21 Ağustos 2009 Cuma
20 Ağustos 2009 Perşembe
Ayhanlıların Soyu, bakın nereden geliyormuş...
Ve biraz sabır göstererek okuyalım. Sayın akademisyenlere bu güzel çalışmalarından dolayı teşekkür ediyoruz.
KARGIN OCAKLI BOYU İLE İLGİLİ YENİ
BELGELER
Prof. Dr.Alemdar YALÇIN
Uzman Hacı YILMAZ
ÖZET
Bu yazımızda Malatya’da Dede Kargın ocaklı boyu’nın
soy şeceresi ve bu şecerenin bağlantıları hakkında bilgiler bulunmaktadır.
Makalede yaklaşık otuz belgenin (en eskisi 1499) tercümesi ve bazı belgelerin
metnini bulacaksınız. Ayrıca Kargın aşireti hakkında geniş bir inceleme yapılmış
olup, bu boyun o zaman ki görevleri ve devletle olan ilişkileri belgelere dayalı
olarak ele alınmıştır. Oymakların görev ve fonksiyonları hakkında da yine ayrı
bir bölüm oluşturulmuştur. Bu yazıda, Anadolu’ya gelen ve değişik yörelere
yerleşen oymak ve boyların bu yerleşimlerinin tesadüflere göre değil, her
birinin bir görev ve sosyal bir örgütlenmenin bir parçasını oluşturacak şekilde
yapıldığı görülecektir.
ABSTRACT
This paper is about the
pedigree the Dede Kargın order-clan in Malatya and the links of this pedigree.
The paper is composed of approximately thirty translated documents (the oldest
one dates back to 1581) translated and the texts of some documents. A detailed
analysis about the functions of the Kargın tribe and their relations with the
state was made, on the basis of documents. Also, a part was composed for the
functions and duties of the tribes. It is claimed that the settlements of the
tribes and clans in various parts of Anatolia were not coincidental. They
settled to take part in a social organisation, to employ certain functions.
SUNUŞ
“Ne zaman bağışlanma dileğinin kapıları açılsa
bir güneş doğar ve mavi bir yıldız parlar.”
(Dede Kargın Belgelerinden)
a. Kargın Belgelerine Girmeden Önce Ocaklarla
ilgili Bazı Yeni Bilgiler:
Anadolu’da ocaklar, şimdiye kadar sadece inanca
dayalı bazı fonksiyonları olan kurumlar olarak kabul ediliyordu. Şimdiye kadar
bu kurumlar, bazı yabancı bilim adamlarının Anadolu gezisi sırasında görüp
inceledikleri çok yönlü olarak değerlendiremedikleri sistematik olmayan gözlemlerden
ibaret kalıyordu. Bu son derece karmaşık ve çok yönlü konuya çağımızın özenle
vurgulanan bir mantığı ile ele almak gerekir. Buna “holistic” bakış
açısı denilmektedir. Yani, bir parçayı bağlı olduğu bütünü anlamaya çalışarak görmektir.
Elbette en az bin yıllık somut
belgelere dayanan
ocakların geniş bir coğrafya içindeki dağılımını holistic bir bakışla değerlendirmek
son derece zor, zahmetli ve masraflı bir iştir. Bu iş de ülkemizin kültür
kurumlarının desteği ve başbakanlığımızın yardımları ile araştırma merkezimize
nasip oldu.
İlk defa Araştırma Merkezimiz, 1998 yılında
Erenlerin İzinden adlı belgesel film (Anadolu’da 13. yy da Türk Hümanizminin
Kaynakları ve Hacı Bektaş Veli) üzerine çalışma yaparken Kazakistan, Özbekistan,
Türkmenistan ve İran üzerinden Doğu Anadolu’ya doğru yatırlar, oymaklar ve
ocaklar üzerinde bilim tarihimizde ilk defa kapsamlı ve masraflı derlemelerde
bulundu. Toplam yaklaşık 300 saatlik 240 kaset profesyonel görüntü derleyerek bütünü
görme fırsatı yakaladı. Ocakların bu araştırmalardan sonra yalnızca inanca
dayalı örgütlenmeler olmadığını, aynı zamanda sosyal, kültürel, ekonomik olduğu
gibi Anadolu’da güvenlik açısından da stratejik öneme sahip kurumlar oldukları
ortaya çıktı.
Ocaklarla ilgili olarak yanlış bir algılama da;
Anadolu’ya geliş ve yerleşmelerinin tesadüfe dayalı olduğunun sanılmasıdır.
Film projesinin basında çok geniş olarak yer alması ve TRT 2’de yayınlanmasından
sonra, araştırma merkezimize halen ocak mensuplarının ellerinde bulunan bir çok
belge gelmeye başladı.
Bunlardan ilki ve en önemlisi, Şeyh Hasan Ocağı’na
ait belgelerdi. Bu belgeler ocakların Anadolu’da tesadüfen yerleşmiş unsurlar
olmadığını, aksine son derece planlı, sistemli bir yerleşim olduğunu ortaya çıkardı.
Ocakların veya ocaklı boyların yılın belirli dönemlerinde bir araya gelerek
toplanan ve daha sonra Anadolu’nun bir çok bölgesine dağılan ve özellikle kırsal
alanlarda belirli sosyal görevler üstlenmiş topluluklar olduğu belgelenmiş
oldu. İlerde üzerinde detaylı olarak duracağımız gibi ocakları yalnızca bugün
antropolojik ve etnolojik bir unsur olarak değerlendirip, tarihsel zemini ve
boyutunu araştırmadan yorum yapanların büyük bir yanılgı içinde oldukları,
ocakların özelliklerini ve işlevlerini anlamak yerine aksine anlaşılmaz bir
bulanıklığa sürükledi görülmeye başladı.
Şeyh Hasan Ocağı ile ilgili olarak bize gelen
belgelerin, Seyyitlik kavramının da mantıkî açıklamasını yapan
ilk belgeler olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman televizyonlarda ve kamuoyu önünde
yapılan tartışmalarda, Seyyitlerin hem Arap, hem de seyyit soylu, aynı zamanda
Türk olduklarını söylemeleri ciddi bir çelişki yaratıyordu. Bilgi eksikliğine
dayanan bu tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Oysa ocakların şu ana kadar
elimize geçen şecereleri, berat ve icazetleri göstermektedir ki, Horasan üzerinden
Anadolu’ya gelen seyyitlik kurumu, Emevî ve Abbasi döneminde sıkı takip altında
bulunan, Hz. Hüseyin soyundan gelen ve Ehl-i Beyt olarak kabul edilen, kadın
veya erkekleri himaye eden Türkmen oymaklarının, kız alıp kız vermesi yoluyla
oluşmuştur.
Dergimizde özellikle Türklerin Müslümanlığı kabul
ettikleri tarih ve yerlerle ilgili olarak yaptığımız ve yayınladığımız bütün
belgeler, Türklerin Hz. Ali soyundan gelen aileleri sürekli koruma altına aldıkları,
onlarla işbirliği içinde olduklarını göstermektedir. En eski belgelerimiz arasında
yer alan Dede Korkut’ta giriş bölümündeki kutsallık sıralaması içinde:
“Ağız açıp öğer olsam üstümüzde Tanrı görklü;
Muhammedün sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık görklü; ahir sıpara başıdır
Amme görklü; hecesinden düz okunsa Yasin görklü; kılıç çaldı din açtı, Şah-ı
Merdan Ali Görklü; Alinün oğulları, peygamber nevaleleri Kerbela Yazısında
Yezidiler elinde şehid oldu, Hasan ile Hüseyin iki kardaş bile görklü” (Gökyay: 1973, 2) şeklinde yer alan değerlendirmelerle, bazı hikayelerin
sonundaki:
“Kâdir Tanrı Beyreğe rahmet kılsun. Sır-ı Merdan
Hazret-i Alinün elinden şaraben tahura, içmek Huda erzanı kılsun.” (Gökyay 1973,152)
tarzındaki
dualar göçer evli türkmenlerin ve Oğuzların Hz. Ali ve onun soyuna duyduğu saygıyı
gösterir.
Yerleşik kültürün en önemli belgelerinden biri
olan Kutadgu Bilig’de Hz. Ali soyundan gelenlerle ilişkiler konusunda devlet başkanına
verilen öğütlerde, onların sözünün dinlenmesi ve saygı gösterilmesi gerektiğini
belirten bölüm, ( Arat: 1983, 346 ) gelenekte sünnî olduğu kabul edilen Selçuklu
Sultanlarından Sultan Sencer’in rüyasında gördüğü yeri Hz. Ali’nin kemiklerinin
kaçırılarak gömüldüğü yer olarak algılayıp, bugünkü Mezar-ı Şerif’teki
ziyaretgahı yaptırması da göstermektedir ki, 9., 10., 11. yüzyıldan başlayarak
Müslümanlığı kabul eden Türklerin Hz. Ali ve onun soyuna karşı derin bir saygı
duydukları kesinlik kazanmaktadır. Bu konuda tarihsel ve fgolklorik bir çok örnek
verilebilir, ancak bizim amacımız olayın bu boyutunu ortaya koymak değildir.
Burada ocakların oluşmasına sebep olan seyyitlerle Türk toplulukları arasında
ilişkinin kaynaklarını ortaya koymak içindir. Dönemin yoğun siyasi çatışmalarının
inanç kisvesine bürünerek sürdürüldüğü bir ortamda Türkler peygaber soyuna
derin bir saygı göstermiş, koruma altına almış, özellikle beyler onlarla kız alıp
vererek akrabalık ilişkisi kurmuşlardır.
Bu durum sadece Şeyh Hasan Ocağının belgeleriyle
kanıtlanmamış, aynı zamanda Anadolu’daki büyük ocaklardan biri olan Ali Abbas
Ocağı’nın Şeyh Şücaattin Veli Ocağı’nın, Seyyid Garib Musa Sultan’ın, Seyyid
Ali Turabî ve bir çok Horasan ereninin bu yolla Ehl-i Beytle akrabalıklarının
olduğu ve kendilerini bilgi ve düşüncelerini yaymak üzere topluma adadıkları
anlaşılmaktadır.
Dergimizin bu sayısında yayınlayacağımız Dede
Kargı Belgeleri de Ocaklarla ilgili bir çok bilinmeyeni gün ışına çıkarmaktadır.
Dede Kargın Ocağı’nın belgelerinin en önemli özelliklerinden biri de, ocakların
Anadolu’daki bir başka örgütlenmeyi üstlendiklerini gün ışığına çıkarmasıdır. Bir
çok bakımdan olduğu gibi yalnızca bu bakımdan bile Dede Kargın Ocağı
belgelerinin, tarihimizin Anadolu’da geçen dönemiyle ilgili şimdiye kadar
karanlıkta kalan hususları aydınlatması bakımından ayrı bir önem taşıdığını söyleyebiliriz.
Bu da Horasan Erenleri’nin özellikle bir ocağın temsilcisi olarak kabul
edilenlerin Anadolu’da kentleri birbirine bağlayan kervan yollarının en
stratejik yerlerine bilerek ve isteyerek yerleştiklerini böylece :
Anadolu’nun kırsal alanlarındaki ocakların yılda
iki defa bu erenlerin huzurunda veya makam mezarlarının başında toplandıkları,
bu kırsal bölgelerdeki ocaklar sayesinde eşkıyalık, talan ve yol kesme gibi
olayların önlendiği, yaylaların ocak mensubu obalar tarafından birbirleriyle sürtüşmeye
meydan vermeksizin kullanılması, obalar arasındaki ihtilafların kadı veya adlî
mercilere gidilmeden çözülmesi ve özellikle sonbaharda yapılan toplantılarda
ocak mensubu oymakların üretimlerinin belirli bir miktarını da ocağa bırakmaları,
bu sosyal örgütlenmenin en önemli belgeleri arasında yer almaktadır. Bu
sistemli örgütlenmenin Selçuklu hakanı Alaaddin Keykubat’a kadar beylikler vasıtasıyla
yapıldığı bilinmektedir. Alaadin Kuykubat döneminde verilen belgelerden anlaşıldığına
göre bu dönemde sistemli bir yerleşimin yapıldığı Osmanlı döneminde ise 16. yüzyıla
kadar bu sistemin titizlikle sürdürüldüğü kadı siccilleri, tahrir defterleri,
mahkeme kararları ve padişah fermanlarından anlaşılmaktadır.
Bizans İmparatorluğu’nun yıkılmasına yakın dönemlerdeki
iç karışıklıklar, savaşlar ve yoğun eşkıyalık dolayısıyla ticaretin yok olması,
insanların şehirlerde adeta yarı hapis hayatı yaşamaları, Anadolu’nun güvenliğinin
sağlanmasında kırsal alanların kontrolünün önemini göstermektedir. Yapılan bu
durum tespiti sonunda devlet adamlarının kırsal alan organizasyonlarına özel
bir önem verdikleri
görülmektedir.
Anadolu’da kırsal alanda ortaya çıkan otorite boşluğunun yarattığı ortamın nasıl
büyük bir yoksullaşmaya ve iç karışıklıklara sebep olduğuna dair, Bizans İmparatorluğu
tarihleri okunduğu zaman sayısız örnek bulunacaktır. (Ostrgoski:1981, 195-207)
Ocakların sosyal fonksiyonları yalnızca yukarda
saydığımız toplantılar değildir. Bugün de halen birçok bölgede yapılan bu
toplantıların en önemli işlevlerinden biri de sosyal yardımlaşmaydı. Toplanan
malın ocak merkezindeki dağıtımı ise, beş parçaya bölünerek yapılmaktadır.
Bunlardan birisi yolcular ve misafirler için yapılan harcamalar ki, ocak
deyiminin kullanılmasının sebebi ateşin hiç sönmemesi ve üzerinde sürekli lokma
adı verilen kutsal ocak yemeğinin pişmesidir. (Burada ocağın zerdüşt ve
mecusi ateşinden tamamen ayrı bir anlama geldiğini ve birbirine karıştırılmasının
yanlış yargıları doğurduğuna önemle dikkat çekmek isteriz.)
Anadolu’da yakın zamana kadar ister alevi ister
sunni olsun bütün köylerde köyün ortak işleri için “Salma Salmak”, “Hak
Toplamak” ya da “Serpmek” adıyla ortak bir bütçe oluşturulduğu ve bir çok işin
imece usulüyle yapıldığı bilinmektedir. Ocaklara bırakılan “hak”ın kaynağı hiç
kuşkusuz halkın kendiliğinden geliştirdiği bu sosyal örgütlenmedir.
Toplanan hak’ın beşe bölünürek kullanıldığı
ikinci alan, gönlü kazanılmak istenilen insanlara yardımdı. Üçüncüsü, dul ve
yetimlere, dördüncüsü sefer sırasında savaşa katılanlara, beşincisi gerektiği
zaman at, eşek ve beygir gibi nakil hayvanlarının beslenerek hazır tutulmasına
kullanılıyordu.
Dergimizde yayınladığımız ve
okuyucularımızın titizlikle izlediğine emin olduğumuz Osmanlı Arşiv
Belgelerinden anlaşıldığına göre, ocakların bir kısmı çevresindeki arazi ve köylerle
birlikte “Müstesna Vakıf” kabul edilmiş ve korunmuştur. Müstesna vakıflar,
her türlü vergiden muaf oldukları gibi yaptıkları sosyal işlevlere bağlı olarak
devletten yardım da alıyorlardı. Böylece Anadolu’da büyük kentlerin yakınlarında
ve kentin stratejik bölgelerinde -ki bu genellikle yüksek dağ yamaçlarında
olurdu- söylediğimiz gibi kentin güvenliğini ve kervan yollarının korunması görevini
üstleniyordu. Bilindiği gibi ocakların bulunduğu topraklar, “Koruk”
yani koruma altına alınmış alan ilan ediliyor ve bu bölgede avlanmak,
toprakları kullanmak, işleyerek üretim yapmak, sadece o ocağın dergâhının
iznine bağlı oluyordu. Bununla ilgili elimizde sayısız belge bulunmaktadır.
Dede Karkın ocağı da yayınlayacağımız belgelerden anlaşılacağı tüm ülkede aşağıtda
sıralayacağımız görevleri üstlenmişlerdir.
Ocaklar menzil görevi üstleniyorlar ve bu
menziller Anadolu’daki posta örgütlenmesi olan “Posta Tatarlığı” sisteminin
önemli bir unsuru oluyordu. Ortalama her 40 km. de bir kurulmuş olan menziller,
özellikle hızlı haberleşebilmek için önceleri at, sonraları ise (18.yy ortalarından
sonra) posta arabalarının uğrak yerleriydi. Buralarda Posta Tatarları (postacı)
atlarını değiştirip, diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve yollarına devam
ediyorlardı. Bazı menziller büyük ve “Tatar Ağalığı” denilen merkezlerdi
ve buralarda posta görevlilerinin denetçisi ve yöneticisi bulunurdu. Dede Kargın
Ocağı’nın elimize geçen belgelerinden birisi, bu Ocağın aynı zamanda posta
menzili görevini yaptığını bu amaçla “menzil beygirleri” beslediklerini göstermektedir.(Bkz.
Vesika 1 Ferman) Ferman menzilin görevini sürdürmesi sırasında bir yetki kargaşasını
düzenlemeye yönelik olarak hazırlanmıştır.
Ocaklardan bir kısmı meslek erbabı ve bir mesleği
babadan oğula devrederek yürüten oymaklardı. Bunlar içerisinde Tahtacılar,
Demirciler, Kuyumcular, Keçeciler, Dericiler vb. önemli bir
yer tutmaktadır.
Bu gün oymakları arasında bağlantı kesilmiş olmasına rağmen, Selçuklu ve Osmanlı
döneminde Anadolu’da demir üreten Demirhanlar, Polatlar ve Demirciler ortak bir
ocağın temsilcileriydi. İç Anadolu Bölgesi’ndeki Kuyumcular, Toroslardaki ve
Kaz Dağlarındaki Ağaç Erleri Anadolu’da üretilen hammaddenin işlenmesinde çok önemli
bir fonksiyonu yerine getiriyorlardı. Ağaç Erleri aynı zamanda ormanların
korunması ve sağlıklı kullanılmasından sorumluydular. Avcılıkla geçinen bazı
kollar ki Anadolu’da Geyikli Baba, Bozgeyikli adlarıyla anılan Horasan
Erenlerinin bir çoğu avcıların hayvan katliamını önleyen av hayatını düzenleyen
görevler yüklenmişlerdi. Osmanlı tahrir defterleri incelendiği zaman bu ocakların
babadan oğula görevleri devrettiklerini görüyoruz. Dede Karkınla ilgili
belgelerde de Karkın Ocağı’nın özellikle “Develi Karkın “kolu Elazığ, Maltya ve
Çorum dolaylarında kömür üretme ve kömür taşıma görevini sürdürüyordu.(Bkz.
Vesika 9) Elimizde belge bulunmamasına rağmen Anadolu’daki diğer bölgelerde de
benzer işlerin Karkın Oymağı’nın Develi Karkın kolu tarafından yürütülmüş olması
güçlü bir ihtimal olarak görülmektedir. Çünkü bu yazının yayına hazırlandığı günlerde
Erzincan, Çayırlı ilçesinde gelen belgelerde Erzincan yöresinde de posta
menzili görevi ile kömürkeşlik görevinin Kargın boyuna verildiğine dair önemli
bilgiler gelmiştir. Bu belgeleri önümüzdeki sayımızda ayrıca yayınlayacağız.
