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlike tuvârise Şeyh Hüseyin Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hacı Zülfikar Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şehy Yusuf Efendi zehrinuş(Ağuiçen) rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Kazım efendi rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hasan Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Kalender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Mürselbâlî Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Resul Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Yusufbâlî Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Mahmut Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh İskender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Gençkalender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Resulbâlî Sultan rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Sultanü’l Budelâ sahibu’z zaman sırrı yezdân Balım Sultan kaddesellahu sırrahu’l azîz ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Mürsel Baba Sultan rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hızırlala Sultan nevverallahu merkadehu ve âlihi min veledihi’s sâlik ve’n nâsiki’l muhtaç ilâ rahmetillahi taala min sultani’l kâmil mükemmel Şeyhu’s semedânî kutbu’l ârifîn sâhibu ilmü’l ledünnî el-Hac Bektaş Veli el-Horasanî kaddesellahu sırrahu’l hafî ve’l celî ibn-i Sultan İbrahim Sânî ibn-i Sultan Musa es-sânî ibn-i Sultan İbrahim Mükerremü’l Mücabu’l İmam Musa Kazım ibn-i İmam Cafer Sadık İbn-i İmam Muhammed Bâkır ibn-i İmam Zeynel Âbidîn İbn-i İmam Hüseyin İbn-i İmam Ali Kerremallahu veche feteha ebvâben fethan gariben fi tarikati sâlik Hacı Bektaş Veli ve mürşidihu sultan Hoca Ahmet Yesevi rahmetullahi aleyh ibn-i Muhammed Hanefi ibn-i İmam Ali fi tarikati’s sâlik Hoca Ahmet Yesevi ve mürşiduhu İmam Ali ibn-i Musa Rıza ve mürşiduhu imam Musa Kazım ve mürşiduhu imam Cafer Sadık ve mürşiduhu imam Muhammed Bâkır ve mürşiduhu imam Zeynel Âbidin ve mürşiduhu imam Hüseyin ve mürşiduhu imam Ali Keremallahu veche ve mürşiduhu Hazreti Sultan Fahr-i kâinat ve mefhar-i mevcudâd Muhammed Mustafa salavatullahi aleyhim ecmaîn ve

mürşiduhu cebrail-i emin ve mürşiduhu büyük Hüda rabbu’l âlemîn celle celâluhu ve amme nevâluhu temmet bi-avnillahi taala

Sebeb-i tahrîr-i kitâb ve mûcib-i tasdîr-i hitâb oldur ki,

Sultânül ârifân-ı ezelî ve bürhânü’l âşikân-ı lem yezelî Hazreti Hünkar Hacı Bektaş Veli kaddesallahu sırrahu’l hafî ve’l celî Hazretlerinin tarikat-ı aliyyesine müntesip zâviyelerden Malatya Sancağında Bîymera nam karyede vaki eizze-i kiramdan Dede Kargın Baba zaviyesinin evladiyet üzere mutasarrıf olan Mustafa Halifezade Velüyyiddin Halife ecdatları zaviyenişini olup tarik-i evliyayı kabul idip yedine sofra ve çerağ ve izin-i icazet ve inabet virildi ve halifelik virildi safa ve dua nazar olundu mürid, tutuna ve muhip edine ve tarik-i muhammet üzere olup ser-mu inhiraf itmeyup mucib-i icazetname ile amil olalar vesselam ala meni’t-tebea’l-hüda hürrira fil yevm isna aşar min şehr-i Şevval el-Mükerrem sene sitte ve işrin ve mieteyn ve elf ( 1226-1817 )

ŞUHÛDUL-HÂZIRÛN

Post-nişin-i hazret-i pir Hadim-i türbe-i şerif-i Hadim-i Hazreti Pir Ekmekçi

Halil Dede halen Hazreti pir Seyyid Ahmed Baba Halen

İbrahim Baba halen

Hadim-i Hazreti Pir Hadim-i Hazreti Pir Bende-i Hazreti Pir

Aşçı Bektaş Baba halen Kamer Aybaba halen Seyyid Muhammed

Hamdullah Efendi

Mütevelli-i Vakf-ı Şerif Min Evladihi halen

Bende-i Hazret-i Pir Mustafa Ağa Min Zülfikar Çelebi Min Evlad-i

Mustafa Efendi Min Evladihi Hazret-i Pir Hazreti Pir Halen

Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir

halen halen halen

Esseyid Bektaş Yahya Çelebi min evlad-ı Kalender Çelebi min evlad-ı

Hazret-i Pir halen Hazret-i Pir halen

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(İcazetname)

Hz. Muhammed Mustafa’nın nuruna selam olsun, İmam Ali’nin nuruna selam olsun, Haticetü’l-Kübra’nın nuruna selam olsun, Fatımatü’z-Zehra’nın nuruna selam olsun, yaratıcının rızasını kazanmış İmam Hasan nuruna selam olsun, Kerbela şehidi İmam Hüseyin’in nuruna selam olsun, On dört masum imamdan olan İmam Zeyne’l-Abidin’in nuruna selam olsun, İmam Muhammed Bakır’ın nuruna selam olsun, İmam Cafer Sadık’ın nuruna selam olsun, İmam Musa Kazım’ın nuruna selam olsun, Horasan’da şehid olan İmam Ali Rıza’nın nuruna selam olsun, İmam Muhammed Taki’nin nuruna selam olsun, İmam Ali Naki’nin nuruna selam olsun, İmam Hasan Askerî’nin nuruna selam olsun, Sahib-i zaman İmam Muhammed Mehdi’nin nuruna selam olsun...Kısacası burada isimleri geçen geçmeyen bütün imamların hepsinin üzerine selam olsun.

Hz. Ali’den başka yiğit, onun kılıcı zülfikar’dan başka da kılıç yoktur.

Bismillahirrahmanirrahim

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla (başlarım)

Alimleri kalplerini ilim hazinesi kılan ve her şeye gücü yeten, bilgiyi kullarının derecesine göre az veya çok paylaştıran Allah’a sonsuz şükürler olsun. Kendilerine bir ihsan ve yardım olması için, ilim sahiplerinin gözlerini manevi olarak sürmelemiştir. Sözlerinde ve hareketlerinde Allah’ı hissetmeleri için büyük küçük aşıkların hepsinin kulaklarını açmıştır. O, Allah insanı diğer yarattıklarında olmayan bir çok özelliklerle yaratmıştır. O, görünen ve görünmeyen her şeyi bilir ve kendisinden başka da ilah yoktur. O, esirgeyen ve bağışlayandır. Onun ilmi bütün denizlerin en ücra köşelerindeki sırlara ve denizdeki dalgaların mahiyetine kadar her şeye yeter.

Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Hazreti Muhammed O’nun kulu peygamberidir. O’nu peygamber olarak gönderdi ve peygamberler arasında ilmin hazinesi ve kudret sahibi kıldı. Binlerce selam o peygamberin aile ferlerine ve arkadaşlarına olsun.

Peygamber eferdimiz aleyhisselam buyurdu ki: “benim arkadaşlarımdan herbiri yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulmuş olursunuz. Allahü Teala Hazretleri buyurdu ki: “ Zafer Allah’tandır ve fetih yakındır.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “ Kişi müslüman kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah’ın o kişiye yardımı sürekli olacaktır.” Ebu Talib’in oğlu Ali-Allah O’nu şereflendirsin- buyurdu ki: “Büyük insanlar üç türlüdür; makam ve mevki sahibi oldukları zaman mütevazi olurlar, güçlü oldukları zaman affederler, birine iyilik yaptıkları zaman başına kakmazlar. Hakikat ehlinin sultanı, dünyada devrinin en ulu kişisi, Hacı Bektaş Veliyyü’l-Horasanî Allah yüce sırrını mukaddes kılsın şöyle buyurmuştur: “Marifetin azı, çok amel etmekten daha hayırlıdır.” Halkın yiğitliği mal iledir. Seçkin kişilerin yiğitliği amelleri iledir. Bunlardan Allah’a daha yakın olanların yahi havassü’l-havas’ın yiğitliği ise yaşantılarıyladır.velilerin yiğitliği ise, sırlara ulaşmak ile olur. Fütüvvetin aslı kulun başkalarına yardımda bulunmasıdır. Bu da kulun Allah’ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmasıyla olur. Allah Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: “Peygamber size neyi emretmiş ise onu alınız, neyi de sizden men etmiş ise, ondan sakınınız.” Allah’ın kudret kalemi ile ilk yazdığı kelime bismillahirrahmanirrahim’dir. Benden başka Rab aramayın. Mücahede ile nefsinizi öldürün. Rıyazat ile nefsinizi mutmainne mertebesine çıkarın. Sonra da daha yüksek derecelere çıkarıp, manen yüce mertebeler kazanın.

Denildi ki, hukuku korumak can vermekle olur. Kanaat ise, az bir dünyalıkla yetinmektir. Allah Teala buyurdu ki: “Erkek ve kadından kim salih amel işlerse, o, inanmıştır. Biz ona dünyada güzel bir hayat yaşatacağız.” Bu ameller ise, kanaat, açlığı sevmek, tokluğu arzulamamak, iyiliği yükseltip kötülüğü terketmek, ibadetlerde gayretli olmak, seçkinler sınıfına girmek ve oradan da aziz olan Allah’tan af dilemek O’nda ölmek O’nda dirilmek.

Tarikat ululuarının sultanı, miskin ve fakirlerin hizmetçisi, Allah’a ulaşanların en yücesi Sultan Hacı Bektaş Veli-Allah sırrını mukaddes kılsın- efendimiz Hazretlerinin Malatya Sancağında bulunan Beymare isimli köyde oturan büyük ululardan Dede Karkın Baba zaviyesinin evladiyet üzere mutasarrıfı yani yöneticisi olan Mustafa Halife-zade Veliyyü’d-din Halife, aziz adı geçen efendimizin dergâhlarına gelip, kendisine safâ ve nazar olundu. Tüm işlerinde onun başarısı artsın. Ve bütün işleri sabah gibi aydınlık olsun.

Ve denildi ki: Biz ona icazet verdik. Posta otursun, farz namazları kıldırsın, zekatını versin, yol bulduğu zaman Hacca gitsin, orucunu tutsun, dergaha gelip gidenlere hizmet etsin, zikir telkini aldıktan sonra ahdini yerini getirsin. Fakirlere, miskinlere ve bütün yaratılmışlara iyi niyet ve güzellikle hizmet etsin. Hırka giysin.

Kendisinden sonra varlıkların en şereflisi, zamanın halifesi Hacı Bektaş Veli’nin postnişini Halil Baba-Allah ömünü uzun etsin-, ondan sonra mahlukların en şereflisi, zamanın şeyhi, pirlerin kutbu, yakîn ilminin sahibi Seyyid Şeyh Feyzullah Efendi-Ellah örünü uzun ve bereketli kılsın-, ondan sonra Şeyh Abdüllatif Efendi, bundan sonra sırasıyla aşağıdaki sırayla şeyhler posta oturmuştur:

Şeyh Bektaş Efendi-Şeyh Hacı Feyzullah Efendi-Şeyh Ali Efendi-Şeyh Elvan Efendi-Şeyh Abdülkadir Efendi-Şeyh Hüseyin Efendi-Şeyh Hacı Zülfikar Efendi-Şeyh Yusuf Efendi-Şeyh Kasım Efendi-Şeyh Hasan Efendi-Şeyh Bektaş Efendi-Şeyh Kalender Efendi-Şeyh Mürsel Bâlî Efendi-Şeyh Resul Efendi-Şşeyh Bektaş Efendi-Şeyh Yusuf Bâlî Efendi-Şeyh Mahmud Efendi-Şeyh İskender Efendi-Şeyh Genc Kalender Efendi-Şeyh Resul Bâlî Sultan-Şeyh Sultanü’l-Büdela Sahibü’l-Burhan Balım Sultan (Allah sırrını mukaddes kılsın)-Şeyh Mürsel Baba-Şeyh Hızır Sultan-Şeyhü’s-semadanî sahib-i ilm-i ledünnî Hacı Bektaş Veli el-Horasanî ibn-i sultan İbrahim sani ibn-i Sultan İbrahim Mükerrem el-Mücâb b. İmam Musa Kazım b. İmam Cafer Sadık b. İmam Muhammed Bakır b. İmam Zeyne’l-Âbidîn b. İmam Hüseyin b. İmam Ali (Allah onu şereflendirsin).

Bu tarikatta başka bir silsile de şöyledir:

Hacı Bektaş Veli-Sultan Hoca Ahmed Yesevî-İmam Ali b. Musa Rıza-İmam Musa Kazım-İmam Cafer Sadık-İmam Muhammed Bakır-İmam Zeyne’l-Abidin-İmam Hüseyin-İmam Ali (Allah onu şereflendirsin)-Hazret-i Sultan kainatın övünç kaynağı Muhammed Mustafa(Allah selamı üzerine olsun)-Cibril-i Emin- Allah Teala azimü’ş-şan.

Bu icazetnamenin yazılmasının sebebi şudur:

Ariflerin sultanı, aşıkların bürhanı, Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş Veli-Allah Sırrını mukaddes kılsın-efendimiz Hazretlerinin yüce tarikatına bağlı zaviyelerden Malatya Sancağına bağlı Beymâre (Bîmare-Bemâre) isimli köyde bulunan büyük insanlardan Dede Karkın Baba zaviyesinin evladiyet üzere mutasarrıfı bulunan Mustafa Halife zade Veliyyüddin Halife dedelerinin zaviyedarı olup, evliyanın yolunu kabul edip, kendisine sofra ve çerağ ile icazet ve inabet ve halifelik verildi. Kendisine safa ve nazar olundu Müritler kendisine tutuna, muhipler onu bile. Yüce tarikatımız üzere ola ve icazetnamemizin gereği ile işler işleye.Hakka tabi olanlara selam olsun.

Bu belge 1226/1817 yılının Şevval ayında yazılmıştır.

Şahitler:

Post-nişin-i hazret-i pir Hadim-i türbe-i şerif-i Hadim-i Hazreti Pir İtmekçi

Halil Dede Halen Hazreti pir Seyyid Ahmed Baba Halen

İbrahim Baba Halen

Hadim-i Hazreti Pir Hadim-i Hazreti Pir Bende-i Hazreti Pir

Aşçı Bektaş Baba Halen Kamer Aybaba Halen Seyyid Muhammed

Hamdullah Efendi Mütevelli-i

Vakf-ı Şerif Min Evladihi Halen

Bende-i Hazret-i Pir Mustafa Ağa Min Zülfikar Çelebi Min Evlad-i

Mustafa Efendi Min Evladihi Hazret-i Pir Hazreti Pir Halen

Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir

Halen Halen Halen

Esseyid Bektaş Yahya Çelebi min evlad-ı Kalender Çelebi min evlad-ı

Hazret-i Pir Halen Hazret-i Pir Halen

DİLEKÇE VE İLAMLAR

VESİKA 9

Mühür

(Seyyid Muhammed

Tevekkeltü Te’alallah...)

Hüseyin âbâb naibi efendi ve ağyan ağa bunlar kömürkeş olmağla vatanı asliyelerine iade ve ircailerine mümaneat itmeyüp ruhsat i’ta iyleyesün deyü

Devletlü, inayetlü fukara kullarına merhametli, efendim, sultanım Hazretleri devlet-i ikbâl ve iclal-i sırrullah(?) ile mesağ olsun arzuhal kullarıdır ki bu kulları Dede kargın aşairi kullarından ekrad-ı eşkiyanın şiddet-i mazarratından terk-i vatan idüb Hüseyin Âbâd kazasında meskun oldu ise de şimdiki halde efendimizin sâye-i devletlerinde boy beyimiz Yusuf ağa kullarının biraderi devletlu, merhametlü, mürüvvetlü efendimizin emri devletleri ile vatan-ı asliyemize götürmek muradında olub, Hüseyin Âbâd Kazasında Mamalıoğlu İsmail Bey kulları bizleri Boybeyi biraderine virmeyüb (silik) eli koyup birimiz dahi cümlemiz merhametlü mürüvvetlü efendimizden rica ve niyaz kullarıdır ki bir kıt’a buyruldu samileri emir buyrulup bu kulunuzu ğayret-i başkire(?) sadaka buyurup fukaraların dualarına dünyevi ve uhrevi mazhar olub cümle fukara efendimizden rica ve niyaz olub mamalı oğlu İsmail Bey kulları efendimize arz eylemeyi Dede Kargın aşiretinden Kömürkeş olduğu için senevi bir haneden elli kuruş alıyoruz deyu efendimize hilaf-ı inha arz eylemiş şer’i üzere ahz eylediği senevî defteri arzuhalimiz ile ma’an boybeyi biraderi kulları ile hâk-ı pây-ı hâcet rûyuna gönderilmiş ise de bu kullarına merhameten Hüseyin Âbâd Kazasından kaldırub vatan-ı asliyemize gelmemiz niyaz ile arzuhale cesaret kılındı manzuru merhametleri buyruldukta emr u ferman devletlu merhametlu efendim sultanım hazretlerinindir.

Bende-i Bende-i

Dede Kargın Mollaoğlu Taşkıran

Kömürkeş parekende Kara Camus

Fukara kulları

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Dilekçe, Kargın aşireti temsilcisinden padişaha yazılmıştır.)

(Belgenin sol üst tarafında şu cümle yazılıdır)

Hüseyin Âbâd kadısı vekili efendi, bunlar Kömürkeş olmakla, asıl vatanlarına geri dönmelerine veya iade edilmelerine engel olmayıp, izin veresin deyü.

Fukara kullarına merhametli Efendim, Sultanım,

Devletiniz ve ömrünüz uzun olsun. Ben aciz kulunuzun sizden isteği şudur ki: Dede Kargın aşiretinin bazıları kürt eşkiyaların baskın ve yağmalarından dolayı vatanlarını terk edip, Hüseyin Âbâd kazasına yerleşmek istemişlerse de şu anda yüce devletinize bağlı olan Boy Beyimiz Yusuf Ağa kulunuzun kardeşi merhametli efendimizin emriyle asıl vatanımıza geri götürmek isteğindedir. Hüseyin Âbâd kazasında Mamalı oğlu İsmail Bey kulunuz, bizleri Boy Beyi olan kardeşine vermemektedir. Hepimizin merhametli siz efendimizden rica ve istirhamımız şudur ki; bir buyuruldu buyurup, bu kulunuza sadaka olarak verirseniz, mağdur olmuş biz fukara kullarınızın dualarını almış olursunuz. Yine biz fukara kullarınızın istek ve arzusu da Mamalıoğlu İsmail Ağa, siz efendimize Dede Kargın aşiretinden Kömürkeş olduğu için senede bir evden elli kuruş alıyoruz diye yanlış bir bilgi vermiştir. Bu yanlıştır. Bunun böyle olmadığını gösteren yıllık verginin ne kadar verildiğini gösteren defter, dilekçemizin ekinde olup boybeyi kulunuz ile yüce şahsınıza gönderilmektedir. Bu kulunuza merhamet göstererek adı geçen boyun Hüseyin Âbâd kazasından kaldırılarak asıl vatanımıza dönmemiz isteğiyle bu dilekçeye cesaret ettik. Bundan sonra emir ve ferman efendim Hazretlerinindir.

VESİKA 11

Sultanım Tale bekahu

Saadetlu merhametlu ve amme-i fukaraya şefkatlü efendüm hazretlerinin hak-i payi keminine meram-bahş-ı misal ve ekm-i saadet-hassalarına rûy-i ubudiyet-i malide ve cebhe-i rakıbe-i fersûde kılındıktan sonra ma’ruz-ı dai-yi fakirleri budur ki Malatya kazasında Akçadağ nahiyesinde

Örüçköy(Örüçgi) nam karyede sakin olan Seyyid Vefa İbn-i Seyyid İsa İbn-i Vefa İbn-i Seyyid Cafer nam kimesne bu ana gelinceye değin siyadetleri meşhur ve mağruf olmağın yedinde olan senetleri zayi olduğuna binaen arzu ilam iltimas olundu evvel ki vaki’ül haldir hak-i pay-ı gurruna arz olundu. Baki emr efendim, sultan hazretlerimizindir.

Eddaîü’l-Fakir

Es-Seyyid İsmail

Kaymakam Aliyyü’l-

Eşref bi-Malatya

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Dilekçe. Malatya Kaymakamından Padişaha)

Sultanım-ömrünüz uzun olsun-

Tüm fakirlere ve muhtaçlara şefkatli efendim Hazretlerinin saltanatı daim olsun. Ben fakirin istekleri şudur ki; Malatya kazasında Akçadağ nahiyesinde Örüçbey isimli köyde oturan Cafer oğlu Vefa oğlu İsa oğlu Seyyid Vefa’nın, şimdiye kadar siyyid olduğu bilinmekle beraber, elinde bulunan senetlerinin kaybolması nedeniyle kendisinin bu durumunun yüce makama arz edip, bildirilmesini istedi. Bunun doğruluğunu yüce makama bildiririm. Bundan sonra emir sultanım efendim Hazretlerindir.