Ocaklar el ele, el Hakk’a ilkesiyle
birbirlerine sıra ve saygı çizgisinde bağlıydılar. Bu bağlılıkta hemen anlaşılacağı
gibi herhangi bir yetki tartışması ve sürtüşmesine yer vermeyecek bir uzlaşma söz
konusuydu. Bu konuda ilk ciddi araştırmayı yapan Baha Said Bey tarafından hazırlanmış
olan “Türkiye’de Alevi Zümreleri” isimli makalede şu önemli tespite yer
verilmektedir:
“Ocakların bir başka ocağa üstünlükleri vardı.
Kimilerinin nefesleri güçlü olabilirdi. Buna göre saygıya ve seçkinliğe layıktır.
Örneğin Ankara’da Karaşar, Çorum’da Dede Kargın, İzmir’de Narlıdere, Antalya’da
Abdal Musa, ... Ayntab Ocakları ...özel önem taşırlar.” (Baha Said, Sayı 22)
Ocakların tümünün şehirlerden çok köylere yerleşmiş
olması ve aralarında bağlantı bulunması sebebiyle 16. yy’a kadar çok güçlü bir kırsal
alan sosyal örgütlenmesini oluşturduklarını görüyoruz. Sadece elimizdeki
belgelerde değil, aynı zamanda Osmanlı toprak düzenini araştıran ve inceleyen bütün
bilim adamlarının başvurdukları belgelerde Boy, oymak ve aşiretlerin toprakların
kullanımına bağlı olarak birbirlerine bağlandıklarını ve bu bağlılığın 16. yüzyılın
sonrxlarına kadar büyük bir titizlikle takip edildiği görülmektedir.
Araştırma Merkezimiz, bu ocakların Anadolu ve
Balkanlardaki dağılım yerleri ve birbirleriyle ilişkilerini ortaya koyarak,
ocakların fonksiyonlarını somut bir şekilde ortaya çıkarmayı temel amaçlarından
biri olarak görmektedir. Çünkü hacı Bektaş veli ve onun düşüncelerine bağlı
yearleşik veya göçer toplulukların sosyal ve kültürel yapılarının anlaşılması
bu bağlantıların ortaya konulabilmesi ile tam olarak anlaşılabilecektir.
Kargın Ocağı,
Anadolu’daki ocaklar arasında, belgeleri günümüze kadar gelmiş en önemli en
eski ocaklardan biridir. Dergide yayınladığımız bilgiler de bugüne kadar
elimize geçen bir “Ocaklı boya” ait şu ana kadar ki en eski belge özelliği taşımaktadır.
Dolayısıyla bu ocağın Anadolu’ya yerleşiminin tam olarak anlaşılması,
Anadolu’nun tarihiyle ilgili bir çok yeni bilgiyi açığa çıkaracaktır.
Ancak yaptığımız çalışmalar sırasında başvurduğumuz
kaynakların tamamında Kargın Ocağı ile ilgili bilgilerin yok denecek kadar az
olması, sadece Ebu’l Vefa ve Baba İlyas’a ait bilgilerin arasına sıkışmış bir
bilgi olarak günümüze kadar gelmiş olması oldukça şaşırtıcıdır.
Dergimizin bu sayısında yayınlayacağımız belgeler,
bize Dede Kargın Ocağı’nın son temsilcilerinden olan Ahmet Rıza Kargın tarafından
getirilmiştir. Belgeler yangın, rutûbet ve iyi korunamama sebebiyle okunamaz
durumdaydı. Araştırma Merkezimiz, bu belgeleri, Kültür Bakanlığımızın desteğiyle
Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksek Okuluna bağlı Restorasyon ve
Konservasyon Bölümünde, 4. 750.000.000 TL. ödeyerek tamir ettirdi. Daha sonra
22 Aralık 2001 tarihinde Atatürk’ün Hacı Bektaş ilçesi’ne gelişinin yıldönümü
nedeniyle yapılan etkinliklerde düzenlenen sergide kamuoyuna sundu.
Dergimizin önceki sayılarında bu konu ile ilgili
açıklayıcı bilgilere yer verdik. Belgelerin en eskisi 1499 tarihli icazetname ,
en yenisi 1914 tarihli dilekçedir. İçlerinde fermanlar, dilekçeler, mahkeme
ilan yazıları, icazetler, senetler, temessük kayıtları, berat vs. bulunmaktadır.
Belgelerin tarihi değeri çok önemlidir. Çünkü âdeta 1499’dan günümüze kadar
Sivas, Malatya ve civarlarında geçen bir çok olay, yaşayan bir çok insan ve bölgedeki
yer isimleriyle bu yerlerin özellikleri hakkında bizlere bilgi aktarmaktadır.
Belgeleri daha önce yaptığımız gibi herhangi bir yoruma girmeden aktaracağız.
Ancak belgelerin tarihimiz açısından öneminin anlaşılması için okuyucularımızın
bazı tamamlayıcı bilgilere gereksinmesi olduğu açıktır. Elimizdeki belgeler,
Malatya civarından gelmiştir. Dede Karkın’la ilgili olarak ayrıca Gaziantep’,
Mersin, Adana’dan çıkmış belgeler bulunmaktadır. Yukarda belirttiğimiz bu yazı
yayına hazırlandığı sırada Erzincan Çayırlı’dan da iki padişah fermanı gelmiştir.
Şu anda restorasyonu yapılmakta olan bu iki belge ile birlikte Kargın Boyunun şimdiye
kadar ihmal edilmiş çok önemli bir boy olduğu ortaya çıkmış olmaktadır. Ancak öyle
anlaşılıyor ki, Çorum, Tokat, G. Antep, Diyarbakır ve Halep’ten bu ocağa ait
belge veya bir çok belgenin çıkması muhtemel görülmektedir.
b Dede Kargın Ocağına ve Tarihine Ait Bazı
Tamamlayıcı Bilgiler:
Kargın Ocaklı Boyunu anlatmadan önce Kargın
kelimesinin Türkçe’de anlamları üzerinde duralım. Türkçe’de bir çok kaynakta çok
değişik fakat anlamca birbirine yakın ifadeler bulunmaktadır. Bunları kendi içinde
tasnif ederek ele almamız gerekmektedir. Taradığımız sözlükleri ve ilgili sayfa
numaralarını kaynakça kısmında bulacaksınız.Yaptığımız araştırmalar sırasında
Kargın kelimesinin dört ayrı anlam grubu içinde yer aldığı görülmektedir:
ı. Yer ismi olarak Kargın:
Kargın
kelimesi yaygın olarak Anadolu’da birçok bölgede; eriyen karların oluşturduğu gür
ve bol suyun tatlı bir meyilden, taşlar üzerinden sekerek akmasına verilen addır.
Nitekim Anadolu’daki bir çok Kargın, Korhun, Korkun, Karkın, Garkın adlarının
geçtiği köylerin yakınlarında bu tarz akarsunun bulunduğu görülür. “Kargın,
karkın, korgun, ve korhun, karkin, karkine” Anadolu’da değişik yörelerin ağızlarında
aynı kelimenin şîve değişiklikleriyle ortaya çıkmış bir kavramdır. Tarlanın
sudan çamur haline gelmesi, üstü kuru gibi görünüp altı bataklık olan yer,
dereler çekildikten sonra kalan toprak ve malın çokluğundan fiyatın düşmesi
anlamlarını da taşımaktadır.
Yine Prof. Dr. Hasan Eren’in Türk Dilinin
Etimolojik Sözlüğü’nde “kargın” kelimesi, eriyen karların oluşturduğu akarsu,
karla karışık yağan yağmur, marangozlukta kullanılan bir çeşit rende, biçiminde
açıklandıktan sonra; karık, bağ- bahçe sulamak, su yolu, ark, bu arklar arasında
kalan ve tohum ekmek için kullanılan evlek, sabanla tarlada açılan çizi
anlamlarında da geçmektedir.
ıı. Eşya adı olarak Kargın:
Eşya adı olarak üç ayrı anlama gelmektedir.
Birincisi, marangozlukta kullanılan rendedir. İkincisi, su değirmenlerinde üst
taşının konulmasına yarayan bir çeşit çatal ağaç. Üçüncü olarak da karaya veya
mora boyanmış deri anlamında kullanılmaktadır. Çanakkale yöresinden yapılan bir
derlemede Tanıklarıyla Derleme Sözlüklerinde, Karkın, hayvanın sağrısından çıkan
siyah ve işe yaramaz deri diye adlandırılmaktadır. Şemsettin Sami bu anlamı
Arapça ed-Dâriş kelimesinin Türkçe karşılığını verirken şu şekilde açıklamaktadır:
“ed-Dariş: maruf siyah deriye denir. Türkî’de
Karkın tabir olunur deri olacaktır ki, sağrının siyah ve işe yaramaz olanıdır.”
Ayrıca diğer Türk lehçe ve ağızlarında Kargın
kelimesinin anlamına baktığımız zaman özellikle Kazakça sözlüklerde Karkın
kelimesinin karşılığı olarak iki ayrı anlama yer verildiği görülmektedir.
Bunlardan birincisi “süratlilik çabukluk” ; ikincisi ise “güç kuvvet”. Bunların
su ile bağlantısı bulunmamakla birlikte eriyen kar sularının taşlar üzerinde gür
ve hızlı akışı ile anlamca bir yakınlık taşıdığı açıktır. (Yücel, Oraltay, Pınar
1984: Karkın mad.)
Kazakistan’da bir komisyon tarafından hazırlanan
Kazak SSR Ğılım Akademiyası Til Bilimi İnstitü, Kazak Tilinin Tüsindirme Sözdigi
isimli sözlüğün VI. Cildinin 94. sayfasında da şu bilgiler yer almaktadır:
“Kargın: derelerde ve çataklarda boz bulanık
akan, içinde taş ve toprak bulunan yağmur suyu, sel.”
ııı. Kavram olarak Kargın:
Kargın
kelimesi kavram olarak: Ağzına kadar dolmuş, tuğyan halinde anlamı vardır. Ayrıca
doymuş, tok, hesabını bilmeyecek kadar zengin anlamına geldiği gibi, tarlada
mahsulün fazla büyüyerek yere yatması durumuna da Kargın denilmektedir. Yine
aynı sözlüklerde kavram olarak: malın çokluğundan fiyatın düşmesi anlamına da
gelmektedir. Yine üretimin veya malın çokluğu sebebiyle fiatının düşmesi anlamına
geldiğini görmekteyiz.
ıv. Şahıs adı olarak kargın:
Bizim asıl konumuzu teşkil eden Kargın
kelimesinin bu anlamıdır. Elimizdeki bir çok belgede olduğu gibi kaynakların
tamamında da Dede Garkın, Kargın Dede ve Karkın Dede adlarıyla geçmektedir.
Gerek kaynaklarda, gerekse halk arasında yaklaşık 9. yüzyılda yaşadığı kabul
edilen bir inanç önderi olan Dede Numan Garkıni’ye işaret etmektedir.
Elimizdeki belgelerde de inanç bakımından Garkın Ocağı’nın bilinen en eski ismi
olarak bu isim geçmektedir. Üzerinde geniş geniş duracağımız ve bütün
belgelerini yayınlayacağımız bu ocağın şeçere ve icazetnameleri ile gün ışığına
çıkacak olan Anadolu’da bir ocağın tarihi asıl konumuzu teşkil etmektedir.
v. Boy adı olarak Kargın:
Kargın, bir oymak adı olarak da bir çok eski
belgede ve tahrir defterlerinde geçmektedir. Bu konudaki en eski belge Mehmet
Neşri Efendi’nin hazırladığı ve 2. Beyazit döneminde kaleme alınmış olan Kitab-ı
Cihannüma’da yer almaktadır. Kaynakların hiç birinde bu kaynağa atıf yapılmadığı
için bilgiyi buraya aynen alıyoruz:
“Etrak şöyle zu’m iderlerdi ki Hak sübhanehu ve
Teala kelam-ı kadiminde zikr itdügi İskender-i zül-karneyn meğer bu ola(Oğuz Kağan)
dirlerdi ve Oğuz’un sülbünden altı oğlu oldu. Biri Günhan ve biri Ayhan ve biri
Yıldızhan ve biri Gökhan ve biri Dağhan ve biri Dingizhan ve bunların her
birinin sülbünden dörder oglı oldu. Evlad-ı Günhan:Kayı, Bayat, Alkaevli,
Karaevli. Evlad-ı Ayhan: Yazır, Düver, Bodurga, Yabırlı. Evlad-ı Yıldızhan: Avşar,
Kartık, Biğdili, Karkın. Evlad-ıGökhan: Bayındur, Beceneh, Çavundur, Çepni.
Evlad-ı Taghan: Salur, Aymur, Alayunklu, Üregir. Evlad-ı Dingizhan: İngdür, Üldür,
Yive, Kınık.(Unat-Köymen:1987, 11-13)
Oğuz Han’ın altı oğlundan ve Bozoklu kolunu teşkil
eden Yıldız Han boyu olan Avşar, Kınık Beydili gibi oymaklardan birinin adıdır.
İleride yapacağımız atıflardan da anlaşılacağı gibi, Osmanlı belgelerinde,
tahrir defterlerinde bu oymaklarla beraber anılması ve bu oymakların
Anadolu’daki yerleştiği bölgelerde Karkın adını taşıyan köy, mezra veya belde düzeyinde
yerleşim alanlarının adı olarak da kullanılmaktadır.(Benakay, Yahya, Yaşayan
Alevilik, s. 45.) Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda
Oymak, Aşiret ve Cemaatler isimli kitabında Cevdet Türkay, şu bilgilere yer
vermektedir:
“Dede Kargın, Dede Kargınlı(Dede Kargınlu), Dede
Karkın Türkmânı(Türkmân-ı Yörükân Taifesi), Kars Meras Sancağı, Hüseyin Âbâd,
Sivas Sancağı”(Türkay 1979, 313)
Bu konuda yaptığımız bütün araştırmalarda Karkın
kelimesiyle ilgili en geniş açıklamanın Türk Ansiklopedisi’nde olduğunu görüyoruz.
Karkın sözüyle ilgili kaynak sıkıntısı dolayısıyla Türk Ansiklopedisi’ndeki
Karkın maddesini araştırmacılara yardımcı olmak üzere buraya aynen alıyoruz:
“Karkın, Oğuz
boylarından biri. Kaşkarlı Mahmut 22 Oğuz boyunun iki Kalaç (Halaç) boyu ile
birleşerek 24 Oğuzları meydana getirdiğini anlatıp, Kargın ve İparlı) boylarının
adını anmadığından sonraki oğuzlar kütüğünde tanıtılan bu iki boyun, 11. yy da
Kalaç Türklerinden sayıldığı anlaşılmaktadır. Bu boyun adı eski kaynaklarda
Karkın’dan başka Garkın, Karkun, Kargun biçimlerinde yazılır. Bu gün Anadolu’da
Karkın (Afyon, Ankara, Antalya, Balıkesir, Çorum, Isparta Kastamonu, Niğde,
Sivas) ve Kargın(Çorum, Eskişehir, Konya, Manisa, Niğde,) adlı köyler, bu boyun
adını muhafaza etmişlerdir.
Dede Kargınlular, Maraş-Elbistan’daki Dulkadirlü
ulusunun Göksun’da kışlayıp Binboğa dağında yaylayan güçlü bir boyu idi. 13 yy.
başlarında Dulkadirlü ulusu arasında yaşayan “Dede Garkın evladı, II. Beyazıt çağında
yazılan Hacı Bektaş Velayetnamesi’ne göre: Horasan’dan gelirken Hacı Bektaş
Veli’nin Kayseri yolunda görüp, el verdiği Dulkadirlü İbrahim Hacı adlı bir çobanı
mürit edinerek “Geyik derisinden bir börk” vermişken, bunu o çobanın oğullarından
“Ünlü Dede Garkın’undur” diyerek “niza ile” ellerine geçirmişlerdi. Bundan
sonra bütün Dede Garkınlular, bu biçimde geyik derisinden Bektaşi Börk’ü
giyinerek “ocaklu boy” oluvermişlerdir.
Mardin’in Güney-Batısında, Kızıltepe (Koçhisar)
yanındaki Dede Karkun adlı büyük köy resmî Akkoyunlu tarihi “Kitab-ı
Diyarbekriye’de 1425 olayları arasında Karkun Dede ve 1515 ve 1516 Osmanlı
fethi sırasında Dede Karkın (Karkun) diye anılmaktadır. Bu gün Malatya’nın
Kuzey-Batı’sındaki Fethiye bucağının Dede Karkın Köyü, oradaki Kızılbaş Türkmen,
Zaza ve Kurmançların ocak saydığı bir Bektaşi tekkesinin bulunduğu yerdir. III.
Murat çağında tutulan Maraş Yörükleri defterinde, padişah hâsı sayılan
Dulkadirlu ulusunun Eşkinciler taifesi denilen 24 oymaklı boyun bir oymağı
Cemaat-i Dede Karkın diye anılıyor. Diyarbakır-Bismil köylerindeki Alevi Türkmenlerin
bağlı bulunduğu Dede Karkun Ocağı Dedeleri, bu gün oradaki Büyük Kadı Kendi Köyünde
otururlar. Maraş-Pazarcık bölgesinde Halep Salnamelerinde geçen göçebe Dede
Karkun’lular köyü o çevredeki Aşağı Kılınçlu oymağının 6 tiresinden biri olup,
dedeler de denilen Dede Karkınluların yeridir.” ( 1974, Karkın Mad. )
Buradan da anlaşılacağı gibi, Karkın Anadolu’nun
bir çok yerinde köy ve belde boyutundaki yerleşim yerinin adıdır. Bu tanıma bağlı
olarak da Korkun ve Korgun adını taşıyan Türk Ansiklopedisi’nde yer almayan Hacı
Bektaş, Çankırı, Denizli, Kütahya, Bursa, ve Balkanlardaki Türk yerleşim bölgelerinde
benzer köy yerleşim adlarına rastlıyoruz. Buradan iki anlam çıkmaktadır.