Malatya Eşrafından

Kaymakam Duacınız

Fakir Seyyid İsmail

VESİKA 12

Devletlü, saadetlü, mürüvvetlü, ref’etlü, veli şânım düstur-ı celilü’ş-şan Hazretleri,

Mağden-i hümayun kömürkeşlerinden Dede Kargınlu aşiretinden bir mikdar hane kalem-rü-yı hükümet düsturları olan Sivas kazalarına varmış olmalarıyla bu defa mezkur haneleri vatan-ı asliyelerine celb u iskan zımnında zâbitleri Veli Bey bendeleri samt-i sâmi-i müşîrîlerine dâhî olmağla bi’t-terazi celb ideceği hanelerin vüruduna ol tarafta kimesne mümanaat eylememesi içün muhtac olduğu müsadeyi behiye-i vezirâneleri derkar ve işbu kömürkeş reayasının serbestiyet-i

mahsusasına nazaran müddet-i nakilleri her ne kadar mümted olmuş ise de yine celbine mesağ olmağla saire kıyas ile teallül (......) olur ise isga buyurulmayub mezkur hanelerin vatan-ı kadimelerine aşiretleri derununa sevk olunmasının himem-i vefiyye düsturîleri bedidâr buyurulmak ricası zerîa-i arz-ı hulus-ı mahsusam olmuştur. Benimle Sübhanehu ve teala lede sa’de’l-vûsûl husus-ı mezkure himem ve’l ittehem-i kerimaneleri mebzul ve hemîşe savb-ı sadeganımız hüsn-i teveccûhât-ı behiyeleriyle meşmul buyurulmak vabeste-i lutf u mürüvvetleridür.

Fî 7 Safer 1333 (1914)

Mühür: Mehmed Nurullah1870

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Dilekçe. Mehmet Nurullah Efendi’den Dahiliye Nezaretine-İç İşleri Bakanlığı)

Devletli, saadetli, bahtı açık, geleceği parlak, yüce, merhametli sultanım efendim,

Maden-i Hümayun(Elazığ) Kömürkeşlerinden Dede Karkınlı oymağından bir kısım(kişiler) hükümet emriyle Sivas kazasına ulaşmış olmakla beraber bunların tekrar asıl vatanlarına gitmeleri için, sevkten sorumlu(subayları) Veli Bey’in, gönderilecek kafilenin gittikleri yerde kimse tarafından engellenmemesi için bakanlık iznine ihtiyacı olduğu açıktır. Bu Kömürkeş halkının serbestçe dolaşmaları konusunda kendilerine izin verildiğinden, sevkleri uzun sürmüş olsa da bunlara dokunulmaması ve bunların asıl vatanlarına sevkedilmeleri işleminin tamamlanması için, gerekli kolaylıkları sağlayacak emirlerinizi beklediğimi arzetmek, benim için bir görev olmuştur. Allah’ın izniyle salimen bu işin bitirilmesi için gerekli yardımı yapmanız ve gerekli izinleri vermeniz, sizin lütuf ve ihsanınızdan olacaktır. Yıl 1915.

VESİKA 8

Ya’melû bima fihi ma lem yezhar mâ yena fihi nemmega’l-fakir ile’llahi sübhanehu ve te’âla Himmet ibne’l-Hac Seydi Hac bi-medineti Malatya el mahmiye afa anhüma. El-emru hesbema fihi. (Mühür Dergah-ı hüdabend 12 ) Diğer Mühür (Lütf-i Hevabend-i Âlî Himmet 1062)

Sebeb-i Tahrir-i kitâb-ı Şer’i oldur ki

Medine-i Malatya kazasına tabi, Akçadağ nahiyesinden olup Bîmera nam karye-i maktuat üzere mutasarrıf olan Kıdvetü’l emâsil vel akran Mustafa Ağa nam kimesne mahfel-i kazaya Örüçgi nam karyede mütemekkin es-Seyyid İsa b. Es-Seyyid Vefa nam kimesneyi ihzar ve mahzarında üzerine dava ve takrir-i kelam idüp merkum İsa nam kimesne ber vech-i maktu mutasarrıf olduğum Bîmera nam karye reaya ve raiyyet oğullarından olup üzerine edası lazım gelen hukuk ve rusumu bana edada

imtina ve muhalefet eder. Sual olunup takrir-i tahrir ve icray-ı şer’i olunmasını iltimas eylerim didikte ğıbbes-sual merkum es-Seyyid İsa cevabında Benim ceddi sahihim olan es-Seyyid Cafer ve babam müteveffa es-Seyyid Vefa ve ben dahi sâdattan olup evlad-ı sâdad olduğum ecilden cemi tekaliften muaf olmakla muma ileyh Mustafa Ağa benden bu senede altı kıt’a esedi kuruşum biğayri hakkın almıştır diyücek müşarün-ileyh Mustafa ağa zikri murur eden altı kıt’a esedi kuruşu ahzettiğine mu’terif lakin merkumun sâdattan olduğunu bilkülliye münkir olacak merkum seyyid İsa nam kimesnden sıtkı makaline mutabık beyyine talib olundukta udul-i müsliminden Kadı İbrahim nam karyeden Ahmed b. Yakub ve İri ağaç nam karyeden Zülfikar b. Cuma ve Karacalı nam karyeden Hasan Fakı b. Melek Ahmed ve Egin nam karyeden Ali b. Sübhanverdi ve Şah Ali b. Erkulu ve Gündoğmuş b. Hakverdi ve Kürt Abdal nam karyeden Cuma b. İsmail ve Yağmurlu nam karyeden Mehmed b. Hacı Karlı sinn-i ihtiyar namun kimesneler mahfel-i kazaya li eclişşahade hazırun olup eseri’l-iştihad fil vaki mezbur seyyid İsa, seyyid Vefa’nın evladı olup seyyid Vefa, seyyid Cafer nam müteveffa evladı olup, merkum seyyid İsa’nın babası seyyid Vefa ve dedesi seyyid Cafer nam kimesneler altmış seneden mütecaviz Egin nam karyede sakin ve mütevattın olup başlarına yeşil imame sarundukları bizim malumumuzdur. Biz bu hususa bu vech üzere şahidlerüz deyü her biri ala vukuihi haber vermeleri ile ma vaka gibbe’t-taleb ketb ve terkim olundı .Hurrira fil yevmissabi vel işrin min şehri şaban el muazzam sene hamse ve sebin ve elf.

Şuhudü’l-Hal

İbrahim Efendi el-Hatib- el-İmam Ömer bin Ali Efendi –Haririzade fahrül emasil Bektaş Ağa- Mahmud Bey zade-Tatar Mehmed bin Hacı Abdullah Çelebi-Zuhrussadat seyyid Alican Efendi-Mahzar Ahmed Çelebi- Mahzar Halil Çelebi-Mahzar Başı Ahmed Çelebi ve ğayrihim.

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Mahkeme ilamı)

Bu mahkeme tutanağının yazılış sebebi şudur:

Malatya şehrine bağlı Akçadağ nahiyesinden olup, Bîmera isimli köyde maktuiyyet üzere kullanıcısı olan saygıdeğer Mustafa Ağa, Örüçköy isimli köyde oturan Seyyid Vefa oğlu Seyyid İsa isimli kişiyi mahkemeye çağırmış, götürü usulüyle şu anda sahibi bulunduğum, Bîmera isimli köyde kendisi vergi mükellefi bulunduğu halde ödemesi gereken vergileri bana ödemek istememektedir. Bu durumun kendisinden sorulup mahkeme edilmemizi isterim, dedi. Bunun üzerine davalı Seyyid İsa şu

cevabı verdi: “Dedem Seyyid Cafer ve babam merhum Seyyid Vefa gibi ben de seyyid soyundanım. Bundan dolayı, ben bütün vergilerden muafım. Buna rağmen bu Mustafa Ağa, benden haksız yere bir kıta altı kuruş almıştır.” Bunun üzerine Mustafa Ağa, bu altı kuruşu aldığını itiraf etti ancak, davalı İsa’nın seyyid soyundan geldiğini kesinlikle inkar etti. Bu durumda seyyid İsa’nın seyyidlik iddiasının doğru olup olmadığının ispatı için, sözüne güvenilir müslüman, aklı başında kişilerden, Kadı İbrahim isimli köyden Yakup oğlu Ahmed, İri ağaç köyünden Cuma oğlu Zülfikar ve diğer bazı kişiler şahitlik için mahkemeye çağrılmışlar, hepsi de Seyyid İsa’nın gerçekten seyyid olduğuna ve babası ile dedesinin altmış seneden fazla Egin isimli köyde oturduklarını ve aynı köyde öldüklerini, kabirlerinin burada bulunduğunu, bunların yaşamları boyunca başlarına yeşil sarık sardıklarını, bütün bunlara kendilerinin şahit olduklarını söylemeleriyle, bunun tespiti için bu belge yazılmıştır. Tarih:1075/1664 senesinin Şaban ayının 27. günü.

ŞAHİTLER

İbrahim Efendi el-Hatib- el-İmam Ömer bin Ali Efendi –Haririzade fahrül emasil Bektaş Ağa- Mahmud Bey zade-Tatar Mehmed bin Hacı Abdullah Çelebi-Zuhrussadat seyyid Alican Efendi-Mahzar Ahmed Çelebi- Mahzar Halil Çelebi-Mahzar Başı Ahmed Çelebi ve ğayrihim.

VESİKA 14

El-emru kema rakame fihi nemmakal fakir ila subhanehu ve teala es-Seyyid Muhammed el-Kâdî bi-Medine-i Malatya el-Mahmiye afa anhu

(Mühür) Fakir Seyyid-i Sadat Muhammed

Sebeb-i tahrir-i kitap, kalem u mucib-i tasdir-i hitab- rakam oldur ki, Medine-i Malatya kazasına tabi Kidirbüt nahiyesinde vali Egin nam karyede mütemekkin olan Seyyid Vefa bin Seyyid Cafer mahfel-i kazaya gelüp şöyle takrir-i kelâm ve tabir-i ani’l-meram kılup didiki: Aslımız sâdattan olmagın lâkin, yedimde olan senetlerim zayii olub ağyan-ı vilayetten ve etraf-ı civarımız olan karyelerden sual olunup yine tekrar isbat-ı nesep eyleyip yedime huccet-i şer’iyye almak matlubumdur didukde ğıbbe’s-su’âl mezbur seyyid Vefa’nın sıdk-ı makalına mutabık beyyine taleb olunub udûl-ı müslimînden el-Hac Sa’dullah b. Osmân el-Hac Himmet b. Halil ve ....li Yusuf Ağa b. Mahmud ve karye-i Arğuvan’dan el-Hatib Mehmed Efendi ve Karye-i Örügi’den Gök Mehmed b. Yunus ve Koca Fakı b. Oruç Bek ve Gamber b. Musa ve Karye-i Egin’den Kara Ali b. Sübhanvirdi ve karye-i Yağmurlu’dan Abdülhalim b. Uğurlu nâmûn kimesneler mahfel-i kazaya li-ecli’ş-şahade hâzırûn olub eserü’l-iştihâd fi’l-vâki merkum Seyyid Vefa Seyyid Ca’fer Bek oğlu’dur ve Seyyid Ca’fer ise Şeyh Dede Kargın Kaddesellahû Sırrahu’l-azizin evladından olduğuna şahidleriz ve elinde olan senedleri zayî olduğu ma’lumumuzdur ve mazkur Seyyid Caferin dahi yeşil İmame sardığını dahi biliriz ve

ma’lumumuzdur bizler bu hususa bu vech üzere şahidleriz deyu müsinni ihtiyarlar her biri ala vuku-ı haber vermeleri ile şahadetleri hayr-i kabûlde vâki olub mu’ma ileyh Seyyid Vefa’nın isbât-ı neseb iyledüğüne cezm?. işbu vesika ma hüve’l-hakka ketb u imla olunub yed-i tâlibe va’z olundu ki vakt-i mâ cerâhu ibrâz idine, hurrira fi’l-yevmi’l-âşir min şehr-i Şevval sene ihda ve hamsîn ve elf.1051

Şuhudü’l-Hal

Müderris Mahmud Efendi

Molla Nu’man Efendi

Abdülkerim Çelebi

Ahmed Ağa Kulzâde

Mahir Ali Ağa

Ömer Paşa Buskin

Tatar Mehmed Ağa

Seyyid Mustafa

Yahya Bey İbn-i İbrahim

Hüsam Halil Kedhüda İbn-i Bostan

El-Hac Ebubekir

El-Hac Ömer Mahzar başı

Hasan Ağa ve ğayrihim mine’l-hazirin.

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Mahkeme ilamı)

(Sol üst tarafta şu yazılıdır: Aşağıda anlatılan durum aynen anlatıldığı gibidir. Bunu yazan Allan’ın yüce ihsanına her zaman muhtac olan Malatya Şehrinin Kadısı Seyyid Muhammed.)

Bu belgenin yazılış sebebi şudur :

Malatya’ya bağlı Küdirbit Nahiyesinin Egin isimli köyünde oturan Seyyid Cafer oğlu Seyyid Vefa mahkemeye gelerek, verdiği ifadesinde şöyle dedi: “Bizim aslımız seyyitlerden olmakla beraber bunu ispat eden ve uzun yıllardır bizde bulunan senetleri kaybettik. Bu durumu düzeltip, benim ve sülalemin diğer fertlerinin seyyid olup olmadığımızın, bizi tanıyan büyük kişilerden ve yakın köylerdeki bilir kişilerden sorulmasını ve elimize bunu ispat edeceğimiz bir belgenin verilmesi benim yüce mahkemenizden isteğimdir.” Bunun üzerine yapılan inceleme sonucu, yakın köylerden ve kendi köyünden bazı kişiler mahkemeye çağrılarak, ifadeleri alındı. Bu kişiler verdikleri ifadede şöyle söylediler: “Adı geçen Seyyid Vefa, Seyyid Cafer’in oğludur. Seyyid Cafer’in de Dede Karkın’ın evlatlarından olduğuna ve ellerindeki senetlerin gerçekten kaybolduğuna biz hepimiz şahitleriz” Bunun üzerine Seyyid Vefa’nın Seyyidlerden olduğunu gösteren bu belge kendisine verildi. Gerektiği zaman bu belgeyi ibraz edebilir.1051/1641 yılının Şevval ayı.

Şahitler:

Müderris Mehmet Efendi-Molla Numan Efendi-Abdülkerim Efendi-Ahmet Ağa Kulzade-Mahir Ali Ağa-Ömer Paşa Buskin-Tatar Mehmet Ağa-Seyyid Mustafa-İbrahim Oğlu Yahya Bey-Hüsam Çelebi-Hacı Ebu Bekir-Hacı Ömer Mahzarbaşı-Hasan Ağa-ve orada bulunan diğerleri.....

VESİKA 7

(Ferman)

(Birinci Abdülhamid oğlu Sultan Mahmut II; Tuğrası)

Medine-i Malatya’da Bîmera Karyesi’nde vakı eizzei kiramdan Baba Kargın Kuddise Sırrıhu’l-aziz’in türbesi meşihatine mutasarrıf olan evlad-ı müşarünileyhden Es-seyyid eş-şeyh Mustafa ve es-seyyid eş-şeyh Mehmed ber vechi iştiraken mutasarrıflar iken müteveffiyen fevt olmalarıyla yerleri husn-i hizmet-i lâzımeleri mahlul olmakla yerlerine erbâb-ı istihkakdan yine aziz müsarün ileyhin evladından. işbu rafi-i tevkı-i refi’iş-şan-ı hakâni Veliyyüddin ziyde salahuhu her vechile layık u mahall ü müstehak olmağın meşihat-ı mezkure müteveffiyan-ı mazburelerinin mahlullerinden ayende vü revendeye it’âm-ı ta’am etmek şartıyla tevcih olunup yedine müceddeden berat-ı şerif-i âlişânım verilmek babında bil fiil Hacı Bektaş Veli Asitanesi’nde seccadenişini es-Seyyid eş-Şeyh Feyzullah ziyde nefdihî? arz itmeğin meşihat merkuma tevcih ve sadaka idüb bu berat-ı hümayunu sair bihakkun virdüm ve buyurdum ki badel yevm merkum Veliyyüddin ziyde-salâhuhu varub zikr olunan türbenin müteveffiyan-ı mezburenin yerine şeyhi olub hizmet-i lâzıme mer’i ve me’vâ kılındıktan sonra ber-mucib-i şart-ı vakıfa mutasarrıf olub vakfının ruhu ve devâm-ı ömrü olmağın viaye-i müdavemet .bu sütre bu bâba? olunan taraf-ı aherin furu’ mani’.ve mezahim ve muarız olmayıb asla dahl-i taarruz kılmayalar şöyle bilüb alamet-i şerife itibar kılalar. Tahriren el yevm essâni aşer şehr-i seferü’l hayr sem’an ve aşrin ve mieteyn ve elf.

1228 Muharrem, 12

Mahmiye-i Kostantinye

Belgenin arkasında şu isim yazılıdır:

Rızaullah Mehmed

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Berat)

Malatya şehrinin Bîmera köyünde bulunan büyük insanlardan Baba Kargın-Allah sırrını aziz etsin-‘ın türbesinin şeyhlik görevini kendi evlatlarından Seyyid Mustafa ve Seyyid Şeyh Mehmet Efendiler beraber yürütürken ölümleri ile şeyhlik makamı boşalmış olup, yerlerine bu işe lâyık olanlardan yine Kargın Baba evlatlarından ve bu padişah buyruğunun muhatabı Veliyyüddin Efendi -dine bağlılığı artsın- gelen ve geçenlere yemek vermek şartıyla boşalan bu göreve atanmış olup, kendisine Hacı Bektaş Dergahının Seccadenişîn’i Şeyh Seyyid Feyzullah’a-ömrü uzun olsun- verilmek üzere bu beratı verdim ve buyurdum ki, bu günden itibaren adı geçen Veliyyüddin Efendi-dine bağlılığı artsın-gidip yukarıda adı geçen tekkenin ölen iki şeyhinin yerine Şeyh olup gerekli hizmeti yapıp, buradaki vakfın devamı ve korunması için elinden geleni yapsın. Bu hususta kendisine hiçbir şekilde kimse engel olmayıp, bunu benim emrim olarak bilip, alametim olan tuğrama itibar etsin. 1228/1813 yılının Sefer ayının 29. günü.

Kostantıniyye(İstanbul)Şehri

VESİKA 5

Kıdvetü’l kuzat vel hükkam ma’denü’l fazl vel kelam mevlana Kadısı zide fazlıhu tevkı’i refi-i hümâyun vasıl olıcak malum oldur ki sâdât-ı kiramdan Darende-i ferman-ı vacibü’l iz’an Kıdvetü z-zātü’l kiram seyyid İsa ziyde siyâdetuhu südd-i saadetüme arzhal idüb bu defterde mukayyed kimesnenin raiyyet ve raiyet oğullarından olmayub sahihü’n-neseb sâdat-ı kiramdan olub isbât-ı neseb eyleduğine İstanbul nakibü’l eşrafından elinde mühürlü temessükü var iken, Beglerbegi voyvodaları ve Sancak Begi Sübaşları ve sair ehl-i örf taifesi tarafından.....meccanen yem ve yemek ve arpa ve saman ve otluk ve yağ ve bal ve koyun ve kuzu ve tavuk ve sair bunun emsali zahire ve konak ve göçek devir ve rusum-ı raiyyet ve adat-i ağnam ve resm-ı kovan teklifi ile rencide itmekten hali olmadıklarından bildirüb men ü def olunmak babında emr-i şerifim rica itmeğin buyurdum ki hükm-i şerifimle verduğin rusum-ı raiyet ve âdat-i ağnam taleb edenlerden südde-i saadetimden ihrac olunmuş mühürlü sahih suret-i defter-i cedid-i Hakani taleb idüb göresin. Bu kimesnenin defterde mukayyed raiyyet ve raiyyet oğlanlarından olmayub filvaki sahihü’l neseb sadattan olub isbat-ı neseb eyledüğüne İstanbul nakibül eşrafdan alınan temessükü var ise sadattan olduğu itibarıyla resm-i bennak varub ol kimesnenin saçağı üstünde duran sekiz dokuz kovanlarından öşr ü resm ve kendü maişeti içün....yüz elli adet koyunlarından adet-i ağnam alınmaz resm-i bennāk ve sekiz dokuz kovanlarından öşr ü resm ve yüz elli adet koyunlarından adat-ı ağnam ittirmeyüb ve bila emr-i şerif ol vechile tekalif-i şakkadan tekalif ittürmeyüb men ü def eyleyesin min ba’di şerh-i terkim ve mühürlü temessüküne ve kanuna ve emr-i hümayunuma muhalif kimesneye iş ittürmeyüb.... kaldurub arz? üzere olunub....virilmegin yazub âsitâne-i sâ’âdetime arz eylesin husus-ı mezbur içün tekrâr şikâyet olunub bir dahi emr-i şerifim vardırmak eylemeyesin şöyle bilesin âlamet-i şerifime itimat kılasın tahriran evahir-i şehr-i Muharremü’l-Haram fi sene erba’a ve sittin ve elf.(1064)