Anadolu’ya yerleşim sırasında adlandırma yapılırken bölgenin toprak, su, iklim
ve coğrafi yapısına göre, adlandırıldığı gibi, Türkmen oymaklarının adlarına göre
de bölgelere değişik adların verildiği bilinmektedir. Büyük bir ihtimalle bölgedeki
dere ve akarsuların durumuna göre yapılan adlandırmalarda Karkın boyunun adına
izafeten aynı boy mensupları tarafından verilmiş olmalıdır. Prof. Dr. Yusuf
Halaçoğlu, Osmanlı’da Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı isimli kitabının 111 .
sayfasında 14. ve 17. yüzyıl arasındaki tahrir defterlerinde 24 oğuz boyuna ait
yer adlarının hayli yaygın olduğunu söylemekte ve bunlardan 99 tanesinin Kayı
ismini, 86 sının Avşar ismini, 81’inin Kınık ismini 71 inin Eymir ismini, taşıdığını
belirttikten sonra Anadolu’da 62 yerde Karkın isimli yerleşim yerinin olduğunu
söylemektedir. Mercil ve Sevim, Selçuklu Tarihi isimli kitaplarında Kargınları
Oğuz’un Bozoklar koluna bağlı bir oymak olduğunu söylerler. Anadolu’ya yayılışları
itibariyle de diğer oymaklarla karşılaştırıldığında aynı kola bağlı oymakların
birbirlerine yakın yerleştikleri görülmektedir.(Merçil-Sevim: 1995, 1)
Elimizde Karkın
Dede ve Dede Karkun ile ilgili 1499 yılına ait belgeler ve daha sonra yazılmış
olan III. Murat Dönemi’ne ait Maraş Yörükleri Defterlerinde Dede Karkın Ocağı
mensuplarının yaşadığını kesin kabul edebileceğimiz yerleşim yerlerinin bulunduğunu
görüyoruz. Karkunluların iki kola ayrıldıkları bunlardan bir kolunun Develi
Karkun adını aldığını ve daha çok develerle kömür taşıyıcılığı yapan yerleşik
bir kol olduğunu belgelerden öğreniyoruz. İkinci kol ise, Bozgeyikli Karkınları
olarak adlandırılmış olup, kesin belgeleri bulunmamakla birlikte konar göçer
olan bu Karkın kolunun, geyik ve geyiklerle ilgili Anadolu’daki söylencelerle
bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Kendilerinin geyik derisinden başlık taşımaları
Velayetname’de anlatıldığına göre, bunun için İbrahim Hacıyla tartışmaları ve
ondan bu başlığı alarak kullanmaları iddiayı güçlendirmektedir. Yazımızın
içinde uzun bir çalışma sonucu kaynaklardan tarayarak hazırladığımız bir harita
üzerinde Anadolu’da Karkın oymağının dağılımını bulacaksınız.
Karkın Ocağı’nın Anadolu’daki dağılımının,
tarihinin ve işlevlerinin bilinebilmesi için, Tacü’l Arifin Seyyid Ebul Vefa
ile ilişkisinin gün ışığına çıkarılması gerekmektedir.
c. Tacü’l Arifin Seyyid Ebul Vefa ve Dede Karkın İlişkisi
Üzerine Bazı Notlar:
Dede Karkın Ocağı’nın Anadolu’daki
faaliyetleriyle ilgili bir kısım söylenceler yanında kuşku götürmeyecek
belgeler arasında Ebu’l-Vefa ve Dede Karkın bağlantısı gelmektedir. Karkın
Boyu’nun Horasan bağlantılarının kesinlik kazanmasından sonra Tacül Arifin Ebul
Vefa’nın Dede karkın’la bağlantısının olması Karkın Ocağı’nın yine dört kilişik
bir bilim heyeti tarafından tescil edilmiş olması kesin olmamakla birlikte
EbulVefa’nın da Karkın Boyu ile soy bağlantısını ciddi olarak düşündürmelidir.
Fığlalı, Ebu’l-Vefa ile Dede Karkın’ın muhtemelen Harezm’den göç ettiklerini ve
Ahmet Yesevî Ocağı’na bağlı olması gerektiğini düşünmektedir. (Fığlalı: 1996,
147)
Burada tartışılması gereken noktalardan biri
kaynakların hemen tümünde Anadolu’da bir Vefaî tarikatından adeta kesin bilgi
olarak söz edilmesidir. Oysa, Ebu’l-Vefa isimli bir düşünürün Bağdat ve Kuzey
Irak civarlarında yaşadığına dair bilgiler bulunmakla birlikte Harezm’den göçen
Ebu’l- Vefa adına, Vefailik adıyla bir tarikat kurulduğuna dair bir bilgiden söz
edilmemektedir. Fığlalı’nın belirttiği gibi, Baba İlyas’ın Seyyid Ebul Vefa’nın
halifesi olması yaşadıkları dönem itibariyle de imkansızdır. Aşıkpaşazade
tarihinde verilen bilgi ise, adeta bir “galat-ı meşhur” haline gelerek bir çok
kaynakta yer almaktadır. Ebu’l Vefa’nın hocası kabul edilen, Ahmet Yaşar Ocak’ın
“Şunbekî”, Esad Coşan’ın “eş-Şenbaki”, Fığlalı’nın “eş-Şanbaki”, Dede Karkın
belgelerinde “eş Şenbekî” olarak geçen kişinin Lugatname-i Dehhüda isimli
eserde “Hadis alimi Osman b. Ahmedî Dineveri’nin dedesi ve Abudullah b. Ahmedi Nihavendi’nin”
soyundan gelen hadis alimlerindense Kirmanşah bölgesindeki Dinever şehrinde yaşadıklarına
dair kayıt bulunmaktadır. Ancak tasavvuftan çok hadis ilmiyle uğraşmalarından
dolayı burada adı geçen Şenbeki ile Ebu’l Vefa arasında bir bağlantının bulunması
güç görünmektedir. (Lugatname-i Dehhüda: 1373, 12795)
İslam kaynaklarında Vefai tarikatı, Mısır’da yaygınlaşmış
ve Anadolu coğrafyasıyla doğrudan ilgisi olmayan bir tarikat olarak yer
almaktadır. Vefailiğin ilkeleri ve ritüelleri konusunda da elimizde ciddi bir
bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda Ahmet Yaşar Ocak:
“İşte Baba İlyas-ı Horasani genellikle XV. Yüzyılda
yaşamış Ebu’l Vefa Harezmi ile karıştırılan bu Ebu’l Vefa Bağdadi’nin kurduğu
Vefaiyye veya Vefailik tarikatına mensup idi. Her ne kadar kaynaklar XIII. Yüzyılda
Anadolu’da Vefailik diye bir tarikatın varlığından söz etmezlerse de...”
(Ocak,1996:104)
diyerek bu
bilgiyi doğrulamaktadır. Bir başka nokta ise, Ebu’l Vefa’ya ait bir çok yazma
menakıbdan elimizde bulunan Ayasofya, Samsun, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’ndeki nüshalarda verilen bilgilerden anlaşıldığına
göre Sultan Beyazid döneminde yazılmıştır. Yazmaların girişinde Mısır’dan
icazet alan Aşıkpaşa oğlu: “Hazret-i şeyh Ahmed Aşıkı’ye damat olan “ Seyyid
Vilayet bin Hazret-i seyyid Ahmed el Vefa”dan söz edilmektedir. (Ayasofya Nüshası,
Varak 4-5 ve diğer nüshalarda ilgili yerler) yine kayıtlara göre, “Seyyid
Vilayet b. Hazret-i Seyyit Ahmet el-Vefa’nın Mısır’da Vefai tarikatına intisap
ettiği ve menakıbnameyi oradan getirdiği, Mısır’dan sonra hacca giderek burada
Esma-i Hüsna Tilaveti icazeti aldığı” kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtlarla , Mısır’daki
Vefai tarikatı arasında bir bağlantının olup olmadığı daha derin bir çalışma
sonucunda elbette ortaya çıkacaktır. Ancak menakıbnamenin Ayasofya yazma nüshasında
ilerleyen bölümler, doğrudan Ebu’l Vefa Bağdadi ile ilgilidir. Bu menakıbnamede
Ebu’l Vefa’nın Vefailik adlı bir tarikat kurduğuna dair kayıt bulunmadığı gibi ölümünden
önce müridlerini ve “Sultan” adını verdiği onyedi müridini Rufai tarikatına yönlendirdiğine
dair kayıt bulunmaktadır. Zamanımıza kadar bütün belgelerden ortaya çıkan bir
başka ihtimal olarak Mısır’daki Vefailik tarikatı ile 15. yüzyılda birbirine
karıştırılmış olması ciddi olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Tekrar Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’nın çalışmasına
dönersek, Ebu’l-Vefa’nın Ebu Muhammed Abdullah eş-Şenbaki’ye bağlı olduğu ve bu
tarikatında Rufailik’ten ayrı bir hüviyet taşımadığı öne sürülerek varolduğu
kabul edilen Vefai tarikatı Rufai tarikatıyla birleştirilmektedir. Yaptığımız
araştırmalarda tasavvuf tarihleri, mezhepler ve tarikatlarla ilgili yapılan çalışmaların
hiç birinde Anadolu’da bir Vefai tarikatından ve bunun hususiyetlerinden söz
edilmediğini bir kere daha vurgulamalıyız.
Bu iddia öne sürülen ciddi iddialardan biri
olmakla birlikte, başvurulan hiçbir kaynakta kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Dolayısıyla Ebu’l-Vefa Bağdadi veya Ebul Vefa Kürdi sanıyla anılan ve ünlü
mutasavvıflardan birisi olan bu yüzden “Tacül Arifin” ünvanıyla tanınan kişi adına
Vefailik adında bir tarikatın kurulmuş olduğu ve bunun hiç olmazsa 15. yüzyıla
kadar sürüp sonra bittiğine dair elimizde belge bulunmamaktadır.
Aşık Paşa’nın 15. yüzyılda öne sürdüğü bir
iddiaya dayanaraktan bir Vefai tarikatının olduğu Baba İlyas’ın bu tarikatın
halifesi olduğu yolundaki iddialara kesin gözüyle bakmak yanlıştır. Yukarda da
ifade ettiğimiz gibi Rufai tarikatı günümüze kadar gelmiş ilke ve disiplini
tamamen farklı bir tarikattır. Prof. Dr. A. Yaşar Ocak’ın da belirttiği gibi
gerek Baba İlyas, gerekse Dede Karkın’ın varlığı kuşku götürmeyen ilkeleri ve
disiplini çağlar aşarak günümüze gelen Hoca Ahmet Yesevi Ocağı’na bağlıdır. En
azından Dede Karkın’ın Horasan’dan geldiğine dair Aşık Ednâî’nin kasidesinde geçen:
“Rah-ı Hüdâ nesl-i Ali’dir ism-i Numanım meded/
Lakab-ı Dede Karkın Sultan şah-ı Horasanım meded”
mısralarından da anlaşılacağı gibi, Dede Karkın
silsilesinin ikinci ismi olan Numan Dede Karkinî’nin Horasan’dan geldiği kaydı
bulunmaktadır. Karkın Boyu’nun Anadolu’daki devamı olan bölgelerde yaptığımız
araştırmalar devam etmektedir. Yazımızın dergimizde yayına hazırlandığı bir sırada
Erzincan’dan ve Gazi Antep’ten yşeni belgeler bulunmuştur. Bu belge ve
bilgilere göre Karkın
Boyu’nun Horasan
üzerinden Anadolu’ya geldikleri kesinlik kazanmaktadır. Bu bilgilere dergimizin
yaz sayısında bulacaksınız.
Dede Karkın ve Baba İlyas’la ilgili uzun değerlendirmelerden
sonra Ahmet Yaşar Ocak şu yorumu yapmaktadır:
“Üstelik Harezm’de Yeseviliğin yaygın bulunduğu
ve Dede Karkın ile Baba İlyas’ın Harezmli Türklerden oldukları ihtimalinin yüksekliği
düşünülürse, Baba İlyas’ın Yesevilikle bağlantısının bulunup bulunmadığı bir
mesele olarak gündeme geliyor.” (Ocak: 1996, s.104)
Ahmet Yaşar Ocak’ın şu düşünceleri Dede Karkın’ın
Yesevi Ocağının devamı olduğu tezini güçlendirmektedir: “Üstelik Baba İlyas’ın
fikirlerinden çok şeyler alarak teşekkül eden Bektaşilikte Yesevi
geleneklerinin korunması, bu ihtimali bizce daha da güçlendiriyor.” (Ocak,
1996:105) Dolayısıyla Karkın Ocağının diğer Horasan üzerinden Anadolu’ya gelen
oymaklarda olduğu gibi Yesevi Ocağının devamıdır diyebiliriz. Dolayısıyla
elimizdeki en eski belgelerde EbulVefa’nın şeceresinin bulunması ve iki ismin
birlikte anılmaları en azından belgeleri bulununcaya kadar Ebu’l Vefa’nın Kargın
Boyu içinde yer aldığını düşünmemiz gerekecektir.
Vefai Tarikatı konusuna gelince; bütün tasavvuf
tarihlerinde Vefai tarikatının Mağrib-i İskenderi ünvanlı Şeyh Vefa tarafından
Mısır’da kurulduğu, iki kola ayrılan bu tarikatın kurucusunun Bingazi’de
defnedildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Bu durumda ya Vefai tarikatı
Ebu’l-Vefa döneminde anılmış ve fakat ölümünden sonra unutulmuş, 15. yüzyılda
yeniden ortaya çıkmış; ya da bu bilgi diğer Vefai tarikatıyla karıştırılmış
olmalıdır.
Ebu’l Vefa ile ilgili olarak yaptığımız araştırmalar
devam etmektedir. Bu konudaki temel kaynaklardan biri kabul edilen ve değişik Türkçe
yazmalarının İstanbul ve Ankara’daki kütüphanelerdeki varlığından söz edilen
Ebu’l Vefa Menakıbnamesi’nin üç ayrı yazmasını inceleyeceğiz. Bunlardan biri
Samsun’da bulunan bir Türkçe yazmadır.
Öte yandan Ebu’l Vefa ‘nın Bağdat’ta Mustansıriyye
Medresesinde (408 Hicri) 1017 miladi tarihli bilim adamları tarafından onaylanmış
bir belgeden de söz edilmektedir. Araştırmacı yazar Nejat Birdoğan bu belgeden
söz ederken belgenin tümünü yayınlamadığı için bilgi tam olarak anlaşılamamaktadır.
Çalışmasında bazı düzeltme hataları dolayısıyla 1071 miladi, 1017 miladi gibi
hatalar yanında belgenin orijinalinin veriliş tarihi, verilen kişinin kimliği
ve akrabalık bağlantısı da tam olarak anlaşılamamaktadır. (Birdoğan: 1995,
108-109) sayın Birdoğan da bu belgeye diğer belgelere dayandırarak Ebul Vefa
ile Baba İlyas arasında bir halifelik bağlantısının olamayacağı yargısını
kesinleştirerek bir gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Sayın Birdoğan’ın
atıflar yaptığı belgeyi elinde bulunduran ve Tacü’l Arifin Ebul Vefa soyunun
son temsilcisi olduğunu söyleyen Sayın Muharrem Naci Orhon elindeki bu belgeyi
ve diğer belgelerin tamamını araştırma merkezimize getirme sözü vermiştir. Böylece
iki ana koldan Ebu’l Vefa’nın hayatı ile ilgili bilgilerin kaynağına bir kere
daha gitmeyi deneyeceğiz ve hakkındaki tüm birinci kaynak bilgileri Ağustos
2002 sayımızda yayınlayacağız.
d. Dede Karkın ve Karkın Boyu İlişkisi:
Elimizdeki
belgeler ve kayıtların ortaya çıkardığı bir başka bilgi ise Anadolu’da
oymaklar, boylar ve ulusların tasnifinin sağlıklı yapılmadığı takdirde ciddi değerlendirme
hataları doğuracağı yolundadır. Anadolu’daki oymaklar ve topluluklar dört ana
grupta değerlendirilerek ele alınmalıdır:
ı . Ocaklar
ıı . Uluslar
Boylar, oymaklar veya
ııı . Ocaklı boylar,
Ocaklı oymak veya uluslar
ıv . Ocaklı Boylar,
Ocaklı Oymak veya Uluslara Bağlı Topluluklar ve Kollar
Dördüncü tasnif içine giren gruba dikme adı
verilmekte, dikmelik çoğunlukla fermanlarla sağlanmaktadır.
Buradan Selçuklu ve Osmanlı döneminde Anadolu kırsal alanında bütün oymakların
birbirlerini kontrol etmelerini sağlayan hiyerarşik bir mekanizmanın, bir sınıflandırması
olduğu anlaşılmaktadır. Elimizdeki bilgiler ocaklı boylar arasında en köklü ve
eskilerinin Dede Karkın Ocağı olduğunu göstermektedir. Bu düşünceyi Nejat Birdoğan
da Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik isimli kitabında belirtmektedir: “Ancak
yine de Dede Karkın olması akla yakın.” (Birdoğan: 1995, 211)
Dede Karkın”la ilgili günümüze kadar gelen
bilgileri de burada sırasıyla vererek Kargın Ocaklı Boyu ile ilgili bütün
bilgileri bir araya toplamış olalım. Bu bilgilerde ilki, Ocak’ın Menakıbu’l Kudsiyye’den
ve Velayetname’den aldığı bilgilerdir.:
“Kendi halifeleri arasından Hacı Mihman, Bağdın
Hacı, Şeyh Osman, Ayna dola(Aynüddevle) adlarındaki dört şahsı seçerek Baba İlyas’ın
emrine vermiş ve onları Rum diyarını(Anadolu’yu) irşat etmekle vazifelendirmiştir.
Rum diyarına gelen Baba İlyas maiyetindeki bu dört halifeyi muhtelif yerlere göndermiş
ve yerleşmelerini sağlamıştır.” (Ocak: s. 99) Dede Karkın’ın Anadolu’ya gelişinin
yerini göstermesi bakımından bu dört halifeyle ilgili bilgilerin hayatî bir önem
taşıdığını söyleyebiliriz.
Ocak devamla:
“......Dede Garkınla Baba İlyas’ın aynı çevre ve
aynı tasavvuf mektebinin mensupları olduğunu göstermesi bakımından çok önemli
bir ipucudur. Bu güne kadar Dede Karkın üzerine bütün bilinenler
Velayetname’deki bir pasajdan ibaretti(Ocak:1996, 99) demektedir.
Hemen hemen bir çok kaynağın atıf yaptığı
velayetnamedeki bu bölümü, farklı bir Velayetname nüshasından okuyucularımıza
aktarıyoruz. Böylece bu farklı yazma nüshayı okuyucularımıza ilk kez tanıtmış
olacağız. Velayetname’de Hacı Bektaş-İbrahim Hacı başlıklı bölümde:
“Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş Veli kaddesesırrülaziz
efendimiz İbrahim Hacı’ya safa nazar buyurduğudur. Çünkü Hacı Bektaş Veli Mülk-i
Rum’a girdi. Bozok canibinden Kayseri şehrine teveccüh buyurup giderken yolda Zülkadir
cemaatinden bir nice Türkman hanelerine tesadüf eyledi. Gördü ki henüz konmuşlardı.