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Ferman)

(Baş tarafta Dördüncü Mehmet’in tuğrası vardır)

Kadıların kadısı, fazilet ve doğruluğun madeni(Malatya Kadısı olan kişinin ismi yazılmamış burası boş bırakılmış) -fazileti artsın-bu fermanım sana ulaşınca Seyyid sülalesinden olan Seyyid İsa-seyyitliği artsın-padişahlık kapıma gelip dilekçe vererek bu defterde kişinin vergi mükellefi olmayıp, peygamber soyundan olduğunu gösteren ve İstanbul Nakibü’l-Eşraf’ından aldığı belgesi varken, Beylerbeyi ve Sancakbeyi Subaşıları ve diğer vergi alanlar tarafından haksız yere hayvan yemi ve yemek, bal,yağ, koyun ve diğer mallarını ellerinden zorla aldıklarını bildirip, bunları yapanların bu işten engellenmesi için benim emrimi istediklerinde buyurdum ki, sen (ey kadı)yüce kararımla verdiğin vergileri toplayan kimselerden ve maliye defterini isteyerek benden yazılmış mühürlü bir belge olup olmadığını göresin. Eğer, bu doğruysa bu kişiden koyun ve diğer mallar için vergi alınmasın. Bunun aksini yapan kişi çıkarsa onu yakalayıp bana gönder. Bundan sonra bu hususla ilgili bir daha emrime gerek kalmasın.Bu, böyle bilinsin ve fermanım üzerindeki tuğrama itimat kılınsın.1064/1654 yılının Muharrem ayının son günleri.

İstanbul

VESİKA 6

Mefahirü’l guzat vel hükkam meadinü’l fażlü ve’l-kelâm Malatya ve Besni ve rum Kale kadıları ziyde fazlıhum tevki-i refi’i hümayun vasıl olıcak malum oldur ki taht-ı kazanızda konar göçer Seyyid Numan kabilesinden Sâdat-i kiramdan darende-i ferman vacibü’l-iz’an kıdvetüs sadatil kiram Seyyid Vefa ziyde şerefuhu siyâdete südde-i saadetime arzuhal idüb bu sahihüt-tertib sadat-ı kiramdan olub isbat-ı neseb eyledüğüne yedinde nakibü’l eşrafdan ma’mulinbih temessük olub ve bu makûle sâdât-ı kiram rüsüm-ı raiyet ve tekâlifi şakkadan muaflar iken (boş bırakılmış) nam karye Malatya resm-i ra’iyyet ve mir-i mîrân ve mir-i liva ve sair ehl-i örf taifesine sarf-ı matbah harcı namıyle ve sair bahane ile bilâ emr-i şerif tekâlif-i şakka talebiyle dahi virgisi üzere oldukların bildürüb men’ü def’ olunması babında emr-i şerifim rica itmeğün buyurdum ki hükm-i şerifimle varduk da husus-ı mezbura tamam-ı mukayyed olub göresin bu sahihü’t-tertib sadât-ı kiramdan olub isbatı neseb itdügi üzere İstanbul nakibül eşrafından mamulun bih temessükü var ise Malatya-i mezbure resm-i ra’iyyet ve mir-i miran ve mir-i Liva ve sair ehl-i örf taifesine sarf-ı matbah namıyla ve sair bahane ile bîlâ emr-i şerif tekâlif şakke asliyye harac ittürmeyüb men’ü def’eyleyesün min bâdi şer-i şerife ve emr-i hümâyunuma mugayyirü’l menniye iş ittürmeyesün böyle bilesün âlâmet-i şerife itimat kılasun tahriren el evâsıt cemaziyel evvel sene sani ısna ve ışrin ve miye ve elf

Mahruse-i kostantiniye

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Ferman)

(Baş tarafta III. Ahmet’in tuğrası vardır)

Kadıların ve hâkimlerin övünç kaynağı fazilet ve adaletin timsali olan Malatya, Besni ve Rum Kale Kadıları -faziletleri artsın- sizlere bu emrim ulaşınca bilinsin ki, sorumluluk bölgenizde konar göçer olarak bulunan Seyyid Numan kabilesinden seyyid soyundan, bu fermanın yazılmasına sebeb olan, şerefli, emsalsiz insan Seyyid Vefa –şerefi ve seyyitliği artsın- saltanat sarayıma gelerek, bana arzuhal etti ve kendisinin seyyid soyundan olduğunu ve kendisinde bunu ispatlayacak nakibü’l-eşraftan aldığı belgenin bulunduğunu, buna dayanarak da kendisinden hiçbir verginin alınmaması gerekirken, haksız yere vergi alındığını hatta mutfak gideri adıyla bile çeşitli bahenelerle türlü vergiler alındığını söyleyerek, bu durumun düzeltilmesi için benden emir istediğinde buyurdum ki, bu fermanım size ulaşınca adı geçenin gerçekten seyyidlerden olup olmadığını göresin ve gerçekten böyleyse, bu kişiden vergi alınmaması için gerekli tedbirleri alın. Şayet emrim ulaştıktan sonra buna aykırı olarak hâlâ vergi almaya kalkan olursa bunu engelleyin. Bunu böylece bilin ve tuğrama itimat kılın.1122/1710 yılının Cemaziye’l-Ûlâ ayı.

İstanbul

VESİKA 4

Kıdvetü’l Kuzet vel Hükkam mağdenil fazl vel kelam Mevlâna Malatya kadısı ziyde fazlıhu tevki-i refi-i hümayun vasıl olıcak malum ola ki kaza-yı mezbure tabi Bîmera nam karyede metfun Seyyid Dede Kargın kuddise sırrıhul azizin evlatlarından olup sâdât-ı kiramdan mefahirü’s-sadat-ı kiram Seyyid Şeyh Hüseyin ve Seyyid Şeyh Mustafa ve seyyid Şeyh Hızır ve Şeyh Mehmed ve Seyyid İsmail ve Seyyid Ali ve Seyyid Haydar ve Seyyid Abdal ve Seyyid Cafer ve Seyyid İsa ve Seyyid Mehmed ve Seyyid Nesimi ve Seyyid Ali ve Seyyid Abidin

ve Seyyid Kenan ve Seyyid Hüseyin Gazi ziyde şerefihüm südde-i saadetime arzıhal idüb bunlar sahihün neseb sâdât-ı kiramdan olmalarıyla isbat-ı neseb eylediklerine yedlerinde İstanbul nakibül eşrafından mühürlü ve mamulünbih temessükleri olub hilaf-ı şer-i şerif ve bila emr-i münif tekâlif-i şakka talebiyle dahl-i rencide olunmak icab itmez iken ... mir-i miran ve mir-liva ve mütesellim ve voyvoda ve subaşı ve sair ehl-i örf taifesine taraflarından hilaf-ı şer’i şerif ve bila emr-i münif tekâlif-i şakka mütalebe dahl ü rencide eylediklerin bildirüb men ü def olunmak babında emr-i şerifim rica eyledikleri ecilden buyurdum ki, hükm-î şerifimle varduklarında husus-ı mezbure tamamı mukayyed olub göresin ilam olunduğu (emniyyet?) ise eyyam-ı saadet encamda bir ferde zulm ü taaddi olunduğuna kat’an rıza-yı şerifim yoktur. Mir-i Miran ve Mir-i Liva ve Mütesellim Voyvoda ve subaşı ve sair ehl-i örf ta’ifesine taraflarından hilaf-ı ser’i şerif ve bila emr-i münif tekalif-i Şakka talebiyle bunları taaddi ve rencide ittirmeyüb men-ü def’eyleyenin min bad hilaf-ı kanun muayyir-i emr-i hümayun kimesneye iş ittürmeyüb husus-ı mezbur için bir harf emrim verilmelü eyleyemesin şöyle bilesin alamet-i şerife itimat kılasın tahriran evâhir-i şehri Receb sene ihda ve selâsin ve mie ve elf 1131

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Ferman)

(Fermanın başında III. Ahmet’e ait tuğra vardır.)

Kadıların ve hakimlerin en iyisi, fazilet ve adaletin madeni Malatya Kadısı –fazileti artsın- bu fermanım sana geldiğinde bilinsin ki, Malatya’ya bağlı Bîmera isimli köyde mezarı bulunan Seyyid Dede Kargın’ın –sırrı yüceltilsin- evlatlarından ve seyyitler sülalesinden olan Seyyid Şeyh Hüseyin , Seyyid Şeyh Mustafa, Şeyh Hızır, Şeyh Mehmet, Seyyid İsmail, Seyyid Ali, Seyyid Haydar, Seyyid Abdal, Seyyid Cafer, Seyyid İsa, Seyyid Mehmet, Seyyid Nesimi, Seyyid Hüseyin Gazi –şerefleri artırılsın- saltanat sarayıma gelip, kendileri seyyid soyundan oldukları ve bunu ellerindeki belgelerle ispat ettikleri halde, kendilerinden vergi alındığını söyleyip, bunun düzeltilmesini ve kendilerinden vergi alınmamasını içeren bir emrimin çıkmasını istediler. Ben de(sana) buyuruyom ki, sen bu işi araştırasın ve eğer söylentiler doğruysa duruma el koyup, vergi almak isteyenleri bu işten men edesin. Bu konuda hiçbir kişinin bir zarar görmesine asla rızam yoktur. Bu emrimi aldıktan sonra sakın ola ki hiç kimse bunun aksine bir fiilde bulunmasın. Bu böyle bilinsin ve fermanım üzerindeki alametim olan tuğraya itimat edilsin. 1131/1718 yılının Receb ayının sonları.

İstanbul

VESİKA 1

Kıdvetü’l-kuzat vel hakkam madenil fazl vel kelam Mevlâna Hüseyin Abad kadısı ziyde fazlıhu tevki’i refi-i hümayun vasıl olıcak malum ola ki Sivas Sancağında vaki Hüseyin Abad kazasına tabi Camili Kışlak karyesi ahalisinin divan-ı hümayunuma takdim eyledikleri bir kıta arzuhalleri mefhumunda üzerlerine edası lazım gelen avarız ve nezl-i tekalif-i sairenin te’diyesinde kusurları yoğ iken kaza-yı mezburdaki bazı ashab-ı cebâbire fuzuli cürüm ve cinayet ve ziyade tekalif-i şakka mütalebesiyle taaddi eylediklerinden başka mürür u ubur iden evkatda karye-i mezkurda menzil olmadığından kaza aşuri karyelerine gelüb menzil beygirleri mütalebe ve iki üç konak aşuru cebren beygirlerinden indirtüb irkabu helak ittiklerinden perişanlıklarına bais olduğundan bahisle bu makule hilaf-ı şurût ve bila ferman ziyade tekalif ve menzil beygirleri mütalebesi ve sair vaki olan teaddi ve rencidelerinin men ü def’i babında emr-i şerifim südürunu tahrir ve istida rağbet eyledikleri ecilden hazine-i âmiremin mahfuz mevkufat defterlerine nazar ve muarrasasına sual olundukta kaza-yı mezburun on buçuk adet ve bir rub’ avarız ve nezilhanesine olduğun ve kaza-yı mezbure tabi kura ahalileri üzerlerine mukayyed avarız ve nezil mallarını beher sene ber mucib-i emr ve defter-i vakf-ı fermanım kabzına memuren bila kusur eda ve kazalarına evamir-i aliyyem ile varid olan tekalifde sarf-ı emlak ve arazi ve hallü tahmillerine göre mıhnet-i cümle marifet ve marifet-i şer ile ber vech-i taaddi tanzim olunan takdim-i defter mucibince herkes hisselerine isabet eden kazası ahalisiyle bilcümle eda iylediklerinden sonra hilaf-ı şer’i şerif ve bila emr-i münif ziyade tekalif-i örfiyye ve şakka mütalebesi ve sair berağ-u mütalebe ile teaddi ve rencide olunmamaları şürüt-ı tekalifden ayrılıp mukayyed olub

ancak kaza-yı mezbure tabi camili Kışlak karyesinde canib-i miride muayyen menzil kaydı bulunmamış ise de bu makule canib-i mirinden muayyen menzil olmayan mahallerden degil kendi mesalihiyle mürür u ubur eden yolu ve mültezimiyn ve tüccar ..lerini Bargir virilmemek ve umuru fehm ü müsta’cile ile mürur u ubur idenlerin fermanım her veche ? bargire ise sığa başına onar akçeden icab eden ücretleri olarak yedlerinden ahz olunarak ikab olunmaları şürût-ı menzilden ve ahali-i merkumdan sualleri şurûta muvafık olduğundan bu suretle hususu mezbur mihnet-i marifet-i şeri ve cümle marifetiyle görülüb fiyat virilmek üzere ber mucib-i şürût-ı emr-i şerifim itası hususu der kenar olmakla der kenar mucibince emr-i şerifim verilmek babında iftiharü’l emn ve’l ekabir bilfiil başdefterdarım Mehmed Said dâme uluvvuhu telhis almakla imdi telhis mucibince amel olunmak babında ferman-ı âlişanım sadır olmuştur. Badehu yani hükm-i şerifim varid oldukda bu babda sadır olan emrim üzere amel idüb dahi ber-vech-i muharrer sürût-ı menazil bâlâda tahrir ve bayan olunduğu üzere hazine-i amirem defterlerinde mukayyed olmakla sen ki kadı-yı mumaileyhsin husus-u mezburu mahallinde marifet-i şer’ ve cümle ma’rifetiyle görülüb hilaf-ı şer’-i şerif ve mugayyir-i emr-i âlişânım karye-i mezbure ahalilerinden bila ferman ziyade tekalif ve menzil beygiri mütalebesi ve sair veki olan taaddi ve rencideleri men u def’ eylesin. Şöyle bilesin alâmet-i şerifeme itimat kılasın.

Tahriren el yevmü’l hamis şehr-i cemaziyel ahir sene selasin ve mieteyn ve elf.

Mahruse-i kostantiniyye

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Ferman)

(Başta II. Mahmut’un tuğrası vardır.)

Kadıların kadısı fazilet ve adaletin kaynağı, Hüseyin Abad Kadısı-fazileti artırılsın-, bu fermanım sana ulaşınca, bilinsin ki, Sivas Sancağı’nda bulunan Hüseyin Abad kazasına bağlı Camili Kışlak köyü halkının divanıma sundukları bir dilekçeden anlaşıldığına göre, ödemeleri gereken arazi ve diğer vergileri vermelerinde herhangi bir kusurları yoğiken bazı zorbalar zorla vergi almakta ve zulüm yapmaktadırlar. Geçen zaman içinde adı geçen köyde ev olmadığı için Kaza dışı köylere gelip buralarda köylülerden menzil beygirleri talep ettiklerinde verilen beygirler iki üç konak sonra çatladığından ve bunun da ahalinin perişanlığına sebeb olduğundan şartlarda olmayan fazla vergi ve menzil beygiri talebinin kendilerine zarar verdiği ve rencide ettiğini bundan kurtulmaları için yüce emrimin yazılmasını taleb etmişlerdir. Bu konuda hazinedeki defterlere bakılmış ve durumun doğru olup olmadığı kontrol edilmiştir. Bu kontrolde görülmüştür ki, adı geçen kazanın onbuçuk adet ve bir rub’avariz mükellefi olduğu, ve bu kazaya bağlı köylerde yaşayan köylülerin üzerlerine düşen vergileri usulüne uygun bir şekilde ödedikleri halde kendilerine zulüm ve işkence edildiği anlaşılmıştır. Ancak yine bu kazaya bağlı Camili Kışlak köyüne ait bu hazine defterinde bir kayda rastlanmamıştır. Buna rağmen bu köydede diğer köylerde uygulanan vergi düzenine göre mültezimler ve diğer görevliler vergiyi toplamıştır. Her bir sağa başına onar akçe olarak belirlenen ücretlerinin burada bulunan ahali için uygun olduğu ve bununla mükellef oldukları, bunun diğer köylerdekiyle eşit olup olmayacağına ve böyle bir kıyaslamanın doğru olup olmadığına dair benden emir istenmiş, bende Başdefterdarım Mehmet Said’den konunun kısa bir raporunu istedim ve bundan sonra da bu fermanımı buyurdum. Emrim size ulaşınca bu emir doğrultusunda davranırsın. Yukarıda anlattığım üzere ev ve diğer vergiler hazine deterinde kayıtlıdır. Sen ki Hüseyin Abad Kadısısın olayı yerinde görerek, bilir kişiden de bilgi alarak, benim emrim üzere vergileri ve menzil bargir vergilerini alasın ve kimseye eziyet ve işkence ettirmeyesin. Böyle bilesin ve tuğrama itimat kılasın. 1230/1814 yılının Cemaziye’l-Ahirinin beşinci günü.

İstanbul

VESİKA 3

Kıtvetü’l Kuzel vel hükkam mağdenil fazl vel kelam Mevlâna Malatya kadısı ziyde fazlıhu tevki-ı refi-i hümayun vasıl olıcak malum ola ki Seyyid Numan ve Seyyid İbrahim ve Seyyid Hüseyin ve Seyyid mustafa ile zaviyedarı olan Seyyid veliyyüddin ziyde salahhuhumun divan-ı

hümayunuma takdim eyledikleri bir kıta arzuhalleri mefhumunda bunlar Medine-i Malatya’da Bîmera karyesinde medfun ecdatları kutbü’l arifin Seyyid Numan bin Seyyid Yusuf bin Seyyid Kargın Baba kuddise Sırrıhul azizin evlatlarından ve zaviyedarlarından olub, ahardan avarız ve tekalif almak icab eder emlak ve arazi ve zabt u ziraatleri olmadığından sahihü’n neseb sadat-ı kiramdan olduklarından kimse taraflarından taaddi olunmamak üzere şürût mucitince bir kıt’a emr-i şerifim südurunu tahrir ve istida-yı inayet eyledikleri ecilden bunlar sahihü’l neseb sadat-ı kiramdan olub yedlerinde ahardan avarız ve tekalif alunmak icab eder emlak ve arazi ve zabt u ziraatleri olmadığı halde avarız ve talif mütalebesiyle taaddi ve rencide olunmamaları sadat-ı şurütundan iduği mevkufatında der kenar olmakla imdi şurût mucibince amel olunmak babında ferman-ı alişanım sadır olmuştur. Buyurdum ki hükm-i şerifim vardukta bu babda sadır olan emrim üzere amel idüb sarf-ı sadat-ı şürut vechi meşrut üzere olduğu hazine-i amirem defterlerinde mukayyed olmakla sen ki kadı-yı mumaileyhsin defterdar-ı-zaviyedar mumaileyhim sahihü’l neseb sadat-ı kiramdan olub beratta aharin avarız ve tekalif olunmak icab ider. Emlak ve arazi ve zabt u ziraatleri olmadığı halde hilaf-ı şürût ve mugayyir-i emr-i alişan avârız ve tekalif-i saire mütalebesiyle taaddi ve rencide ittirmeyesin şöyle bilesin alamet-i şerifime itimat kılasın Tahriren el yevmil hamis şehri cemaziyel ahir sene selasin ve mieteyn ve elf

Mahruse-i kostantiniyye (1230)

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

(Ferman)

(Başta II. Mahmut’un tuğrası vardır)

Kadıların en faziletlisi, fazilet ve adaletin kaynağı, Malatya Kadısı, -falileti artırılsın- bu fermanım sana ulaşınca bilesin ki, Seyyid Numan, Seyyid İbrahim, Seyyid Hüseyin, Seyyid Mustafa ile zaviyedar olan Seyyid Veliyyüddin-faziletleri arıtırılsın- divanıma yazdıkları dilekçelerinden anlaşıldığı üzere, bunların Malatya’nın Bîmera isimli köyde mezarı bulunan dedeleri ariflerin sultanı Seyyid Numan b. Seyyid Yusuf b. Seyyid Karkın Baba –aziz sırrı mukaddes olsun-‘ın evlatlarından ve zaviyadarlarından olmaları, ayrıca peygamber soyuna mensup olduklarından dolayı bunlardan arazi ve diğer vergilerin alınmaması gerekirken bazı kişiler tarafından zorla vergi alınmasından şikayetle, buna son verilmesi için bana gelerek bir emir istemişlerdir. Bende buyurdum ki, emrim varınca bu konuda verdiğim emir üzere amel edip, hazine defterinde kayıtlı ve açıklaması yapıldığı üzere işi yapasın. Sen ki, Malatya Kadısısın, kendileri peygamber soyundan olduğu halde kendilerine vergi vermek lazım gelmemesine rağmen bunlardan vergi alanları cezalandırıp emrim üzere ve vakf şartlarına uygun olarak bu kişileri rencide ettirmeyip, bunlara sahip çıkasın. Bunu böyle bilip, alametim olan tuğrama itimat edesin. 1230/1814 yılının Cemaziyel Ahir ayının beşinci günü.