Anlara uğrayıp geçüp gitdi. Meğer kim anda bir çoban koyun güderdi. Hünkar ol
koyunların yanına uğradıkda vilayet kamusun alup ol koyuncuklar meleşüb
birbirine bakmayup Hazret-i Hünkarın ardına düşüp kendiler çün çoban ol
koyunların önüne geçüp çıktı. Ne kadar ki cehd kıldı dönderebilmedi çok çalıştı
bir nicesin durdurunca ol bir niceleri meleşüb Hünkarın ardına düştü
gideridi. Bu
hali göricek çobanın hatırına böyle hutur eyledi ki bu koyunların gösterdiği
rumuz münhal degildür. Bu kişi tahkik-i evliyaullahdur vilayet keramet sahibi
azizdir ki koyunlar anı ziyaret ederler imdi bir koyun kadar benim aklım yokdur
ki varam elin öpüp ayağına yüzüm sürem. İnşaallah biz fukaralara ümitdir ki
safa nazar himmet ede, diyüp fil hal koyunları koyup Hz. Hünkarın ardına düşüp
irüşdi. Mübarek ellerün öpüp ayağına düşti. Yalvarup eyitti. Mağzur tutun sizi
bilmedim ilerüden hatırınıza gelmedüm âmme ve hâssa bezl olan eltaf-ı mâlâ
nihayenizden mercudur ki bu fakire dahi nazar-ı inayet ve merhamet ve şefkatinizdir
diriğ beydermeyesiz dedi. Hazret-i Hünkar eyitti ismin nedir bana söyle dedi.,
ol çoban eyitdi, İbrahim Hacı’dır sultanım dedi. Hacı Bektaş Veli kemal-i kerametinden
ol yere oturup eyıttı, ya Hacı İbrahim başında giydiğin börk bizim nazarımıza
ender didi. Meğer kim ol vakt İbrahim Hacı’nın başında ahu postundan börkü var
idi. Elleriyle tutup Hazret-i Hünkarın nazarına indi, didi Hacı Bektaş el
Horasani kaddese sırulaziz Muhsin-i tekbir idüp başına giydürdi. Dahi gözlerin
sıgadı arkasın yaptı. Erenler nazarı kimyadür kara toprağa nazar itse altun
olur. Ol saat İbrahim Hacının gözleri açıldı. Cümle hicabları def olup vilayet
mertebesine irişti. Fil hal nasibin aldı. Hazret-i Hünkar ayıttı, var imdi altmışdan
sonra nasibin aldın Bozoku sana yurt verdik ol yer senin olsun. Ekmeğin olsun
ol koyuncuklar dahi seninle varolsunlar ve kalkub yine Kayseri şehrine doğru müteveccih
revane oldu. İbrahim Hacı kaldı anda nicedir bu acaib ve garaib rumuzlar keşfedip
çok vilayet keramet izhar eyledi. Akıbet Zulkadirli içinde Semek Hacı çağırttı.
Hünkar-ı Hacı Bektaş Veli el Horasani kaddese sırrulaziz Efendimizin remzi aldığı
gibi Bozok Üçok kendinün mekanı oldu. Ayağına taş dokunan Ya İbrahim Hacı diyüb
çağırırdu. Hala dahi bu deme degin ol ismin meşhurdur hayatında Hazret-i Hünkar
geyik derisine nazar idüb tekbir eylediği ecilden kendülerden.ve dahi müridlerine
geyik derisinden kisve diküb geydürdi. Kendileri dünyadan ahirete naklolunduktan
sonra Dede Garkın evlatları gelüb İbrahim Hacı’nın oğullarına eyitti, bu geyik
derisinden börk meşhur Dede Karkınındır, siz bunu kanden aldınuz didiler anlar
dahi atamız İbrahim Hacı’ya Hünkar tekbir idüb safa nazar eylemişdür. Bizim meşrebimiz
Bektaştandır didiler. Dede Karkın evlatları inad idüb eyittiler, Bektaşilerin
kisvesi elifi ve hüseynidir. Bu geyik derisi börk, meşhur Dede Garkınındır diyüb
dava ve niza idüb ve mabeynlerinde çok münahata geçdi. Öyle olsa ahir bizzaruri
geyik derisin çıkarub Dede Garkınlara hasdur amma muhakkak sabit olmuşdur ki İbrahim
Hacının meşrebi Hz. Hünkar Hacı Bektaş Veli el-Horasani kaddese sırrulaziz
efendimiz hazretlerinden olduğu beyan”( Mahmut Baba nüshası, 1284/1867,
Varak 94)
Türk Ansiklopedisi, Bedri Noyan, Burhan Kocadağ,
Yunus Koçak, Nejat Birdoğan ve daha bir çok araştırmacının Dede Karkınla ilgili
yaptıkları alıntılarda Dede Karkın bu cümlelerde yer etmektedir.
Dede Karkın’la ilgili önemli kaynaklardan birisi
de Elvan Çelebi’nin Menakibu’l Kudsiyye isimli eseridir. Bu esere göre ; “Dede
Karkın-çok muhtemel olarak Moğol istilası yüzünden-kendi müritleriyle
Anadolu’ya gelerek yerleşmiştir. Zamanla büyük bir şöhret kazanarak müritlerinin
sayısını çoğaltmıştır. Devrin -1. Alaaddin Keykubat olması muhtemel
bulunan-sultanı, bu zatın meziyyetlerini görerek onunla dostluk kurmuş ve bunun
sonucu 17 köyü kendisine vakıf olarak vermiştir. Dedenin yerleştiği yerin
Vileyatname yardımıyla Elbistan olduğunu tahmin edebilmek mümkündür. Dede Karkın
burada yıllar boyu fikirlerini yaymış ve müritlerinin sayısı gittikçe kalabalıklaşmıştır.”
(Ocak: 1996, 99)
Elimizdeki belgeler, atıf yaptığımız Malatya
Tahrir Defterinde Dede Karkın’ın Maraş –Elbistan, Malatya ve Sivas dolaylarında
yerleşmiş olduğunu göstermektedir. Burada göz ardı edilen nokta Karkın Boyu”nun
Anadolu’nun bir çok yerine yayılmış olması ve bunların da birbirilerinden
haberli ve
bağlantılı
oldukları gerçeğidir. Elimizdeki belgeler zaman zaman Dulkadirli, zaman zaman
Kayı, zaman zaman da Çepni boyu içinde anılan Kargın”ın yayılış alanları, nüfusu
ve tarihi belgeler bir boy altında değerlendirilmesinin yanlışlığını bir kere
ortaya koymuştur. Kargın bir boy olarak tamamen diğer boylar gibi kendisine bağlı
oymaklar ve obalarla birlikte Anadolu”nun bir çok yöresinde varlığını sürdürmüştür.
Karkın Boyunu sadece boy bağlantısı içerisinde değil, aynı zamanda yetiştirdiği
inanç önderleri vasıtasıyla ocak özelliği ile algılamak gerekmektedir. Türk
Ansiklopedisinde “Ocaklı Boy” deyiminin kullanılıyor olması da bu bilgiyi pekiştirmektedir.
Sayın Ahmet Yaşar Ocak, yalnızca Dede Karkın
kelimesi üzerinde durmakta ve Dede Kargın’ı 13. yy da yaşamış tek bir şahış
olarak algılamaktadır. Elbette bu bütün kaynaklarda bir Dede Garkın isminin geçmesine
bağlı olarak haklı bir tanımlamadır. Oysa, bütün belgelerde Garkınî olarak geçmekte
ve dedelik kurumu içerisinde bir çok Dede Karkıni bulunmaktadır. Dolayısıyla
Karkın isminin, Karkın oymağının dedesi ve dedelerine verilen bir ortak ad olduğu
anlaşılmaktadır. Yayınlanan belgeler dikkatle incelendiği zaman görülecektir ki
Garkıni Ocağı olarak 19. yüzyılın sonlarına kadar resmî kayıtlarda bir çok kere
tanımlanmış ve hakları devletçe korunmuş bulunmaktadır.
Elbistan dolaylarına yerleşmiş olan bu tasavvuf çevresinin
Harezm Türkleriyle birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olması kuvvetle
muhtemeldir. Çünkü Karkın oymağının elinde bulunan yazma cönklerden anladığımıza
göre, Horasan’dan gelmiş olmalılar. Nitekim Dede Karkın’ın dört halifesinden
biri olan Bağdın Hacı’nın ismi olan Bağdın’ın Horasan’da bir yer ismi olduğu düşünülürse
bu iddia daha da güçlenmektedir. Elvan Çelebi’nin Moğol İstilası sırasında olduğunu
iddia ettiği Karkın Dede’nin Anadolu”ya gelişi, zayıf bir iddia olarak
kalmaktadır. Çünkü elimizdeki belgelerden anlaşıldığına göre 10. yy da Halep ve
çevresinde bulunduklarına dair güçlü bilgiler yer almaktadır. Dolayısıyla
Elbistan’a gelerek yerleşmeleri 12. yy civarında olmalıdır. Çünkü Şeyh Hasan
Ocağı’nın belgelerinden de anlaşılacağı gibi Selçuklular döneminde oymakların
yerleşiminin yeniden düzenlendiğine dair güçlü bilgiler bulunmaktadır.(Onarlı:
2001, 20-21)
Dr. Tufan Gündüz”ün 1540-1640 tarihleri arasında
Anadolu”da Türkmen Aşiretleri isimli çalışmasında Kargınlarla ilgili şu bilgi
bu iddiayı güçlendirmektedir:
“ 1540 tarihinde ikisi Bozulus”a biri Dulkadir Türkmenlerine
mensup üç cemaat halinde bulunan Karkın aşireti, toplam 105 hane ve 23 mücerred
nüfusa sahip bulunuyordu. Bunlar, 2. Selim döneminde 313 hane ve 92 mücerred nüfusa
ulaşmıştı. Nüfuslarının her iki dönemde de kalabalık bulunmasına karşılık,
Bozulus”un Orta Anadolu”ya muhacerete katılmadığı tespit olunmaktadır. Bunların
bir bölümünün Güneydoğu Anadolu”da tedricen yerleşik hayata geçtikleri, bir bölümünün
ise Halep Yeni İl veya Dulkadir Türkmenleri arasında bulunan Karkın aşiretleri
içine karışmış olmaları yakın ihtimaldir.” (Gündüz, 1997, 83)
Selçuklu döneminden başlayarak Rakka vilayetinin
göçer evli Türmenlerin kışlakları olduğu, yazın ilk günlerinden itibaren
Anadolu”daki yaylalara belirli bir disiplin içinde dağıldıkları ve kışlak
olarak tekrar Rakka”ya döndükleri bir çok belge, berat ve kayıttan anlaşılmaktadır.
Bu bakımdan Karkınların sadece bir Oymak veya aşiret olarak algılanmasına sebep
olan kayıtlar daha çok bu bölgeden gelmektedir. Ancak yaptığımız araştırmalar göstermektedir
ki Nahcivan”dan Özbekistan”a kadar giden koridorda kargın köy adları ve yerleşim
yerlerine rastlanmaktadır. Bu koridor Türkmenistan Balkan”ına kadar
gitmektedir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Kargın Boyu Anadolu”ya kars
kapısından
girmiş ve iki kola ayrılarak bir kısmı Halep”e kadar giden bölgelerde, Malatya,
Maraş, Antep ve Elbistan ekseninde yerleşirken bir kısmı da Çanakkale”ye kadar
yayılmıştır. Nitekim Çanakkale”nin Bigadiç İlyçesi”ne bağlı Kargın Köyünde her
yıl geleneksel Kargın lokma törenleri yapılmaktadır.
Bizim çalışmalarımızı destekleyen ve güçlendiren
bir başka araştırma ise, Yusuf Ziya Yörükân’a aittir. Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar isimli çalışmada bazı önemli bilgilere rastlıyoruz. Bu bilgiler de
sunuşumuzun başında belirttiğimiz gibi, Anadolu’daki oymak ve ocakların hiyerarşik
bir örgütlenme içinde birbirine bağlı olduklarını ve çözülemeyen hukuki sorun
ve anlaşmazlıklarını “el ele el Hakk’a” ilkesi çerçevesinde hep bir üst
ocağa havale ettiklerini gösteren Baha Sait’in tespitlerini de pekiştirmektedir.
Karkın Boyu ile ilgili olarak İç Anadolu Bölgesinde
Çepniler, Gegel, Mamalı, Harmandalı, Bayat, Kargın(Karkın)”ın bir grup oluşturduklarını
ifade etmektedir. (Yörükan:1998, 11). Yazar yine aynı çalışmasında bu yerlerin
ve boyların tümünü gördüğünü ve ritüellerini gelenek ve göreneklerini incelediğini
belirterek, Ankara yöresinde Çubukabad ve Şabanözü’nde bulunan Kargın köyleri
hakkında aydınlatıcı bilgi vermektedir. “Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri” adını
taşıyan 1932 yılında hazırladığı Çankaya Atatürk Özel Kitaplığında bulunan çalışmasında
yazar sosyal örgütlenme ile ilgili şu önemli bilgiyi aktarmaktadır:
“Eski Türklerde oymak beylerinin aynı zamanda
dini reis olduklarını, bunun aynen Alevilerde dedeler ve ocaklar şeklinde devam
ettiğini; oymak beylerinin il beylerine, il beylerinin de Hakan’a tabi olması şeklindeki
bir teşkilatlanmanın, Çelebi koluna bağlı olanlarda olduğu gibi, Anadolu’daki
diğer bazı Alevi gruplarında da görüldüğünü, dedelerin ve ocaklıların derece
derece birbirlerine tabi olduklarını, Sele Oymağı’nın Sele’deki ocaklıyı tanıdığını,
fakat bu ocaklının kendisinden daha büyük bir boy olan Kargın boyu ocaklısına
tabi olduğunu, halbuki bunların her ikisinin de Çubukabad kazasına bağlı köylerde
oturduklarını; Kargın’ın Keskin’e, onun da Eskişehir’de Sarı Kavak’taki Kegel
(Kigil) oymağının reisine ve ocaklısına tabi olduğunu; onun ise, Hacı Bektaş Çelebisine
bağlı olduğunu söylemektedir.” (Yörükân: 1998, 49-50) yazarın burada Keskin’den
kastı Hasandede, Eskişehir’den kastı ise, Şücaattin Veli Dergahı olmalıdır. Aynı
görüşleri güçlendiren bir başka çalışma ise, Ahmet Refik Altınay’ın Anadolu’da
Türk Aşiretleri isimli çalışmasıdır. Burada İlbey, İlbeylü, İleminlü kavramlarının
yukarıda yaptığımız alıntıdaki şekliyle bir çok belgede geçtiğini görmekteyiz.
Böylece anlaşılmaktadır ki, Anadolu’ya gelen Türkmen oymakları gelişigüzel ve düzensiz
bir biçimde değil, sistematik ve birbirinden haberli olarak yerleşmişlerdir.
(Ahmet Refik: 1930, 64, 156, 195 vd. )
Karkın ocağının sadece Elbistan’da değil,
Anadolu’nun bir çok bölgesinde varlığını sürdürdüğü ve birbirlerinden haberli
oldukları yine Yörükan’ın yaptığı gözlemler sırasında bir kere daha ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Bu çalışmamızın Anadolu’da bilinmeyen son derece önemli bu
sosyal dayanışmayı ilk defa ortaya çıkarması, günümüz açısından çok büyük önem
taşımaktadır. Yörükan’ın Kargın ocağı içerisindeki bir tören sırasında bize
naklettiği şu bilgiler sadece Kargın ocağına değil, Anadolu’daki Türk sosyal örgütlenmesine
dair önemli bir bilgiyi güçlendirmektedir:
“Dedenin kendisinin yedi parça köyü varmış. Bu köyler
Sele Ocağına bağlı, ayine kendisi riyaset ediyor. Bir zaman bunlardan hak alırmış.
Bir hak da Çelebi Efendimiz için alınırmış, fakat şimdi birkaç senedir ne ayin
yapıyor ne de hak alıyormuş. Onun için kendisi bahçede bu ihtiyar haliyle
çalışıyormuş.”
-Biz de kaç göç yoktur. Bir insanın iyiliği, kadınlarla beraber bulunup da
kalbini bozmamasıyla belli olur. Kadına temas etmeli, fakat marifet kalbini
bozmamalıdır. Kalbini bozdun mu suçlu oldun. Onun cezası var. Bu gibi cezaları
Dede kendisi verir. Ancak kabahat büyük olursa, mesela birisi karısını boşarsa,
bunun cezasını daha büyük dede, Karkın dedesi verir. O lüzum görürse Çelebi”ye
kadar gönderir. Çelebi ondan ceza parası alır ve kusurunu affeder. Bizim
yolumuzda kadını terk etmek yoktur. İki kadın almak vardır, ama onu da yapmayız.
Karısını terk eden veya ona hıyanet eden kişiler ceza olarak meydana alınmazlar”
dedi.” (Yörükan: 1998, 79-80) burada dikkat edilmesi gereken nokta hukuki bir
anlaşmazlıkta bir üst ocağın yetkili olmasıdır. Yusuf Ziya Yörükan’ın burada
zikretmediği bir başka nokta ise, gerek görülürse çok büyük suç işlemiş bir kişi
hırsızlık, cinayet ve benzeri ıslah edilmek için Erzincan’a Hıdır Abdal Ocağı’na
gönderilirdi. Buradan da anlaşılacağı gibi, Kargın Ocağı, Kargın Boyunun bütününü
içine alan ve Anadolu’nun bir çok yöresinde yaşayan bir Türkmen Oymağının
sosyal örgütlenmesidir.
Dergimizde yayınlayacağımız ve bugüne kadar bilinenleri
toptan değiştirecek bir başka bilgi de Yörükan”ın değerlendirmelerini güçlendirmektedir.
Bu fütüvvetnamenin tarihimiz açısından önemi şimdiye kadar Ahilerle Anadolu
Aleviliği arasındaki ilişkinin yalnızca Hacı Bektaş Veli ile Ahi Evran ilişkisine
bağlı kalmasıydı. Oysa elimizdeki belge bir Debbağ Fütüvvetnamesi olarak Ahi
Evran”a kadar ulaşmakta ve Kargın Ocaklı Boyuna verilmiş bulunmaktadır. Tarihi
miladi 1363 ( 14 Şaban 775) olan belgenin bir başka ilginç yönü de fütüvvetname”nin
altında iki hanımında imzasının şahit sıfatıyla bulunmasıdır.
Bu bilgiler ışığında bir değerlendirme yaparsak görülecektir
ki, güney Türkistan ve Horasan üzerinden Anadolu’ya gelen bütün Türkmen boylarında
olduğu gibi, Dede Karkın Ocağı, Ahmet Yesevî tarikatının mensubu veya en azından
etkisindedir. Bu düşüncemizi güçlendirecek iki bilgiyi burada bulacaksınız.
Bunlardan birincisi, Kars, Ardahan illerinde Kargın köylerinin bulunması ve
Kargın Ocağına bağlı olduklarının anlaşılmasıdır. İkincisi ise, Hacı Bektaş
Veli ile bağlantılarının Araştırma Merkezimizin yayınladığı derginin 8. ve 19.
sayılarında Garip Musa Sultan’ın Hacı Bektaş Veli ve Hasan Dedeyle bağlantılı
olduğu görülmektedir. Aynı zamanda Ali Abbas Ocağına ait belgeler de incelendiği
zaman, Harput’tan gelen ve dilinden da anlaşılacağı gibi çok eski bir belge
olan bu belgelerde de bilgi teyid edilmektedir. (Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi sayı:19)
Ne var ki, yine bu sayımızda yayınlayacağımız 19.
yüzyılda Hacı Bektaş Çelebilerinin verdiği bir icazetname ile Dede Karkın Ocağı
doğrudan Hacı Bektaş Çelebisi’ne bağlanmıştır. Bunun hangi zorunluluktan veya
bilgi eksikliğinden kaynaklandığı ayrı bir yazı konusudur. Ancak Çelebilerin
19. yüzyıldan sonra bu tarz icazetleri bir çok ocağa verdikleri bilinmektedir.
Böyle bir yola gidilmesinin sebeplerinden birinin, Anadolu’da yol güvenliği,
ulaşım serbestisinin 16. yüzyıldan sonra ortadan kalkması, oymak ve obaların
birbirlerine gidip gelmelerinin imkansızlaşması yanında, II. Mahmut’un
Anadolu’da bütün toplulukları bir disiplin altına almak ve Hacı Bektaş Çelebilerine
bağlamak isteğinden kaynaklanmış olmalıdır.
Elimizdeki belgelerin eskiliği ve tarihsel
orijinalitesi bu ocağın Anadolu’daki Selçuklu ve Osmanlı sosyal örgütlenmesinde
taşıdığı fonksiyonu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Tahrir
defterlerinde ve bazı vesikalarda Kargın Boyunun Dulkadirli ulusuna bağlı olduğu
görülse de Osmanlı devleti döneminde Osmanlı Devletine muhalif bir beylik olan
Dulkadirlilerle birlikte hareket etmedikleri ve padişahlar tarafından sürekli
korundukları anlaşılmaktadır. Bu Osmanlı tarihçilerinin
hazırladıkları
tarih kitaplarında Oğuz Boyları arasında sayılmaları da diğer Türkmen oymaklarında
ayrı değerlendirilmelerine sebep olarak gösterilebilir.
Sunuşumuzun başında da söylediğimiz gibi ocakların,
Anadolu coğrafyasındaki dağılışlarını ve birbirlerine bağlantılarını bilmeden
yapılan yorumların çok hatalı sonuçları doğurduğu unutulmamalıdır. Kargın
Boyu’nun Türkiye ve yurt dışındaki dağılımlarını hem ekteki haritada hem de aşağıda
alfabetik olarak bulabilirsiniz:
ADANA
Merkez: Karkın
Kozan: Karkın Mezrası
Seyhan: Merkez Karkın Köyü, Karahan Köyü, Kuyumcu
Köyü
Tufanbeyli: Merkez Kargın Yaylası
ADIYAMAN
Merkez: Karkıne Köyü
Kahta: Karkın
Besni: Merkez Kargın Köyü
AFYON
Sandıklı: Karkın Köyü
AĞRI
Merkez Karkın Köyü
ANKARA
Merkez Karkın Kaleiçi
Çubuk: Merkez Karkın, Sele(Kuzukıran), Düdük
Kalecik: Merkez Karkın
Ayaş: Karkın Çiftliği
Sincan: Merkez
Yeni kayı Kargın
Gölbaşı: Yavrucak
Bâlâ: Tul Köyü
ANTALYA
Merkez Kargın
Manavgat: Beşkonak, Karkınlar, Değirmenözü
Korkuteli: Merkez Karkın
ARDAHAN
Merkez Karkın Köyü
Merkez Karaurgan
AYDIN
Merkez Çepni
BALIKESİR
Merkez Kargın
Bigadiç: Merkez Kargın Köyü, Binboğa, Çepni
Edremit: Çepni
Burhaniye,: Çepni
BURDUR:
Bucak: Kargın Köyü
ÇANKIRI
Merkez Tekesalan Köyü
Korgun İlçesi
Şabanözü: Karkın
ÇORUM
Merkez: Gemili, Seyfe
Mecitözü: Merkez Kargın
Alaca(Hüseyin Abad): Büyük Camili, Camili Kışlak
İskilip: Merkez Dereseki Köyü, Kargın Mezrası,
Kavak Köyü, Kargın Mezrası, Dere Kargın
DİYARBAKIR
Merkez: Sarulu, Kadıköy
Bismil: Büyükkadıkendi
Çermik: Merkez Korkin Köyü
ELAZIĞ
Maden: Merkez Kargın Köyü
ERZİNCAN
Merkez Kargın
Çayırlı: Merkez Kargın
Tercan: Merkez Kargın (Altunkent), Yollarüstü,
Ahmet Ağa Mezrası, Karacaören, Kızılca Köyü
ESKİŞEHİR
Merkez Kargın
Sivrihisar: Merkez Kargın
Alpuğ: Karacaviran
GAZİANTEP
Merkez: Rumkale, Çepni, Sarılar, Milelis, Köseler,
Dipçepni, Karalar, İlyaslı, İğnehocalı, Nusratlı, Yalınayaklı, Anaklı, Zeynile,
Kilis: Kazıklı
Nizip: Haral, Akçaköy, Bostancık
GİRESUN:
Piraziz Merkez: Kargın
Bulancak: Merkez Kargın, Nefsi Pir aziz.
HAKKARİ:
Şemdinli: Merkez Korgan Köyü
HALEP
Merkez Karkın , Aşağıkılınçlu Köyü
HATAY
Merkez Kargın
IĞDIR
Merkez Kargın
ISPARTA
Gelendost: Afşar Köyü, Karkın Mezrası, Karkın Köyü
Şarkikaraağaç: Merkez Karkın
İÇEL
Merkez: Kargın Pınarı
Yenice:Merkez Karkın Köyü
Tarsus: Bağlarbaşı Köyü, Yüksek Köyü
Demirci: Merkez Kargınlar
İZMİR
Çepni Köyleri
KAHRAMANMARAŞ
Merkez: Kargın Mezrası
Pazarcık: Karkın
Elbistan: Karkın
KARABÜK:
Eskipazar: Merkez Boncuklar Köyü,
KARS
Merkez Karkın
KASTAMONU
Merkez Akkaya, Kızıl Kilise, Kargın
Tosya: Merkez Kargın, Gökçeöz, Kargınyazı Mezrası
KIRIKKALE
Keskin: Merkez Kargın
Delice: Merkez Karkın Köyü
KIRŞEHİR
Kaman: Kargın Meşe, Kargın Selimağa, Kargın Kısıközü,
Kötüköy, Yenice Kargın
Mucur: Merkez Karkın
KOCAELİ
Kandıra: Merkez Kargın Köyü
KONYA
Çumra: Merkez
Kargın Köyü
Beyşehir: Merkez Göcü Köyü, Kargın Kaymazı Mezrası
KÜTAHYA:
Tavşanlı:Merkez Kargıllı
MALATYA
Yazıhan Dede Kargın
Tahir Dede Kargın, Akpınar Kargın
Pötürge: Merkez Abas Köyü
Akçadağ: Bimera, Örüçgi, Yağmurlu,
Darende: Bicir
Fethiye, Merkez Dede Kargın
MANİSA
Turgutlu: Ahmetli, Kargın Köyü
Demirci: Kargınışıklar Köyü, Kargınlar
MARAŞ
Elbistan: Merkez Kargın Köyü
Göksün Merkez Kargın Mezrası
MARDİN
Kızıltepe: Dede Kargın
Gercüş: Koçak Köyü, Kerkin Mezrası
MUĞLA
Dalaman: Merkez Karkın
Köyceğiz: Kargın,
Kapı Karkın, Kargın Kürü
NİĞDE
Aksaray:Merkez Kargın Köyü
Taşpınar: Merkez Çardak Köyü, Karkın Mezrası
NEVŞEHİR
Hacıbektaş: Ayhan Köyü
SİVAS
Merkez: Bicir, Cevizli, Kilise, Yellice
Kangal: Mamaç, Davulbaz, Alacahan Köyü, Kalkım
Mezrası
Yıldızeli: Çırçır, Kargın Karacaviran Köy
Koyulhisar: Merkez Karkın Köyü, Kargınlı Köy
Suşehri: Merkez Sökün Köyü, Kargın Çiftliği
Doğanşar: Merkez Karkın
Divriğ: Merkez Anzahor Köyü
ŞANLIURFA
Merkez: Karkın, Sırın, Kısas Köyü
Suruç:Elif, Akviran köyleri
Hilvan: Merkez Korgun Köyü
TOKAT
Merkez Develi Karkın
Erbaa: Kozlu Köyü, Korkin Köyü
Çamlıbel: Kargıncık
Artova: Kıbrıscık,
Karkın, Kızılca, Deveci Karkın, Bebek Dere,
TRABZON:
Araklı: Merkez Kuzguncuk Kargın
TUNCELİ:
Merkez: Gazi Suyu Köyü, Korgun Mezrası, Geyiksuyu
Köyü, Korgun Mezrası
Pülümür: Kuzulca Köyü
ORDU
Korgan
Gülyalı: Merkez Turna Suyu Köyü, Kargın Mezrası.
OSMANİYE
Düziçi: Kargın Köyü
DİĞER ÜLKELER:
Azerbaycan:
Yevlah Kür Nehri, Aşağı ve Yukarı Karkın
Nahcivan: Semir Garğun
VESİKA 21
Yuvarlak mühür:
Elhamdülillahillezi halaka mine’l-mai beşeran
fe-cealehu neseben ve sihra
Dış:
Nasrun minellahi ve fethun garib ve beşşiri’l-mü’minin
Yâ Muhammed Ebu Bekir Ömer Osman Yâ Ali Ya Hasan Ya Hüseyin
En Dış:
Bismillahirrahmanirrahim
inna fetahna leke fethan mübina. Liyağfira lekellahü ma tekaddeme min zenbike
ve ma teahhare ve yütimme nimetehu aleyke ve yehdiyeke sıratan müstakima ve
yensurakallahü nasran aziza. Hüvellezi enzele’s-sekinete fi kulubi’l-mü’minine
Yâ Allah.
Asıl Metin:
Bismillahirrahmanirrahim Allahü veliyyü’t-tevfik:.
ve hâdi-i ila sebili’t-tahkik:. Elhamdülillahillezi la yekşifü kisveti’ş-şedaidi
illa hû :. vela yesifu zulmete’l-mekayidi illa Hu :. Vela yünevvilü
li-yenile’l-fevaidi illa hu :. Vela ted’û maallahi ilahen ahar la ilahe :. illa
hû :. Ma melazü’l-mü’mine fi’d-dareyni illa hu :.. ve ma meazzü’l-müttekine
fi’l-kevneyni illa hu :. Ve ma muradü’l-muhlisine fi’l-haleyni illa hu :. ve ma
ümiru illa liya’budu ilahen vahiden illa hu :. la yûced li-ahadin
mine’l-mahlukati illa hu :. (satır arasında: ve la yekunu li- ahadin
mine’l-mukevvenati illa hu :. ve la bâdiü’l-ahadi mine’l-mahlukatı illa hu :.)
zalikümullahü rabbukum haliku külle şey’in la ilahe illa hu :. la sâtıre lil-uyûbi
illa hu :. ve indehu mefatihü’l-gaybi la ya’lemuha illa hu :. la naile
li’d-devleti illa hu :.. ve la kabile’t-tevbeti illa hu :. ve la gafira lil-lühbeti
illa hu :. gâfira’z-zenbi ve kabile’t-tevbeti illa hu :. zi’t-tavli la ilahe
illa hu :. ve eşhedü en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh :. Ve eşhedü
enne Muhammeden abduhu ve resuluhu ze’l-livai’l-ma’kud :. ve’l-havzi’l-mevdud
:. sallallahü aleyhi ve ala alihi ve eshabihi’r-rukui’s-sucud :. Salaten
daimeten bakiyeten ila yevmi’l-vedud :. Ve radiyallahü anh Ebi Bekri’s-Sıddik
:. Et-Takiyyü ve an Ömere’l-Faruke’n-naki ve an Osmani zi’n-nureyni’z-zeki ve
an Aliyyi’l-Murtaza el-vefiyyi’s-sahi ve
ani’l-imameyni’l-imameyni’l-hummameyni’l-fazileyni’ş-şemseyni’l-kamereynil
emcedeyni’l-mükerremeyn ve huma li-nebiyyina bi- menzileti’s-semî ve’l-ayneyni
el- Hasan ve’l-Hüseyn ve an ammeyetihi’l-muazzemeyni’l-mükerremeyn hayri’n-nas
el- Hamza ve’l-Abbas ve ani’l-muhacirin ve’l-ensar ve’t-tabiiyn vel ahyar ila
yevmi’l-haşr ve’l-karar rıdvanullahü aleyhim ecmaiyn :. Fe inne haze’l-kitab :.
Nâtıkun min fehaviyi’l-kitab :. El-hâvi lem ma yekşifü’l-âmilü’l-fazılü’l- kâmilü’ş
-şeyh Muhammed bin Şeyh Hasan el-Karkınî ve hüve min nisbeti’s-Seyyidi’ş-Şerifi’l-mulakkab
bi’l-Karkınî kad sebete indi ve sahihun ledeyye’l-vasılin ila Hazret-i Sultan
Taci’l-arifin Seyyid Ebu’l-Vefa kaddesallahü ruhahul-aziz ve min istihkaki
nefadu emrihi mine’l-fakrı ve’l-makası ve’t-tevvabeti ve miyani’l-besteti
ve’l-icazeti ve’s-seccadeti ve’l-alemi ve’l-kandili ve’z-zenbili ve’d-dusturi
ve hüve tarikü’l-fakri bi delili ma ruviye an resulillallahi sallahu aleyhi
vesellem ennehu kale “el-fakru fahri ve bihi eftehiru ala sairi’l-enbiya ve’l-mürselin.”
Ve kale’n-nebiyyü sallallahü aleyhi ve sellem “et-Taibü mine’z-zenbi kemen la
zenbe leh.” Fa’lem eyyühe’t-talib li-turuki suluki erbabi’l-irfan ve’s-saliku
li-suluk ma’rifeti ashabı’l-keşfi ve’l-ihsan. Eyyedekellahü teala
bi-envari’t-tevfik ve sekake min zulali’r-rahiki’t-tahkik inne’ş-Şeyhe’z-Zahide’l-Âbide’l-Fazıle’l-Kamile’ş-Şeyh
Muhammed el-Karkınî kaddesellahü ruhehu’l-aziz vasale lehu ma iddea fi erkanı’l-fakri
cemiiha minel ibtidai ile’l-intihai ve hüve’ş-Şeyhu’ş-şuyuh ve’t-tecridu
ve’t-tefridü ve emirü’l-müvellihin el- azlü ve’n-nasbu vel ahzu ve’l-ataü ala
cemii’l-hülefai ve’l-fukera ve’l-müridin li-Seyyid Ebu’l-Vefa tacü’l-arifin
kaddesallahü ruhahu’l-aziz kad tevellahu ala mansıbı hilafetihi en
tecriye’l-mikraza ala şuuri’t-taibine ve ye’huzel ahde ve yelbise’l-hırkate’l-vefa
fiyye ve yeşüdde evsatahüm fi sebilillahi teala bi dusturi’ş-şeyhi’s-salihi’l-abidi’z-zahidi’l-fazılı’l-kamili’l-alimi’l-
amil ebu’l-fukarai ve’l-mesakin seyyidi’s-saadat ve madeni’l-cudi ve’s-saadat
Seyyid Muhammed bin Seyyid eş-Şerif Seyyid İbrahim ve kad vasale ila
Hazreti’s-Seyyidi’ş-Şerif seyyidi vaktihi ve ferid-i zamanihi seyyid Ahmed el
mulakkab bi’s-Seyyidi’l-Haşim kaddesellahü sırrahu’l-aziz ve vasale lehu
erkane’l-fakri cemiaha min Seyyid Cemaleddin Yusuf ve vasale lehu min Seyyid Şerefeddin
İshak ve vasale lehu min Seyyid Nizameddin Veys ve vasale lehu min Seyyid Şerafeddin
Hüseyn ve vasale lehu min Seyyid Minaeddin Abbas ve vasale lehu min Seyyid
Nureddin Osman ve vasale lehu min Seyyid Salih ve vasale lehu min Seyyid Hamis
ve vasale lehu min Seyyid ammihi Seyyid Ebu’l-Vefa tacü’l-arifin kaddesallahü
ruhahu’l-aziz ve vasale lehu erkanü’l-fakrü cemian min Şeyh Muhammed Şenbekî ve
vasale lehu min Ebi Bekri’l-Herevî ve vasale lehu min Şeyh Muhammed en-Nehrevanî
ve vasale lehu min Şeyh Abdullah et-Teskeri ve vasale lehu min Şeyh Hasan
es-Sabri ve vasala lehu min ebi’l-Haseneyn Aliyyü’l-Murtaza el-vefiyyü’s-sahi
kerremallahü vechehü ve vasale lehu mine’n-nebiyyi’l-Haşimiyyi’l-Kureyşî ala
sahibiha efdalü’s-salavat ve’t-teslim ve vasale lehu min ehihi Cebrail
aleyhisselam ve vasale lehu min İsrafil aleyhisselam ve vasale lehu min Mikail
aleyhisselam ve vasale lehu mine’l-levhi’l-mahfuz ve hüve mektubun ale’l-
levhi’l-mahfuz bi-iznillahi azze ve celle celalühü ve azüme şanuhu ve sallallahü
ala seyyidina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellim ve hasbünellahü ve
ni’mel vekil Yâ Allah Yâ Rahman Yâ Rahim Yâ Kerim Temmet Haza zikrü nesebi
taci’l-arifin Sultan Ebu’l-Vefa kaddesellahü sırrahu’l-aziz.
Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed İmam
Muhammedü’l- Mehdi b. İmam Hasanü’l-Askeri b. İmam Naki b. İmam Taki b. İmam
Musa Rıza b. İmam Musa Kazım b. İmam Caferi Sadık b. Muhammed Bakır b. İmam
Zeynelabidin b. İmam Hüseyn b. İmam İmam Ali b. Ebi Talib kerremallahü vechehu.
Temmet.
Eyyühe’n-nâs
rahimekumullahü iğtenimû eyyühe’l-ihvan mecalise ulemai’z-zaman ve inneha
ravzatün min riyazi’l-cinan ve merzati’r-rahman ve menzili’l-ıkran kema
kale’n-nebiyyü’l-Mustafa : “el-Cülusu maa’l-ulemai cunnetün mine’n-nîrân” ve
kale’n-nebiyyü aleyhisselam : “innellahe teala lem yahluk türbeten fi’l-arzi
efdalü min meclisi’l-ulemai” ve kale’n nebiyyü aleyhisselam : “Hel edüllüküm
ala eşrafi ehli’l-cenneti kâlû bela Ya Resulallah . Kalehüm ulemaü ümmetî
ke-enbiyai Beni İsrail” ve kale’n nebiyyü aleyhisselam : “azzimu’l-ulemae fe
inneküm tehtacune ileyhim fi’d-dünya ve’l-ahire li-ennehüm ekremü mevcudin ve
azamu mefkudin şanühümü’t-teslimü ve’r-rıza tarikühüm sebilü’l-Mustafa, el-ilmü
libasühüm vallahü enisühüm hüm kavmü’n lâ teşka celisuhum leyse fevka
derecatihim illa derecete’n- nübüvveti fe tubî fe tubî li ulemai’d-din ellezine
amilu bima alimu temmet.
Ve kad vaka’al-firagu min tenmiki
hazihi’l-icazeti’l-mübareketi ala yedi ed’afi ibadillahi ve ahvecehüm
harrara’l-fakir İsa b. Hamza fi tarih ahiri şehri Cemaziyel ula min şuhuri
sene isna ve hamsin ve tisamie temmet.
İlam-ı Şerif oldur kim Dede Kargın oğlu Ali Dede
nam kimesne Hazreti kendu canibinden halife nasb idüb hüsn-i rızasıyla Bayram
Dede b. Hasan Dedeyi Halife dikti kim biz hazır olmadığımız yirde ana irişen
bize irişmişdür. Anun elin ziyaret iden bizüm elimüz ziyaret itmişdür. Ana
degen kurban, çerağ bize değmişdür. Tahkik şöyle bileler. Şahidü ala haza
İsa Fakı b. Hamza Hüseyin Fakı b. Ali
Numan Dede
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(İcazetname)
İç Kısım
İnsanı sudan yaratan ve onu dişi ve erkek kılan
Allah’a şükürler olsun.