İstanbul

VESİKA

(Temessük kaydı)

Vech-i tezkire budur ki

İsa Dede Şeyh-i sâdattan olup ve dahi siyadeti şer’ide sabit olub yedinde olan huccet-i Şer’iyesin Malatya Kadısı imza idüb biz dahi mucibince kendisine temessük virmişizdir. siyadeti sabit olmayla. sene 1066

El-hakiru’l-Fakir

Kaimahan Mustafa

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

Temassük

İsa Dede seyyitler soyundan olup, bu mahkeme kararıyla da sabit olduğundan kendisine bu belge verilmiştir. 1665

Kaymakam Mustafa

VESİKA

(Temessük)

Camili Kebir karyesi ahalileri Maden-i hümayun merbutatından Kömürkeşân reâyalarından Dede Kargın aşiretinden olduklarından ve halleri dahi perişan olduğundan ba muvaffakat-i şeri ve cümle ahali-i kaza marifetleriyle rahmen ahali-i merkum senevi bin guruşa maktu’a olunub maktu’a-i mezkur muharremden muharreme eda olunmak üzere işbu tezkere tahrir ve ahali-i merkum yedlerine işbu maktua-i tezkere i’ta olundu. Fî 21 Sefer 1250

Mühür

Seyyid Monla İsmail Mehmed

Ağyan-ı Hüseyin Abad

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

Tezkere

Camili Kebir köyü ahalisinden Maden-i Hümayun mıntıkalarından Kömürkeş tebasından Dede Karkın aşiretinden oldukları sabit olan bu kişilerin durumları perişan olup, gerek mahkeme ve gerekse kazanın ileri gelenlerinin rızasıyla kendilerine merhameten senelik bin kuruş vergi alınmasına ve bunun da her Muharrem ayı içinde uygulanması kararlaştırılmış olup, aşiret yetkililerine bu tezkere verilmiştir. 1250/1834

Hüyin Abad Eşrafından Molla

İsmail Mehmed

DİPNOTLAR

Verilen bu numaralar belgelerin Araştırma Merkezindeki Arşiv yer numaralarıdır.

Furkan Suresi Ayet 54 ; Kuran-ı Kerim’de bu ibare “Ve hüvellezi halaka......” şeklindedir.

Saf Suresi 13

Saf Suresi Ayet 1-4

Peygamberin iki kızıyla değişik zamanlarda evlendiği için iki nur sahibi anlamında –Zi’n-Nureyn- denilmiştir.

Bu kelimenin aslı Arapça fakara fiilinden gelmektedir. Peygamberimizin hadisine bağlı olarak yapılan açıklamada dikkat edileceği gibi, insanın Allah’ın bağışlamasına muhtaç olması manasındadır ki, peygamberimizin övündüğü husus budur. (Geniş Bilgi için bak. : EKEV Akademik Dergisi, İsa Çelik, Tasavvufi Bir Terim Olarak Fakr, c III., Sayı 2, Güz 2001

Buradaki (b.) işareti Arapça –bin=oğul- anlamındadır. Bu işaretten sonra gelen kişi işaretten öncekinin babasıdır. Ali b. Mehmed=Mehmed’in oğlu Ali (Karışıklığa sebep olur düşüncesiyle Türkçe çeviride aslının aynı alınmıştır)

Bakara Suresi 110

Nur Suresi 31

Bakara Suresi 110

Nur Suresi 31

Al-i İmran Suresi 193

Al-i İmran 194

Bizim geleneğimizde eşik kutsaldır ve eşiğe basılmadan geçilir. “Hacet Kapısı “ kabul edilen maddi ve manevi talebte bulunulan kapılar, eşik olarak anılır. Eşiğine yüz sürmek deyimi buradan gelmektedir. Ve silsileye göre en kutsal eşik, Hz. Muhammed’in eşiğidir. Silsilede peygamberden sonra gelen tüm ziyaret yerlerinin el ele el Hakka kutsallığı vardır ve o ifade edilmektedir.(Yayına Hazırlayanlar)

Şuara Suresi 23

Mürşid’in tâlibe karşı bakması ki, bu bakışla talibin gönlü açılır ve kainattaki her şeyi birlik yani tek Allah nazarıyla görür. Her şeyde Allah’ı görür.

Saf Suresi 13

Allah’ın sırlarına erme, bilinmeyenlerin bilgisine varma.

Haşr Suresi 7

Nahl Suresi 97

Evlattan evlada geçme şartı konulmuş vakıf.

Birini tevbe ettirmek suretiyle tarikata almak görevi.

Bkz. Dipnot 13

Malatya Tahrir Defteri”nde Öriçgi olarak geçmekle birlikte, Örüçbey olarak da Türkiye’de Meskun Yerler Klavuzunda Seyhan’a bağlı bir yerleşim yerinden söz edilmektedir. Dolayısıyla bu yer adının Oruçköy, Örüçbey ve Öriçgi olarak okunması muhtemel görülmektedir. (Yinanç-Elibüyük 1983, 151, Meskun Yerler Klavuzu c. 2, s. 895

Üzerinde aslan resmi bulunan Flemenk parası(Tarih Terimleri Sözlüğü s. 551)

Götürü olarak arazinin işletilmesi

Padişah tarafından bir memur atanması sırasında kendisine verilen belge.

Tımar sahiplerinin mükelleflerden aldıkları bir tür vergi(Bkz. Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü s.,29)

Peygamber soyundan gelenlerin işleriyle ilgilenen devlet görevlisi.

Şimdiki Çorum”a bağlı Alaca Kazası

Burada resmi görevlilerin menzil olmayan yerden menzil görevi yapmaları isteğinde bulundukları anlaşılmaktadır. Sunuş bölümünde belirttiğimiz gibi Selçuklularla birlikte Anadolu’daki kırsal alan örgütlenmesinde han, kervansaray ve kışlaların(Akkışla, Karakışla, Uzunkışla vb.) dışında yaklaşık her 40 km. için menzil belirlenmekte, buraya yerleşmiş olan köy ve mezra sakinlerine özellikle posta tatarlarının hızlı at değiştirmeleri için at beslemeleri konusunda mali destekte bulunulmaktaydı. Belgeden anlaşıldığına göre Camili Kışlak menzil olmadığı halde yetkililer menzil görevi yapmasını istemekte ve bu yüzden de eğitim görmemiş atları menzil beygiri gibi kullanmak istemelerinden atlar koşmaktan çatlamaktaydı. Halkın şikayeti bu iki konu üzerine yoğunlaşmış görülmektedir.

Dörtte bir, çeyrek

Tanzimat”tan önce yürürlükte bulunan kanun ve nizamlara göre toplanan vergiler.

Padişah tarafından finanse edilen ve posta yolları üzerinde beslenen atlar. İhtiyaç anında at değiştirerek posta işleri aksatılmadan yürütülürdü.

Elazığ Madeni ve çevresi

KAYNAKÇA

Ahmet Refik(Altınay), Anadolu”da Türk Aşiretleri (966-1200), İstanbul Devlet Mat. 1930

Özellikle burada yayınlanan berat, ferman ve benzeri belgelerin büyük b.ir kısmı İç, ve Güneydoğu Anadolu”yu yakından ilgilendiren belgelerdir. Bu belgelirn yine büyük bir kısmı bir bütün halinde incelendiği zaman Musul Vilayetine Bağlı bir yerleşim yeri olan Rakka”nın Göçerevli Türkmenlerin Anadolu”ya yerleşim sistemlerini ortaya koyması bakımından çok büyük önem taşımaktadır. Genellikle yayla ve arasi ihtilafında dayalı iç kargaşaları ele almış olması bu kargaşalar çıkmadan önceki düzeni bize göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.

Akçay, İlhan Dr., Ankara Harikası Çubuk Kalender Dede, Eser Mat., Ankara 1969

Akkuş, Mehmet Doç. Dr., Dede Garkınzadeler, Tasavvuf Dergisi , Yıl 1, Sayı 2 Aralık 1999

Akkuş, Mehmet, Doç. Dr. , 19. Asırda Bir Bektaşi İcazetnamesi, İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi Tasavvuf, Yıl 1, Sayı 1, Ağustos 1999 Bu iki dergide Dede Kargın Ocağı ile ilgili Mersin’den gelen belgeler yayınlanmıştır. Bu belgeler Kargın”ın Gaziantep kolundan gelmektedir. Gaziantep kolundan gelecek olan diğer belgeler Sayın Hamdi Karkın Bey tarafından araştırma merkezimize teslim edilecek ve dergimizin diğer sayılarında yayınlayacağız.

Ana Britanica, Kalaç-Halaç Maddeleri , C. 10, C. 12, Ana Yayıncılık, İst. 1988 her ne kadar Türk Ansiklopedisinde Karkınlarla Kalaç Türkleri arasında bir bağlantıdan söz edilse de daha çok iran ve afganistan dolaylarında yaşayan bu kolla Karkınlar arasında bir ilişkiyi selirleyemedik. Ancak karkınlar üzerine kazakça yazılmış bir kitabın Kazakistan”da basıldığına dair bilgiler araştırma merkezimize ulaşmıştır. Bu kitsaın ilgil bölümlerinin çevirisini yayınlamaya çalışacağız.

Aşıkpaşazade, Tevarih-i Al-i Osman’dan Aşık Paşazade Tarihi, Maarif-i Umumiye Nezareti Celilesi Tarafından Basılmıştır. İst. 1332 Dede Kargın”la ilgili en eski bilgi hep bu kaynaktan alınarak kullunılmıştır. Dede Kargın”ın halifeleri ve bunların yaptıkları ile ilgili hiçbir bilgiye rastlanmamış olması bi çok bilginin karanlıkta kalmasına sebep olmuştur.

Atalay Besim, Divanı Lügati’t- Türk Tercümesi, T.D.K. Yay. No: 501, Ankara 1986

Baha Sait Bey, a.İttihat Terakkinin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Türk Yurdu, Eylül 1926, No: 1, b. Sofyan Süreyi-Kızılbaşlık Meydanı, Türk Yurdu Ekim 1926, Sayı 22

Bardakçı Cemal, Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, 4. Baskı, Ankara 1970

Bardakçı, Cemal, Kızılbaşlık Nedir? , Işık Basımevi , İst. 1945

Benekay, Yahya, Yaşayan Alevilik Kızılbaşlar Arasında, Varlık Yay. İst. 1967

Birdoğan, Nejat, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, İçerik- Köken, Mozaik Yay., İst. 1995

Birdoğan Nejat, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Ocaklar-Dedeler-Soy Ağaçlar, Mozaik Yay. İstanbul 1992. Birdoğan özellikle seyyitlik kavramı ile ilgili belirsizlikleri şöyle fade eder:

“Böyle soy ağacı edinen dedelerin kendilerini Arap saymaları çok sıkça görülmektedir. İçlerinden üniversite bitiren, yıllar yılı devletin üst orunlarında görev yapan kimi dede soylular emekli olduklarında Dedeliğe soyunmakta ve “Ben Arabım” demektedirler. Bu karşın gene gene bir kısım üniversite diplomalı dede soylular da Arap olmaya yanaşmamakta ve bu kez “Muhammed ile Ali”yi Türk saymaktadırlar. Bunun da sayısız örnekleri vardır. Üçücü bir kesim de “Ne biz Arabız. Ne onlar Türk”tür. Biz onların çocuğuyuz. Onlar insanlığın snırları içine giremez. Her bir şeydir onlar...” diye garip bir tutum takınmaktadırlar. Ne diyelim? Yeni araştırmacılara ve araştırmalara gereksinim var.” (Sayfa 190.)