Orta Kısım
Yardım Allah’tandır ve zafer yakındır ve sen mü’minleri
müjdele Ey Muhammed Ey Ebu Bekir Ömer Osman Ey Ali
Dış Kısım
Muhakkak ki biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır.
Ta ki Allah senin için günahından, geçmiş ve sonraya kalmış olanı bağışlasın ve
senin üzerine nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola iletsin ve Allah sana
pek izzetli bir yardım ile yardımda bulunsun. O, öyle bir yaratıcıdır ki mü’minlerin
kalbine sukuneti indirdi. Yâ Allah.
Asıl Metin
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla (Başlarım)
Başarı Allah’tandır ve O hakikat yoluna ulaştırandır.
Zorlukların ve felaketlerin perdesini kendisinden başkasının açamadığı, hile ve
desiselerin karanlığını kendisinden başkasının bilemediği, faydaların
kendisinden başkası tarafından verilmediği, kendisinden başka bir ilaha “ilah
yoktur” diye dua edilmeyen, her iki âlemde, mü’minler için kendisinden başka sığınacak
biri olmayan, müttakiler yani her iki dünyada da Allah’tan hakkıyla korkanlar için
kendisinden başka dayanacak ve sığınacak bir yerin olmadığı, her iki halde de
(dünyada ve ahiret hayatında) gerçek ve samimi inananlar için ondan başka
istenecek ve ulaşılması arzulanacak birinin olmadığı, tek bir ilah olan, O’ndan
başkasına
ibadet edilmeyecek olan, yaratılmışların yegane yaratıcısı, onun izni olmadan
hiçbir yaratılmışın öncesi ve sonrası olmadığı Allah’a sonsuz şükürler olsun. İşte
bu sizin yaratıcınız: herşeyi yaratan ve kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.
Ondan başka ayıpları örten yoktur, kendisinden başka kimsenin bilmediği
bilinmeyenlerin anahtarı ondadır, ondan başka yücelik ve şeref verecek kimse yoktur.
Ondan başka tövbeleri kabul edecek kimse yoktur. Suçları ondan başka bağışlayan,
günahları ondan başka affeden ve tövbeyi ondan başka kabul eden de yoktur. O,
kendisinden başka ilah olmayan, güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Şehadet
ederim ki, ondan başka Tanrı yoktur ve O, tek ve ortaksızdır. Yine şehadet
ederim ki, vadedilen altında toplanılacak sancağın ve o tatlı havuzun sahibi
olan Muhammed (A.S.)’da onun kulu ve peygamberidir. Allah’ın ebedi ve kıyamet gününe
kadar daimi olan selamı, ona, onun ruku ve secde halinde daim olan ailesine ve
arkadaşlarına olsun. Allah, dosdoğru ve Allah’tan hakkıyla korkan Ebu
Bekir’den, iyiyi kötüden ayırmasını bilen temiz insan Ömer’den, iki nur sahibi
temiz insan Osman’dan, vefalı ve seçilmiş olan cömert Ali’den, iki faziletli, şerefli,
seçkin imam’dan –peygamberimiz için iki göz ve iki kulak kadar değerli olan-
Hasan ve Hüseyin’den, peygamberin amcaları, insanların en hayırlıları ve
iyilerinden olan Hamza ve Abbas’tan, Muhacirler’den, Ensar’dan, onlara
uyanlardan kıyamet gününe kadar, bütün hepsinden razı olsun. Şüphesiz bu belge,
faziletli, ilmiyle amel eden, olgun insan Şeyh Hasan oğlu Şeyh Muhammed Karkınî
-ki Karkınî diye lakablanan Numan’dan dolayı bu ismi almıştır- nin ortaya çıkardığı
şeyleri içine alan belgenin manalarını içermektedir. Benim ve Ariflerin Sultanı
Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- Hazretlerine ulaşanların yanında
olması gereken yol, fakirlik yoludur ki, bunun delili peygamberin şu hadis-i şerifidir:
“Fakirlik, benim onurumdur. Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm.” Yine
peygamber efendimiz buyurdu ki, “Günahından bir daha işlememek üzere tövbe eden
onu hiç işlememiş gibidir.”
Ey irfan yoluna girmek isteyen, ey marifet
yolunun yolcusu, ey ihsan sahibi kişi, Allah seni başarının nurlarıyla
desteklesin ve gerçeklik içkisinin en temizinden sana versin. Zahid, ibadet
ehli, faziletli Şeyh Muhammed Karkınî –Allah aziz ruhunu kutsasın- ki ona başlangıçtan
sonsuza kadar dualar olsun. O, şeyhlerin şeyhi, Allah aşkından coşanların başıdır.
O, ariflerin tacı olan seyyid Ebu’l-Vefa’nın müritlerine, halifelerine ve tüm
fakirlik elbisesini giyip bu yola başkoyanlara görev vermek, onları görevden
almak, onlara bağışda bulunmak ve onlardan yardım almak yetkisine sahiptir. O,
tövbe edenlerin tövbesini almak, onlardan söz almak, vefa hırkası giydirmek,
onlara, temiz insan, ibadet ve taat ehli olan, faziletli, olgun, fakir ve
miskinlerin babası, efendilerin efendisi, cömertlik ve mutluluk madeni Seyyid İbrahim’in
oğlu Seyyid Muhammed’in emriyle Allah yolunda kuşak bağlamak için halifelik görevini
üstlenmiştir. Ona bu görev, vaktinin en üstün ve en seçkin kişisi Seyyid Haşim
diye lakablanan Seyyid Ahmed’ten, bu fakirlik erkanı ona da Seyyid Cemaleddin
Yusuf’tan, ona da Seyyid Şerafettin İshak’tan, ona da Seyyid Nizamettin
Veys’ten, ona da Seyyid Şerafettin Hüseyin’den, ona da Seyyid Minaettin
Abbas’tan, ona da Seyyid Nurettin Osman’dan, ona da Seyyid Salih’ten, ona da
Seyyid Hamis’ten, ona da amcası Seyyid Tacü’l-Arifin Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını
yüceltsin- ‘dan, ona da bu erkan Şeyh Muhammed Şenbekî’den, Ona da Ebu Bekr el-
Herevî’den, ona da Şeyh Muhammed en-Nihrevani’den, ona da Şeyh Abdullah
et-Teskerî’den, ona da Şeyh Hasan el-Basrî’den, ona da iki Hasan’ın babası
vefekar, cömert, seçilmiş olan Ali-Allah onu şereflendirsin-’den ona da selamın
ve duanın en iyisine layık olan Kureş kabilesinden olan ve Haşimi kolundan
gelen peygamber efendimizden, ona da kardeşi Cebrail aleyhisselamdan, ona da İsrafil
aleyhisselamdam, ona da Mikail aleyhisselamdan, ona da levh-i mahfuz denilen
Allah’tan başka kimsenin bilmediği o levhadan devredilmiştir. Bunlar levh-i
mahfuzda Allah’ın izniyle önceden yazılmıştır. Selam ve duanın en güzeli
peygamber efendimize ve onun şerefli ailesine ve arkadaşlarına olsun. Allah bize
yeter o ne güzel bir vekildir. Ya Allah, ya Rahman(esirgeyen), ya Rahim(bağışlayan),
ya Kerim(cömert). Bu bölüm tamam oldu.
Bu kısım ariflerin sultanı Ebu’l-Vefa –Allah aziz
sırrını kutsasın-‘nın mübarek soylarının sıralandığı bölümdür:
(baştan sona doğru)
Ebu Talib oğlu İmam Ali – Allah onu şereflendirsin-
imam ali oğlu imam Hüseyin, onun oğlu imam Zeynelabidin, onun oğlu imam
Muhammed Bakır, onun oğlu imam Cafer Sadık, onun oğlu imam Musa Kazım, onun oğlu
imam Musa Rıza, onun oğlu İmam Taki, onun oğlu imam Naki, onun oğlu Hasan Askerî,
onun oğlu İmam Muhammed Mehdi, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu
Muhammed, onun oğlu Muhammed.
Bu bölüm bitti
Ey insanlar! -Allah size rahmet etsin- Sizler
zamanınızın alimlerinin meclislerinden yararlanın onlardan ayrı durmayın.Çünkü
onlar, Cennet bahçelerinden bir bahçe, Allah’ın rızasının kazanıldığı
mekanlardan bir mekan, Allah’a yakın olanların bulunduğu bir yerdir. Bu konuda
peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bilginlerle oturmak, onların sohbetinde
bulunmak ateşten koruyan bir kalkandır.” Yine Allah’ın peygamberi buyurur ki:
“Allah yeryüzünde bilginlerin toplantısından daha faziletli bir yer yaratmamıştır.”
Yine peygamber efendimiz buyurdu ki: “Size cennet ehlinin en şereflilerinin
kimler olduğunu haber vereyim mi? Orada bulunanlar dediler ki: “Evet, söyle, ey
Allah’ın peygamberi”. Peygamber dedi ki: “Onlar Ümmetimin bilginleridir.
Onlar tıpkı İsrail
oğullarının peygamberleri gibidirler.” Allah resulu yine buyurdu ki:
“Bilginlere hürmet ediniz. Sizin dünyada ve ahirette onlara ihtiyacınız var. Çünkü
onlar, varolanların en şereflisi ve azizidir, onların şerefi, teslim olmalarından
ve kendilerinden razı olunduğundandır, onların yolu Mustafa aleyhisselamın
yoludur, ilim elbiseleridir, ve Allah onların dostudur. Onlar isyan etmeyen ve
Allah’a karşı kötü iş işlemeyen bir topluluktur. Onlarla oturup kalkmak
peygamberlikten sonra derecelerin en yükseğidir. Öyleyse ilmiyle amel eden
bilginleri mukaddes kabul edin ve onlara saygıda kusur etmeyin.
Bu icazet insanların en zayıfı ve Allah’a en
muhtac olanı olan Hamr oğlu İsa tarafından, 952/1545 yılının Cemaziü’l-Ûla ayında
yazılmıştır.
İcazetin sonuda bir de i’lam (mahkeme kararı)
vardır;
Bu bildirinin yazılış sebebi şudur:
Bu bildirye göre Dede Karkın oğlu Ali Dede isimli
yüce kişi kendine Bayram Dedeyi kendi rızasıyla halife tayin edip, dedi ki ;
“bizim bulunmadığımız yerde bu halifeme gelen kişi bize gelmiş gibidir, onun
elini tutan bizim elimiz tutmuştur, ona getirilen kurban ve çerağ bize gelmiş gibidir.
Bu gerçek böyle bilinsin.”
Şahit
Hamza oğlu İsa Fakı
Şahit
Ali oğlu Hüseyin Fakı
Şahit
Numan Dede
VESİKA 23
Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi rabbil alemin vesselavatü ala
nebiyyina Muhammedin ve alihi ecmain (yırtık)
indehu mefatihü’l-gaybi.( la ya’lemuha) illa hu:.
ğafera’z-zenbi ve kabile’t-tevbeti illa hu:. (zi’t-tavli la ilahe illa hu:. ve
eşhedü en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh:. Ve eşhedü enne Muhammeden
abduhu ve resuluhu) ze’l-livai’l-ma’kud ve’l-cüzi’l-l-mevdud sallallahü aleyhi
ve ala alihi ve ve kalellahü teala külli ..ve kalennebiyyü rukui’s-sucud:.
Salaten da(imen) bakiyeten ila yevmi’l-vedud:. Ve radiyallahü anh Ebi Bekri’s-Sıddik:.
Et-Takiyyü ve an Ömere’l-Faruke’n-naki ve an Osmani zi’n-nureyni’z-(zeki) ve an
Aliyyi’l-murtaza el-vefiyyi’s-sahi ve
ani’l-imameyni’l-(imameyni’l-hummameyni’l)-fazileyni’ş-şemseyni’l-kamereyni’l-ebedeyni’l-mükerremeyn
ve huma li-nebiyyina bi- menzileti’s-semî ve’l-ayneyni’l-Hasani ve’l-Hüseyn ve
an ammeteyni’l-muazzemeyni’l-mükerremeyni hayri’n-nas el- Hamzete ve’l-Abbas ve
ani’l-muhacirin ve’l-ensar ve’t-tabiiyne ve’l- ahyar ila yevmi’l-haşr
ve’l-karar rıdvanullahü aleyhim ecmaiyn:.
Fe inne haze’l-kitab:. Natıkun min
fehaviyi’l-kitab:. (El-haviyü) li ma yekşifü’l-âmilü’l-fazılü’ş-şeyh Muhammed
bin Şeyh Hasan el-Karkınî ve hüve min nisbeti nesebihi es-seyyidi’ş-şerif
ismuhu Numan el- mulakkab bi’l-Karkınî kad sebete indi ve sahihi lede’l-vasılin
ila Hazret-i Sultan Tacü’l-Arifun Seyyid Ebu’l-Vefa kaddesellahü ruhal-aziz min
istihkaki nefadu emrihi mine’l-fakri ve’l-makası ve’t-tevvabete ve
miyani’l-huzema ve’l-hırkati ve miyanü’l-besteti ve’l-icazeti ve’s-seccadeti
ve’l-alemi ve’l-kandil ve’z-zenbili ve’d-dusturi ve hüve tarikü’l-fakr
maa’d-delili ruviye enne resullallahi sallahü aleyhi vesellem ennehu kale:
el-fakru fahri ve bihi iftihari ala sairi’l-enbiya ve’l-mürselin. Ve
kale’n-nebiyyü sallallahü aleyhi ve sellem: et-taibü mine’z-zenbi kemen la
zenbe leh. Fe’lam eyyühe’t-talibü’li-turuki’s-suliki ve erbabi’l-irfan
ve’s-salike’s-suluk ma’rifeti ashabı’l-keşf ve’l-ihsan. Eyyedekellahü teala
bi-envarü’t-tevfik ve sekake min zülali’r-rahiki’t-tahkik inne’ş-şeyhe’z-zahide’l-abide’l
fazıle’l-kamile’ş-şeyh Muhammed el-Karkınî kaddesellahü ruhehu’l-aziz vasale
lehu cemiu ma dea fi erkanı’l-fakri cemiaha min’el enbiyai ile’l-intiha ve hüve’ş-Şeyhü’ş-şuyuh
ve’t-tecridi ve’t-tefrîd ve emirü’l-müvellihin el- azle ve’n-nasbi ve’l ahzü
ve’l-ata ala cemiü’l-hülefa ve’l-fukera ve’l-müridiyn li-seyyidi ebi’l-vefa tacü’l-arifin
kaddesallahü ruhahe’l-aziz kad tevellahu ala mansıbı hilafetihi en yücriye’l-mikraz
ala şuuri’t-tâibin ve en ahaze’l-ahde ve yelbese’l-hırkate’l-vüfaviyete ve yeşüddü
evsetehüm fi sebilillahi teala bi’d-dusturi’ş-şeyh’is-salihi’l-abide’z-zahidi’-fazılı’l-kamili’il-alim-amil
ebi’l-fukarai ve’l mesakiyn seyyidü’s-saadat ve madeni’l-cudi ve’s-seadat
seyyid Muhammed bin seyyid eş-Şerif seyyid İbrahim ve kad vasala ila
hazreti’s-seyyidi’ş-şerif seyyidi vaktihi ve feridi zamanihi seyyid Ahmed
mulakkeb bi’s-seyyidi’l-Haşim kaddesellahü sırra’l-aziz ve vasala lehu erkanü’l-fakri
cemiaha min seyyid Cemaleddin Yusuf ve vasala
lehu min
seyyid Şerefaddin İshak ve vasala lehu min seyyid Nizameddin Veys ve vasala
lehu min seyyid Şerafeddin Hüseyn ve vasala lehu min seyyid Minaeddin Abbas ve
vasala lehu min seyyid Nureddin Osman ve vasala lehu min seyyid Salih ve vasala
lehu min seyyid Hamis ve vasala lehu min seyyid Ammihi seyyid Ebi’l-Vefa tacü’l-arifin
kaddesallahü ruhahe’l-aziz ve vasala lehu erkanü’l-fakrü cemian min Şeyh
Muhammed Şenbekî ve vasala lehu min Ebi Bekri’l-Herevî ve vasala lehu min Şeyh
Muhammed en-Nehrevanî ve vasala lehu min Şeyh Abdullah et-Tezkeri ve vasala
lehu min Şeyh Hasan el-Basri ve vasala lehu min ebi’l-Haseneyn Aliyyü’l-Murtaza
el-vefiyyü’s-sahi kerremallahü vechehü ve vasala lehu mine’n-nebiyyi’l-Haşimiyyi’l-Kureyşî
ala sahibiha efdali’s-salavat ve’t-teslim ve vasala lehu min ehihi Cebrail
aleyhisselam ve vasala lehu min İsrafil ve vasala lehu min Mikail ve vasala
lehu mine’l-levhi’l-mahfuz ve hüve mektub ala levhi’l-mahfuz bi-iznillahi azze
ve celle celalühü ve azüme şanuhu ve sallallahü ala seyyidina Muhammedin ve âlihi
ve sahbihi ve sellim ve hasbünellahü ve ni’mel vekil ya Allah velhamdühlillahi
rabbilalemin
HAZE ZİKRÜ NESEBİ TACİ’L-ARİFİN SULTAN EBU’L-VEFA
–Kaddesallahü sırra’l-aziz-
Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. İmam
Muhammed Mehdi b. İmam Hasan el-Askeri b. İmam Naki b. İmam Taki b. İmam Musa Rıza
b. İmam Musa Kazım b. İmam Caferi Sadık b. Muhammed Bakır b. İmam Zeynelabidin
b. İmam Hüseyn b. İmam Ali b. Ebi Talib kerremallahü veche. Senet Dede Karkın
rahmetullahi aleyh
Ve kad vaka el-firağ min tenmik
hazihi’l-icazeti’l-mübareketi ala yedi edafi ibadillahi el-fakir b. El-Hac Bahşayiş
fihi tarih aşer min şehr-i Muharrem sene Hamse ve tisamie min Hicreti Nebi
Aleyhi’s-selam
Seyyid Fazlullah b. Seyyid Salih b. Seyyid Lebhan
b.
Seyyid Fethi b. Seyyid İsmail b. Seyyid Şeyh
Ahmed b.
Seyyid Süleyman b. Seyyid Beyazıd b. Seyyid Ali
b.
Seyyid Kurdi b. Seyyid Eyüb b. Seyyid Muhammed
Ve dahi ulemalardan nakildir ki kim ki bunlardan
salgun sofra (?) haraç alırsa vallahi âlem bi’s-sevab mel’un bin mel’undur.