Birdoğan Nejat, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, Berfin Yayınları, İstanbul 1995

Coşan, Esad, Prof. Dr., Hacı Bektaş Veli, Makalat, Seha Neşr., İst. Tarihsiz.

Ebu’l-Farac, Gregori, Ebu’l-Farac Tarihi, Çev: Ömer Rıza Doğrul, C. I. , Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara 1945

Eflaki, Ahmet, Ariflerin Menkıbeleri, Geliştirilmiş Yeni Basım, Remzi Kitabevi, İst. 1986

Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İst. 1997

Eren, Hasan, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, I. Baskı, Ankara 1999

Fığlalı, Ethem Ruhi, Prof. Dr. , Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, 4. Baskı, Selçuk Yay. İst. 1996

Gökyay, Orhan Şaik, Dedem Korkudun Kitabı, M.E.B. Yay, İst. 1973

Gölpınarlı, Abdülbaki, Velayetname, İnkılab Kitabevi, İst. Tarihsiz

Halaçoğlu, Yusuf, Prof. Dr., Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Iskakov, Kazakça Türkçe Sözlük, Çev: Yücel, Oraltay, 1984, Karkın mad.

Kara, Mustafa Dr., Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yay. İstanbul 1995

Kazak Tiling Tüsündürme Sözlüğü, Cilt IV,

Kışlalı, Rahime-Yeşilyurt, Ali, Dede Kargın, şiirler, Can Mat. ve Yay., Mersin 1999

Kocadağ, Burhan, Doğu’da Aşiretler Kürtler, Aleviler, Can Yay. İst. 1997

Koçak, Yunus, Hasan Dede Hayatı ve Öğretisi, Hasan Dede Belediyesi Kültür Yay. No. 3

Köprülü, Fuad, Ord. Prof. Dr., Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar, Diyanet İşl. Başk. Yay. Ankara 1991

Lugatname-i Dehhuda, C. 9, Tahran 1373 Burada geçen Eş’Şenbeki maddesinde hadis bilgini olarak geçen Şenbeki’nin, tasavvuf bilgini Şenbeki ile ilişkisi olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak araştırmacılara katkısı olması amacıyla bu bilgiyi İran kaynaklarından aktarmayı uygun görüyoruz.

Mehmet Neşri, Kitab-ı Cihannüma, Neşri Tarihi, Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat- Mehmet Altan Köymen C.1 Türk Tarih Kurumu Yayınları, cilt:1 Ankara 1987.

Merçil, Erdoğan Prof. Dr. –Sevim, Ali Prof. Dr. , Selçuklu Devletleri Tarihi, Siyaset, Teşkilat, Kültür, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995

Noyan, Bedri, Doç. Dr. , Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, C. I, Ardıç Yay. Ankara 1998

Ocak, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı, Dergah Yay. 2. Baskı, İst. 1996

Ocak, Ahmet Yaşar, Kalenderiler ve Bektaşilik, Doğumunun 100. yılında Atatürk’e Armağan, Ayrı Basım, Edebiyat Fak. Mat. İst. 1981

Onarlı, İsmail, Şeyh Hasan Aşireti, Anayurttan Anadolu’ya, Aydüşü Yay. İst., 2001

Ostrogorski, George, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, Ank. 1981 (Ayrıca Bkz.Yerasimos Stefanos, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi isimli çalışmasında Bizans ve Batı Kaynaklarına dayanarak bu iç kargaşalar sebebiyle nüfusun önemli ölçüde azaldığını anlatır. C.I , s.20-100) Türklerin Anadolu’ya geliş yıllarında Anadolu’nun nüfusu konusundaki bilgiler özellikle Bizans kaynaklarında 2. 400.000 ile 4.000.000 arasında gösterilmektedir.

Örnekleriyle Türkçe Sözlük, C. II, M.E.B. Yay. Ank. 1995

Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Yay. İst . 1993.

Rıza Nur Dr., Türk Tarihi, C.II., III., Matbaa-i Amire, İstanbul 1924

Şapolyo, Enver Behnan, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, Türkiye Yayınevi, İst. 1964

Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, İkdam Yay. Dersaadet 1317

Tanıklarıyla Derleme Sözlüğü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, C.8, Ankara 1972

Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1963

Türk Ansiklopedisi. , C. 21, M.E. B. Yay. Ank. 1974

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı 8,19, (Okuyucularımıza özellikle “Kızılbaş Alevilerinin Düşkün Ocağı” Ali Yaman(sayı 8); “Türkmen Adına Dair Bazı Fikirler” Dr. Tufan Gündüz(Sayı 8); “Seyyit Garib Musa Türbesi” Necdet Sakaoğlu(Sayı. 8); “Bir Ocağın Soy Şeceresi” Araştırma Merkezi, “Ali Abbas Ocağı” (sayı 19); “Bir Ocağın Tahlili” Araştırma Merkezi, “Seyyid Mahmut Hayrani Ocağı”(Sayı 19); “Amuca Kabilesinde Hıdırellez Gelenekleri”, Refik Engin,(Sayı 18); “Birinci Dünya Savaşında Erzincan Cephesiyle İlgili Yeni Belgeler ve Balaban Ocağı”, Vatan Özgül(Sayı19); bu sayılarda yayınlanan ve bilim dünyasının ilk defa karşı karşıya geldiği bilgileri bir bütün halinde okumalarını öneririz. Böylece buradan çıkan bilgilerle ocakların sosyal, kültürel ve ekonomik işlevlerinin daha iyi anlaşılacağı ve Kargın Ocağının öneminin daha iyi anlaşılacağına inanıyoruz. )

Türkay, Cevdet, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak-Aşiret ve Cemaatler, Tercüman Yay. İst. 1979

Türkçe Sözlük, Yeni Baskı, 2. Cilt, T.D.K. Yayınları, Ankara 1988

Yinanç, Refet, Doç. Dr.-Elibüyük, Mesut, Yard. Doç. Dr. , Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri, (1560) Gazi Üniversitesi Yay. Ank. 1983

Yörükan, Yusuf Ziya, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bak. Yay. Ank. 1998

Yusuf Has Hacib, Çev.Reşit Rahmetî Arat, Kutadgu Bilig, Türk Tarih Kurumu, Yay. İst. 1947

YAZMALAR

1. Velayetname-i Hacı Bektaş Veli Hazretleri, Milli Kütüphanede bulunan bu yazma nüshanın üzerinde “Bu kitab-ı velayetname Ortaköy karyesi ahalisinden Abdülaziz oğullarından İsmail

 

 

oğlu Mehmed Efendi’nin olub Karye-i mezkur civarında medfun Mustafa Abdal Dergah-ı Şerifi’ne vakf edilmiştir. 4 Muharremü’l-Haram 1332/ 2 Kanun_ı evvel 328. Velayetnamenin sonu ve bazı bölümleri manzum düzenlenmiştir. Dede Garkınzadelerle ilgili bilgileri bu yazmalardan aktardık. Böylece yayınlanmamış olan bu yazma nüshalarla okuyucumuzu buluşturmayı düşündük. Eser, 180x290 cm. ebadındadır. Eser Milli Kütüphanede yazmalar bölümünde bulunmaktadır.(Mf A 4991)

2. Velayetname-i Hacı Bektaş Veli Hazretleri, Mahmud Baba Dergahı nüshasıdır, yer yer şiir ve düzyazı halinde düzenlenmiştir. Sonunda:” Kitabü’l fakirü’l hakir ila muhtacü’l himmet hazret-i Pir-i destgirimiz bende-i Hazret-i Seyyid Mahmut Baba seccade-nişin-i be-dergah Şehidlik Kurb-ı Hisar Rumili kaddesallahhü esrarühüm vehşerna zümer. 23 Zilhicce 1284 kaydı bulunmaktadır. Eserin ebatları 240x360 cm.’dir. Eser Milli Kütüphanede Adnan Ötüken Koleksiyonunda bulunmaktadır.

 

3. Ebu’l-Vefa Menakıbnamesi: Nalbantoğlu Ömer Hulusi b. Ömer tarafından 1327/1911 yılında Çorum’da yazılan bir eserdir. 290x210 cm. ebadındaki eserin baş tarafında 5 sayfalık içindekiler kısmı ve son tarafında sonradan eklenen bir bölüm vardır. Rik’a yazısıyla yazılmış olan eser baştan ve sondan tamamdır. Karkın Dede hakkında daha kapsamlı bir bilgiye sahip olmamız için bu eser de önemliydi. Çünkü Ebu’l-Vefa ve Dede Karkın ilişkisi tam olarak aydınlığa kavuşmamaktadır. Buradan aktardığımız bilgiler, bu konuya ışık tutacaktır. Eser Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde EY 0991 numarada bulunmaktadır.

4. Kitab Menakıb-ı Tacü’l-Arifin: Alaaddin b. Mustafa b. Ali tarafından 1055/1640 tarihinde yazılan eser, 150x210 cm. ebadındadır. Eser harekeli nesih yazısıyla yazılmış olup, 154 varaktır. Zahriyede Seyyid Osman Efendinin vakıf kaydı bulunmaktadır. Son tarafta bir şiir ve fevaid bulunmaktadır. Eser, Milli Kütüphane Samsun Yazmaları içindedir. (06 MK. Sam. 497)

5. Menakıb-ı Tacü’l-Arifin Ebu’l Vefa: Bu eserin müstensihi belli değildir. Eser, 140x210 cm. ebadındadır. Harekeli nesih hatla yazılan eser, 128 varaktır. Hatimede bir müstensih ismi ve tarih bulunamamıştır. Bu eser de hemen hemen diğer iki eserin ihtiva ettiği konuları içermektedir. Eser Milli Kütüphane Mikrofilm servisinde Mf 1994 A 246 numarada bulunmaktadır.