Evliya senedidir bunda yeküm zulum olmaz
Bunlara zulüm edenlerin akıbeti hayr olmaz
Ve Yakub
El Hasanü’l-Askeri ecelün vahidün vehüve Muhammedi
mehdi limen fehede nihayeti ve’l imai’t-tahirin rıdvanullahi aleyhim ecmain. İsmail
b. Şerafettin b. Kaıtil Kargınî entellezi sebebü’n ve ağna Numan ve Katil Şerafeddin
ve Künhan ibn Sultan ve’l ukatilu tube limen yedi Cafer Sadık ve Katil ehazehu
Fatıma Cafer Sadık radyallahu anhu ve Fatıma er beazukuru sabiyyun ve semmahu
Cafer Sadık ev Seyyid Cafer Salih Kargıni ve sani Seyyid Salih Kargıni ve salis
Hasan Kargıni ve rabi Muhammed Kargıni ibn Fatma binti Cafer Yakub Emir Seyyid
Muhammed bin Seyyid Hasan bin Seyyid İsa bin Seyyid Yusuf bin Seyyid Hasan ve
ehihi Seyyid Cafer Salih Seyyid Salih bin Seyyid Muhammed bin ve eba Katil ve ümmü
Fatıma binti Cafer Sadık bin eba Katil bin Cafer bin Sofi Baba bin Muhammed bin
Hüseyin bin Abdullah bin Katil ve ehi Şerafeddin bin İsmail Seyyid Cafer Salih
ve Seyyid Salih ve Seyyid Muhammed ve Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin ve Emir
Seyyid Yusuf Şerafeddin Hamza sabitü’n-neseb aziz Seyyid Nureddin bin Seyyid
Abdurrahman bin Seyyid İbadi bin Seyyid Mahmud bin ebul Kasım bin Seyyid
Muhammed bin Seyyid Cafer Salih bin Seyyid Mehdi bin Seyyid Kasım bin Seyyid
Abdullah bin İmam Musa el a’rec el Kazım Cafer Sadık bin Muhammed bin Bakır bin
Ali Zeynel Abidin bin İmam Hüseyin bin Seyyidina Emiril Müminin Ali Bin Ebi
Talib bin Abdülmenab bin Haşim bin Abdülmenaf bin Kamsi bin Kela bin Galib bin
Kahır bin Malik bin Nasr Kinane Huzeyme bin Meded bin Atfan bin Edla bin Salih
bin Şahidin bin İbrahim bin Halil salavatun aleyhima Ruh bin Nahoz bin Sari bin
eru bin Abir Salih bin Nahir Saruh Nahor Sari bin eru bin Ğaliğ bin Âbir Salih
bin Selem bin Nuh bin Malik bin Mütevaşşıh bin İhnuh bin Nardin bin Enuşiri bin
Âdem salavatullahi aleyhi veselâmuhu
Şahadet-i hanzade emir azim şerif er-rahim Seyyid
Ali Askerî...
Şahadet-i hanzade şerif mîr bin Sayir ..
Şahedet-i hanzade emir aziz şerif Muhammed Han
Aliyüddin el-Hüseyin
Mefharu’l-kuzat
ve’l-hükkâm ma’denü’l-fazlı ve’l-kelâm Mevlana Malatya kadısı zide fazluhu tevkı-i
refi-i hümayun vasıl olıcak ma’lum ola ki haliyen ol vilayet ... yazulup defter
oldukta karye-i Beymarın örfin baba ... ferman-ı hümayunuma gelüp Derviş Ali ve
Seyyid Numan ve Şeyh İsa nâm...ler sulh ve mühtedin kimesneler olup örf-i
recineleri ile ... idüp ... hizmet idüp eyyâm-ı çırakes (?) feth-i hakaniye
gelinceye şer’i örfleri olan yerler ve eger öşr-i şer’i ve örfi eda idüp resm-i
... ve âdet-i a’namdan ve nüzulden ve ... veya avarız-ı hayvaniyye ve tekalifi şahinde
... ve teslimlerine olageldikleri sebepten sabikan defter-i cedid muaf ve
tesellümleri kayt olundu ... vilayet-i .... emn-i ellerine mühürlü sahih suret
defter virüp ve defter muktezasınca ... imdi dahi hükm-ü şerif talep ittikleri
sebepten ... ba’de’l- yevm muktazay-ı defter ile amel idüp deftere muhalif
kimesne iş ittirmek istiyeni men u def idesin men ile memnu olmayup ictihad-ı
inat ideni yazup arz eyleyesin şöyle bilesin ve ba’de’t-tahakküm bu hükm-ü şerife
amel kılup âlamet-i şerife itimad kılasın tahriran fi evasıt-ı şehr-i zilhicce
sene selâsin ve tis’a mie
El hakîr Âsım (?)
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(İcazetname)
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla (başlarım)
Şükür âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Selatü
selam ve dua da peygamberimiz Muhammed (A.S.) ve onun ailesinin hepsinin üzerine
olsun.
Kendisinden başka kimsenin bilmediği bilinmeyenlerin
anahtarı yüce Allahtadır, ondan başka tövbeleri kabul edecek kimse yoktur. Suçları
ondan başka bağışlayan, günahları ondan başka affeden ve tövbeyi ondan başka
kabul eden yoktur. O, kendisinden başka ilah olmayan güç ve kudret sahibi olan
Allah’tır. Tanıklık ederim ki ondan başka Tanrı yoktur. O, tek ve ortaksızdır.
Yine tanıklık ederim ki vadedilen sancağın ve o tatlı havuzun sahibi olan
Muhammed (A.S.)’da onun kulu ve peygamberidir. Allah buyurur ki: “Her nefis ölümü
tadacaktır.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Ruku ve secde daima duadır.
Allah, dosdoğru ve Allah’tan hakkıyla korkan Ebu Bekir’den, iyiyi kötüden ayırmasını
bilen temiz insan Ömer’den, iki nur sahibi temiz insan Osman’dan, vefalı ve seçilmiş
olan cömert Ali’den, peygamberimiz için iki göz ve iki kulak kadar değerli olan
faziletli, şerefli, Hasan ve Hüseyin’den, peygamberin amcaları, insanların en
hayırlıları ve iyilerinden Hamza ve Abbas’tan, Muhacirler’den, Ensar’dan,
onlara uyanlardan kıyamet gününe kadar, bütün hepsinden razı olsun.
Şüphesiz bu belge, faziletli, ilmiyle amel eden,
olgun insan Şeyh Hasan oğlu Şeyh Muhammed Karkınî -ki Karkınî diye lakablanan
Numan’dan dolayı bu ismi almıştır- nin ortaya çıkardığı şeyleri içine alan
belgenin ince manalarını içermektedir. Benim ve Ariflerin Sultanı Seyyid
Ebu’l-Vefa-Allah sırrını yüceltsin- Hazretlerine ulaşanların yanındaki yol
fakirlik yoludur ki bunun delili peygamberin şu hadis-i şerifidir: “Fakirlik,
benim onurumdur. Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm.” Yine peygamber
efendimiz buyurdu ki “Günahından bir daha işlememek üzere tövbe eden onu hiç işlememiş
gibidir.”
Ey irfan yoluna girmek isteyen, ey marifet
yolunun yolcusu, ey ihsan sahibi kişi Allah seni başarının nurlarıyla
desteklesin ve gerçeklik içkisi ile seni sulasın. Zahid, ibadet ehli, faziletli
Şeyh Muhammed Karkınî –Allah aziz ruhunu mukaddes kılsın- ki ona başlangıçtan
sonsuza kadar dualar olsun. O şeyhlerin şeyhi Allah aşkından coşanların başıdır.
O, ariflerin tacı olan seyyid Ebu’l-Vefa’nın müritlerine, halifelerine ve tüm
fakirlik elbisesini giyip bu yola başkoyanlara görev vermek, onları görevden
almak, onlara bağışda bulunmak ve onlardan yardım almak yetkisine sahiptir. O,
tövbe edenlerin tövbesini almak, onlardan söz almak, vefa hırkası giydirmek,
onlara, temiz insan, ibadet ve taat ehli olan, faziletli, olgun, fakir ve
miskinlerin babası, efendilerin efendisi, cömertlik ve mutluluk madeni Seyyid İbrahim’in
oğlu Seyyid Muhammed’in emriyle Allah yolunda kuşak bağlamak için halifelik görevini
üstlenmiştir. Ona bu görev, vaktinin en üstün ve en seçkin kişisi Seyyid Haşim
diye lakablanan Seyyid Ahmed’ten, bu fakirlik erkanı ona da Seyyid Cemaleddin
Yusuf’tan, ona da Seyyid Şerafettin İshak’tan, ona da Seyyid Nizamettin
Veys’ten, ona da Seyyid Şerafettin Hüseyin’den, ona da Seyyid Minaettin
Abbas’tan, ona da Seyyid Nurettin Osman’dan, ona da Seyyid Salih’ten, ona da
Seyyid Hamis’ten, ona da amcası Seyyid Tacü’l-Arifin Seyyid Ebu’l-Vefa-Allah sırrını
yüceltsin- ‘dan, ona da bu erkan Şeyh Muhammed Şenbeki’den, Ona da Ebu Bekr el-
Herevî’den, ona da Şeyh Muhammed en-Nihrevani’den,ona da Şeyh Abdullah
et-Teskerî’den, ona da Şeyh Hasan el-Basrî’den, ona da iki Hasan’ın babası
vefekar, cömert, seçilmiş olan Ali-Allah onu şereflendirsin-’den ona da selamın
ve duanın en iyisine layık olan Kureş kabilesinden olan ve Haşimi kolundan
gelen peygamber efendimizden, ona da kardeşi Cebrail aleyhisselamdan, ona da İsrafil
aleyhisselamdam, ona da Mikail aleyhisselamdan, ona da levh-i mahfuz denilen
Allah’tan başka kimsenin bilmediği o levhadan devredilmiştir. Bunlar levh-i
mahfuzda Allah’ın izniyle önceden yazılmıştır.
Selam ve duanın
en güzeli peygamber efendimize ve onun şerefli ailesine ve arkadaşlarına olsun.
Allah bize yeter o ne güzel bir vekildir. Ya Allah, ya Rahman(esirgeyen), ya
Rahim(bağışlayan), ya Kerim(cömert). Bu bölüm tamam oldu.
Bu kısım ariflerin sultanı Ebu’l-Vefa –Allah aziz
sırrını kutsasın-‘nın mübarek soylarının sıralandığı bölümdür:
(baştan sona doğru)
Ebu Talib oğlu İmam Ali – Allah onu şereflendirsin-
imam ali oğlu imam Hüseyin, onun oğlu imam Zeynelabidin, onun oğlu imam
Muhammed Bakır, onun oğlu imam Cafer Sadık, onun oğlu imam Musa Kazım, onun oğlu
imam Musa Rıza, onun oğlu İmam Taki, onun oğlu imam Naki, onun oğlu Hasan Askerî,
onun oğlu İmam Muhammed Mehdi, onun oğlu Muhammed, onun oğlu Muhammed, onun oğlu
Muhammed, onun oğlu Muhammed.
(Bu bölüm bitti)
Bu icazet insanların en zayıfı Hacı Behşayiş
tarafından 905/1496 yılının , Muharrem ayının onuncu günü yazılmıştır.
Seyyid Muhammed oğlu Seyyid Eyyub oğlu Seyyid
Kurdi oğlu Seyyid Ali oğlu Seyyid Beyazid oğlu Seyyid Süleyman oğlu Seyyid Şeyh
Ahmed oğlu Seyyid İsmail oğlu Seyyid Fethi oğlu Seyyid Lebhan oğlu Seyyid Salih
oğlu Seyyid Fazlullah.
Alimlerden nakledilmiştir ki her kim bunlardan
zorla haraç alırsa -en doğrusunu Allah bilir ya- o, mel’un oğlu mel’undur.
“Evliya senedidir bunda begüm zulm olmaz
Bunlara zulm edenlerin sonu hayırlı olmaz”
Ve Ya’kub
El-Hasan el-Askerî, şanı yüce Muhammed Mehdi ve
temiz imamların hepsinden Allah razı olsun. İsmail b. Şerafettin b. Katil Karkıni
ve Pünhan b. Sultan ve Katil ve Fatıma Cafer Sadık-Allah ondan razı olsun- ‘ın
dört erkek evladı vardı. Bunların isimlerini Cafer Sadık hazretleri şöyle koymuştu:
Seyyid Cafer Salih Karkıni ikincisi Seyyid Salih Karkıni, üçüncüsü Seyyid Hasan
Karkıni, dördüncüsü Muhammed Karkıni b. Fatıma binti Cafer Yakub Emir Seyyid
Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa b. Seyyid Yusuf b. Seyyid Hasan ve Ahi
Seyyid Cafer Salih b. Seyyid Muhammed b. Ve Eba Katil ve Ümmü Fatıma binti
Cafer Sadık b. Eba Katil b. Cafer b. Sofi Baba b. Muhammed b. Hüseyin b.
Abdullah b. Katil ve Ahi Şerafettin b. İsmail Seyyid Cafer ve Seyyid Salih ve
Seyyid Muhammed ve Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin Emir Seyyid Yusuf Şerafettin
Seyyid Hamza sabitü’n-neseb aziz Seyyid Nureddin bin Seyyid Abdurrahman bin
Seyyid İbadi bin Seyyid Mahmud bin ebul Kasım bin Seyyid Muhammed bin Seyyid
Cafer Salih bin Seyyid Mehdi bin Seyyid Kasım bin Seyyid Abdullah bin İmam Musa
el a’rec el Kazım Cafer Sadık bin Muhammed bin Bakır bin Ali Zeynel Abidin bin İmam
Hüseyin bin Seyyidina Emiril Müminin Ali Bin Ebi Talib bin Abdülmenab bin Haşim
bin Abdülmenaf bin Kamsi bin Kela bin Galib bin Kahır bin Malik bin Nasr Kinane
Huzeyme bin Meded bin Atfan bin Edla bin Salih bin Şahidin bin İbrahim bin
Halil salavatun aleyhima Ruh bin Nahoz bin Sari bin eru bin Abir Salih bin
Nahir Saruh Nahor Sari bin eru bin Ğaliğ bin Âbir Salih bin Selem bin Nuh bin
Malik bin Mütevaşşıh bin İhnuh bin Nardin bin Enuşiri bin Âdem Allah’ın selamı
hepsinin üzerine olsun.
Şahit
Hanzade
Büyük Emir Seyyid Ali Askeri
Şahit
Hanzade fakirlerin koruyucusu
Sabit oğlu Mir
Şahit
Hanzade Yüce Emir Muhammed Han
Aliyyüddin el-Hüseyin
İcazetin sonunda padişah tarafından Malatya Kadısına
gönderilen bir hüküm vardır:
Kadıların
ve hakimlerin övünç kaynağı fazilet ve dürüstlüğün menbaı Malatya Kadısı-Allah
faziletini artırsın-bu hükmümüz size ulaşınca bilin ki, şu anda vilayetinize bağlı
bulunan Beymare isimli köyde Baba Karkın (yırtık)fermanım üzere Derviş Ali ,
Seyyid Numan, Şeyh İsa, isimli kişiler gelip, dergahta kalıp gelene gidene
hizmet edip, .........eskiden
VESİKA 22
..((baş tarafı noksandır) isnani ve atay-i musa
hoca muhammed, muamelet-il heri asluhu-t tirmizi irşad-i Hazret-i ali
radiyallahu anh ve Hz. ali irşad-i hz. muhammed mustafa s.a.v ve hz. muhammed
irşad-i cebrail a.s. ve hazret-i cebrail irşad-i rabbi’l alemin, temmet. numan
ve pinhan ve Şerefuddin ve Battal gazi ve seyyid gazi bin sultan İsmail bi
vilayet-i Hz Hizr en-nebi a.s. ve nazara ile’n-nebi a.s. tubu. kalellahü
tebareke ve teala ya eyühellezine amenu tubû ile’l-allahi cemian.. (bir satir büyük
yazı yanık) muhammed yed seyyid ibrahim tubu ve ez-zenbili ve’l- kandili ve
yerfa-l alemi ve’l çeragü ve’l-makras-i ve’s-seccadet-i seyyid muhammed bin seyyid
hasan bin amm-i seyyid el merhum İsa ibnu’l-merhum seyyid Yusuf ibnu’l-merhum
seyyid Ali ibnu’l-merhum seyyid Hasan radiyallahu anhu ibn-i cafer sadik r.a.
ve câe numan bin Katîl Gazi -Kattal gazi- ahaze bintehu Fatima binnah Cafer Sadık
ve kane erbaa sabiyyen vahidun minhum semmaha Cafer Karkini ve vahidun minhum
seyyid salih ve vahidun minhum semmahu seyyid Hasan ve vahidun minhum semmahu
seyyid Numan ve Eba Katil ibni Şeyh Yusuf ibnul merhum el mezkur Şeyh şerefuddin
(buyuk harfli bir satır yanık) gazi ve Pinhan ve Hasan ve Yusuf. Li-kandil ve
celese ale’s-seccadeti mette ve’n-nesebi bila hesabin) vela gıyase kulluhum
evladü Karkini ibni Yusuf el Karkini el-merhumü’l-mezkur ... el-mekur Hasan
ibni Karkini el-merhum el-mezkur Musa Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh
Piryat ibni Karkini Şeyh Bahadır Karkini ibni el-merhum el-mezkur Salih Karkini
ibni el-merhum el-mezkur İsa Karkini ibni el-merhum el-mezkur Muhammed Karkini
ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Sofi Baba Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh
Konan Dede Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Osman Karkini ibni el-merhum
el-mezkur Şeyh Numan Karkini ..... Karkini ibni el-merhum el-mezkur ve ammehu
Karkini ve halehu ...... ibni el-merhum el-mezkur Şeyh ... Karkini ibni
el-merhum el-mezkur İlyas Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Şerafeddin
Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Bahaddin Karkini ibni el-merhum el-mezkur
Şeyh Muhammed Karkini ibni el-merhum el-mezkur Şeyh Hasan Karkini ibni
el-merhum el-mezkur Numan ibni el-merhum el-mezkur Katil Gazi Karkini ibni
el-merhum el-mezkur Şeyh Yusuf Karkini küllühü Karkini altmış mine’l-kur’a
ma-yehtacü bihi min tarikü’l-kur’a iltimasühü bi’l-kabüli fe-innehü ihlalühü
fe-lemma ra’a ebnahü tara’iki’l-müslümin hadimü’l-fukara min tara’iki’l-hamide
min ciheti sahahi nefsihi ve sabri ve kana’ati ve muvazibi fi salati’l-hamdü ve
innehü münezzehün amma neha’l-lahü mine’l-keba’iri fe-satarna lehu
hazihi’n-nisbeti ve’l-hasaneti sahihun salimun şerifun zarifun ve ekkedena
aleyhi’l-vasaya bi takvallahi ve taatihi ve sünnet-i resulihi ve hüma vassana
sadatına ve memeşayihina’l-maziyyeti rahimehumullahi rahmeten vasiaten ve yenbağı
lil-fakri meaşira’lfukerai bil-edebi ve husnü siretehu
bi
hamli’z-zenbili ve yerfeu’l-alemi ve’l-kandili ve yeczi’l-mikrazi ve
yeclise’s-seccadeti ve yelbese’l-hırkati’ş-şerifeti’l-ğargıniyyeti ve yedehu
yedina ve kabuluhu’l-meşayihi emni gablina fi tariki ve hazihi’l-vasiyyeti ve
hucceti beyne yedeyi’l-llahi teala yevme la temlikü nefsün li nefsin şey’en
ve’l-emru yevmle izin lillahi kalellahü teala ukimu’s-salate vi atu’z-zekate
verkeu maarrakiîn ve kalennebiyyü aleyhisselam :“esselatu imadü’d-din fe men
ekameha fe kad ekame’d-din ve men nezeleha fe kad hedeme’d-din ve yahtimu
mine’s-sadırîn ve’l-varidîn mine’l-fukarai ve’l-mesakîn ala kudretihi ve
imkanihi. Kalellahü tebareke ve teala:“La yükellifüllahu nefsen illa vüsaha
leha ma kesebet ve aleyha me’ktesebet’’ ve kale aleyhisselam ve etaû bi vusin
ve ezinet en yu’tiye (yırtık) kalellahü teala tûbû ilellahi(yırtık)ayetel
mevsufi lealleküm tufllihun ve kale’n-nebiyyü aleyhisselam “eddebenî rabbbî fe
ahseni te’dibî felevla ... ma araftü rabbi ve kale aleyhisselam: eş-şeriatü
akvali ve’t-tarikati ef’ali ve’l-hakikatü ahvali ve’l-ma’rifetü kelami ve’l-ilmü
silahi el-amelü ravzati ve’l-havfü refiki ve’t-takva zadi ve’l-kana’atü kenzi
ve’l-cihadü senami ve dini ve’l-fakrü fahri ve bihi iftihari ala
sa’iri’l-enbiya ve’l-abdü’l-fakir li seyyidina ve şeyhina ve imamina ve
kutvetina sultanü’l-arifin tacü’l-muhakkikin ve kıdvetü’s-salikin ve kıbletü’t-talibin
siracü’l-milleti ve’l-hakki ve’d-dini şeyh şerifi’r-rabbani ve’l-mürşidi’s-semedani
feridi asrihi mazharü’l-keşfi’l-hüda tariki’l-hakki şerefi’l-emri ve’l-müslimihi
Nu’man Dede Karkini mi’ete ve ışrin ca.....l-fakrü inde Şeyh Abdullah Seyyid
Ebu’l-vefa fazlı bismillahirrahmanirrahim ca’e Abdulkadir Geylani ca’e erba’a
hazreti meşayih ve vahidün Muhammed Mekki Hoca Muhammed bi’l-vari rahmetullahi
aleyhi tekbir kulluhu nazarun ehazehu Nu’man Dede Karkini erba’a irşadi ve safa
ve nazar bi-hamdi ve yerfa’u’l-ilmü ve yecriye’l-mikrazu ve yeclise
ala’s-seccadeti ve yelbese’l-hırkate’ş-şerifete’l-mubarekete’l-Karkiniyyete ve
yedehu yedüna ve kabuluhu kabulüna ve ibni’l-eh Seyyid Muhammed ibni Seyyid
Hasan ibni Seyyid İsa ibni Seyyid Yusuf ibni Seyyid Bahaddin ibni Seyyid Şehabeddin
ibni Seyyid Salih ibni Seyyid Abbas ibni Seyyid Ahmed ibni Seyyid Şemseddin
ibni Seyyid Abdullah Seyyid Muhammed ibni Şahabeddin ibni Adamış ibni Seyyid
Muhammed Mizari ve ammuhu Seyyid Hasan bin Dede Kargın kke ve celese ale’s-seccadeti
sitte aşer ve hamse mi’e mine’l-hicreti’n-nebeviyyeti’l-Muhammediyye ala
sahibiha efdalü’s-salati ve’s-selami ve le-fenne’l-müridine ve
selleke’t-talibine ve hüve bi-himmeti’l-aliyyeti ve’t-takziyeti’n-nisbeti sabe
kutbu’l-edyab el-alimü’l-allameti şeyhu’l-imami’l-alem ve hüve Şeyh Abdullah ve
hüve sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Şeyh Ebu Sa’idü’l-Hazzazi rahmetullah
ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Şeyh Muhammed el-Kalanisi
rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Süleyman
ed-Duran rahmetullahi aleyhi ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Ali
ed-Dımışki rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi
Ulyanü’l-Mekki radiyallahu anhu ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Süleyman
el-Farisi rahmetullahi aleyh ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min yedi Ali
bin Ebi Talib kerremallahu vechehu ve hüve’s-sahabe ve lebise’l-hırkate min
yedi Muhammedi’l-Mustafa sallallahu aleyhi
vesellem ve hüve’s-sahabe
ve lebise’l-hırkate min yedi Cebrail ve Cebrail min yedi Rabbi’l-alemin azze ve
celle temmet
Seyfullahu’l-meslul ve ibni amme’r-Resul zevcü’l-betül
rıdvanullahi aleyhim ecmain ve necibü Rabbü’l-alemin ve
hatemi’n-Nebiyyi’l-meb’usun rahmetullahi ala Muhammedi’l-Mustafa Allahümme
salli ala imam hasene’r-rıza Allahümme salli ala imam Hüseyin mazlum-i şehid-i
deşt-i Kerbela Allahümme salli ala imam Zeyne’l-Abidin el-masum-ı pak Allahümme
salli ala imam Muhammedi’l-Bakır Allahümme salli ala imam Cafer-i Sadık Allahümme
salli ala imam Musa Kazım Allahümme salli ala imam Musa Rıza Allahümme salli
ala imam el-Asker Allahümme salli ala imam et-Taki Allahümme salli ala imam
en-Naki Allahümme salli ala imam Mehdi sahibü’z-zaman huccetü’r-Rahman
salavatullahi aleyhim ecma’in
Bismillahirrahmanirrahim
Nade Aliyyen mazhare’l-acayib tecidihü avnen leke
fi’n-neva’ibi ila mu’avvili küllü ümmetin kayyedehullahu Rabbi külluhu hemmin
ve gammin seyenceli bi-nübüvvetike ya Muhammed ve bi-vilayetike ya Ali ya Ali
ya Ali nesebüha hasebüha Muhammedü’l-Mustafa ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü Haşim
ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan ibnü
Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir ibnü
Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü
Selefan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail ibnü İbrahim ibnü Gabir
ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik ibnü Muşlah ibnü Barin
Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah salavatu’r-Rahman
aleyhisselam velhamdülillahi Rabbi’l-alemin ve sallallahu ala seyyidina
Muhammed ve alihi ecmain cihet-i hazim mine’l-muattari’l-ayidi’ş-şerifeti’r-Rahman
Kamil Seyyidi ale’l-Asker sekiz devlet bi-şahadeti hazin-i emrü’ş-şerifeti
tahte’l-fakri ... ala şahadet-i hazin-i emri’l-azizi’ş-şerifeti Muhammed Han
ale’d-din babü penc bi-şehadeti Hanzade Hüseyin Hatib er-Remidi Garin Müridü’l-Muhib
Dede Kargıni
Beymare Zeyve Şeyhler Sofueri Musturu Fehinnak
Sarsan Errea Nısıf Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme
Hasanka Tavta Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı
Atafı Asbozı Yumru Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler
Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık
Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra
Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha
Beksemere Dedevengi Çımış Zar
atu İdilme
Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı
Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç
kilise Tabikni Darucu Mertat Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası
Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı
İbrahim Abası Çirmeki Yumru Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü
Gelengeç min havli Malatya ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu
Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü
Mürid Bahadırlı Karamusalı Binsalur Göçeravşar cümle-i mezkurunların üçer beşer
kurban ve nezir zekat evlad evlada ve dahi her kim bunun düşelgesine tama’
eyleye lanet ibni lanettir kanun Dede Kargini çerağ ve kurban her ev başına yılda
üç nigü yağ üç baş kurban kadimü’l-eyyamdan ila-yevmina haza yedek mezbur Dede
Kargına aittir ve racidir kimesne mani olmaya ve sallallahu ala seyyidina
Muhammed ve alihi ve ashabihi ve hulefaihi’r-raşidin ellezine kadav bi’l-hakki
ve bihi kanu ya’dilün
Hayra yazasın şerrini anun kiramen katibin
Kim dua ile anarsa iş bu hattın katibin
Ketebe fi tarih Receb el Mürecceb min şuhur fi’l-
Hicreti’n-Nebeviyye sene ihda ve seb’în ve tis’a mie.
Sahibi ve Maliki Seyyid Şeyh
Abdülğaffar b. Dede Kargın
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(İcazetname)
(Belgenin baş tarafında tam olarak bilemediğimiz ölçüde
eksik vardır. Geçirdiği yangın sonucu bu kısımların yandığı veya kaybolduğu sanılmaktadır.)
....adı geçen Hasan Karkıni
Şeyh Musa Karkıni
Şeyh pirbat
Şeyh Behaüddin Karkıni
Şeyh Salih Karkıni
İsa Karkıni
Şeyh Muhammed Karkıni
Şeyh Sofi Baba Karkıni
Şeyh Konan Dede
Şeyh Osman Karkıni
Şeyh Numan Karkıni
........................
Şeyh ilyas Karkıni
Şeyh Şerafettin Karkıni
Şeyh Behaüddin Karkıni
Şeyh Muhammed Karkıni
Şeyh Hasan Karkıni
Şeyh Numan
Katil Gazi Karkıni
Şeyh Hüseyin Karkıni
Şeyh İsa Karkıni
Şeyh Yusuf Karkıni
Bunların hepsi Karkıni ‘dir. Köylerden bu yol için
gerekli olan ihtiyaçları rıza alınarak ister. Biz onu müslümanların yardımında,
fakirlerin hizmetinde, nefisini ıslah etme yolunda, sabır ve fetanet içinde,
namaza devam eder bir şekilde gördük. O, Allah’ın yasak ettiği büyük günahlardan
uzaktır. Kendisine, salim, şerif ve zarif isimlerini taktık. Ve ona Allah’tan
korkmayı, ona itaat etmeyi ve peygamberin sünnetine uymayı tavsiye ettik.
Bunlar bize Allah’ın ve peygamberin tavsiyeleridir. Kendisine aynı zamanda
fakirlerle beraber olmayı, edeb ve iyilikle davranmayı, sancağı taşıyıp kandiy
yakmayı, seccadeye oturmayı, hırka giydirmeyi de öğütledik. Onun eli bizim
elimizledir. Bu tarikattan daha önce gelip geçen meşeyihlerı da kabul etmesini
salık verdik. Bu vasiyyet, Allah katında, kişinin kendisinden başka kimseye
kefil olmadığı ve işlerin ancak Allah’a döneceği o kıyamet gününe kadar benim
bir huccetimdir. Allah buyurdu ki, “Namazı kılın ve zekatı verin ve ruku
edenlerle(Allah dostlarıyla)ruku ediniz. Peygamber efendimiz buyurdu ki; “Namaz
dinin direğidir. Kim onu kılarsa, dinini tesis etmiş olur. Kim ki, bunu
yapmazsa dinini yıkmış olur.” Ve O, yine dergâhta gelene gidene imkanları ölçüsünde
hizmet eder. Allah Teala şöyle buyurdu: “Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü
yüklemez.herkesin kazandığı kendinedir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “(silik
ve yırtık)...........Allah Teala buyurdu ki: “Allah’a hepiniz tövbe ediniz ey
inananlar tâ ki kurtuluşa eresiniz.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “İşlediği
günahtan(tekrar yapmamak üzere)tevbe eden kimse o günahı hiç işlememiş
gibidir.” Yine efendimiz buyurdu ki: “Beni Rabbim terbiye etti o ne güzel bir
terbiyedir. Şayet terbiyecim olmasaydı Rabbimi tanımazdım.” Yine peygamber
efendimiz buyurdu ki: “Şeriat benim sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat
hallerim, marifet konuşmalarımdır.İlim silahım, amel bahçem, korku arkadaşım,
takva azığım, kanaat hazinem, cihad dinimdir. Fakirliğim benim onurumdur.
Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm. Şeyhimiz, imamımız, dayanağımız,
ariflerin sultanı, hakikat ehlinin önderi, temiz insanların rehberi, dinin ve
milletin aydınlatıcısı, zamanının en şeçkin kişisi olan Numan Dede Karkınî,
Ebu’l-Vefan’nın huzuruna gelerek, meşayihten dört kişi, Muhammed Mekki gibi büyüklerin
de bulunuduğu bir mecliste dört irşad verilerek, safa ve nazar kılındı. Alem
aldı hırka giydi, seccadeye oturdu. Onun eli bizim elimizdir. Onun kabulü bizim
kabulümüzdür. Ve kardeşinin oğlu Seyyid Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa
b. Yusuf b. Seyyid Behaüddin, b. Seyyid Şihabüddin b. Seyyid Abbas b. Seyyid
Ahmed b. Seyyid İltemesüddin b. Seyyid Abduullah b. Seyyid Muhammed b. Seyyid Şihabüddin
b. Atamış b. Seyyid Muhammed Mizarî, ve amcası Seyyid Hasan b. Kutbü’l-Aktab
Dede Karkınî bunlar bu yolu onlardan aldılar ve hicretin 510/1116 senesinde
seccadeye oturdular. Bunlar müritleri eğitip, taliplere yol öğrettiler. Bu
onların yüce himmetleriyle olmuştur. Daha sonra alimlerin alimi Şeyh İmam
Abdullah, eyh Ebu Said el-Hazzazi’den el aldı ve hırka giydi. El-Hazzazi de Şeyh
Muhhammde el-Kalansi’den, O, Süleyman ed-Duran’dan, O, Ali Dımışkî’den, O,
Ulyan el-Mekkî’den, O, Süleyman el-Faris’ten, O da Ebu Talip oğlu Ali’den, O
da, Muhammed Mustafa’dan, O da, Cebrail’den, O da, âlemlerin rabbi celle celaluh’tan
hırka giyip, irşad olmuşlardır. Temam oldu. Allah’ın çekilmiş kılıcı ve
peygamberin amcası Betül’ün eşinden ve hepsinden Allah razı olsun. Allah’ın
selamı peygamberlerin en sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya, İmam Hasan’a,
Kerbela Çölü’nün mazlumu İmam Hüseyn’e, günahsız ve temiz olan
Zeyne’l-Abidin’e, Muhammed Bakır’a, Muhammed Cafer-i Sadık’a, Musa Kazım’a,
Musa Rıza’ya, İmam Asker’e, İmam Taki’ye, imam Naki’ye, İmam Mehdi’ye -ki o
Allah’ın kıyametten önce göndereceği bir delilidir- olsun. Alah’ın selamı
hepsinin üzerine olsun.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla(başlarım)
Bir çok gizli
sırların sahibi olan Ali’den yardım iste. Onun sıkıntılı zamanlarda yardımına
geleceğini görürsün. Senin peygamberliğin ve Ali’nin veliliği ile bütün dert ve
üzüntüler giderilecektir. Ey Ali ey Ali ey Ali. Onun soyu Muhammedü’l-Mustafa
ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü Haşim ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü
Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan ibnü Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü
Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir ibnü Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü
Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü Selefan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail
ibnü İbrahim ibnü Gabir ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik
ibnü Muşlah ibnü Barin Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah Allah’ın
selamı hepsinin üzerine olsun. Şükür âlemleri rabbi olan Allah’a olsun. Selatü
selam da peygamberin ve onun tüm ailesinin üzerine olsun.
Dede Karkın’ın mürid ve muhibbi olan Muhammed Han
Aliyyüddin‘in ve Hanzade Hüseyin Hatib er-Remidî’nin şahitlikleriyle.
Aşağıda Dede Karkın Ocağına bağlı köylerin
isimleri yer almaktadır:
Beymare Zeyve Şeyhler Musturu Fehinnak Errea Nısıf
Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme Hasanka Tavta
Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı Atafı Asbozı
Yumru Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler
Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık
Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra
Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha
Beksemere Dedevengi Çımış Zaratu İdilme Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori
Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke
Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç kilise Tabikni Darucu Mertat
Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav
ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı İbrahim Abası Çirmeki Yumru
Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü Gelengeç min havli Malatya
ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli
Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü Mürid Bahadırlı Karamusalı
Binsalur Göçeravşar.
Bunlardan her köy üçer beşer kurban ve nezir
kurbanı ve zekat verirler. Bu evlattan evlada devam eder. Her kim bunun fazlasına
tamah eylese lanet oğlu lanettir. Dede Karkın kanununa göre her ev başına yılda
üç evlek bağ, üçer beşer kurban eskidenberi verilegelmiştir. Bu Dede Kargın’a
aittir kimse mani olmasın. Selam ve dua peygamberimizin ve onun ailesinine ve
arkadaşlarının 4 raşid halifenin, mürşidlerin ve hak ile adalet ile davrananların
üzerine olsun.
Receb ayında, 971/1563 yılında yazılmıştır.
Bu belgenin
sahibi; Dede Karkın oğlu Abdülğaffar’dır.
VESİKA 26
Metin olarak Vesika 22 ile aynı olup, tarihi
1555’dir.
(Belgenin baş tarafı gördüğü hasar nedeniyle
eksiktir. Vesika 22 ile aynı metne sahip değişik bir nüsha)
.....Yusuf Karkıni
Ahmed Karkıni
Hasan Karkıni
Şeyh Musa Karkıni
Şeyh Behaüddin Karkıni
Şeyh Salih Karkıni
İsa Karkıni
Şeyh Muhammed Karkıni
Şeyh Sofi Baba Karkıni
Şeyh Konan Dede
Şeyh Osman Karkıni
Şeyh Numan Karkıni
........................
Şeyh ilyas Karkıni
Şeyh Şerafettin Karkıni
Şeyh Behaüddin Karkıni
Şeyh Muhammed Karkıni
Şeyh Hasan Karkıni
Şeyh Numan
Katil Gazi Karkıni
Şeyh Hüseyin Karkıni
Şeyh İsa Karkıni
Şeyh Yusuf Karkıni
Bunların hepsi
Karkıni ‘dir. Köylerden bu yol için gerekli olan ihtiyaçları rıza alınarak
ister. Biz onu müslümanların yardımında, fakirlerin hizmetinde, nefisini ıslah
etme yolunda, sabır ve fetanet içinde, namaza devam eder bir şekilde gördük. O,
Allah’ın yasak ettiği büyük günahlardan uzaktır. Kendisine, salim, şerif ve
zarif isimlerini taktık. Ve ona Allah’tan korkmayı, ona itaat etmeyi ve
peygamberin sünnetine uymayı tavsiye ettik. Bunlar bize Allah’ın ve peygamberin
tavsiyeleridir. Kendisine aynı zamanda fakirlerle beraber olmayı, edeb ve
iyilikle davranmayı, sancağı taşıyıp kandil yakmayı, seccadeye oturmayı, hırka
giydirmeyi de öğütledik. Onun eli bizim elimizledir. Bu tarikattan daha önce
gelip geçen meşayihleri da kabul etmesini salık verdik. Bu vasiyyet, Allah katında,
kişinin kendisinden başka kimseye kefil olmadığı ve işlerin ancak Allah’a döneceği
o kıyamet gününe kadar benim bir delilimdir. Allah buyurdu ki, “Namazı kılın ve
zekatı verin ve ruku edenlerle(Allah dostlarıyla)ruku ediniz. Peygamber
efendimiz buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir. Kim onu kılarsa, dinini tesis
etmiş olur. Kim ki, bunu yapmazsa dinini yıkmış olur.” Ve O, yine dergâhta
gelene gidene imkanları ölçüsünde hizmet eder. Allah Teala şöyle buyurdu:
“Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Herkesin kazandığı kendinedir.
Peygamber efendimiz buyurdu ki: “ Onlara gücünüz yettiğince itaat ediniz. Talip
ve müritlere yol göstermek ve tevbe edenlerin tevbelerini almak hususunda
kendilerine izin verilmiştir.” Allah Teala buyurdu ki: “Allah’a hepiniz tövbe
ediniz ey inananlar tâ ki kurtuluşa eresiniz.” Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“İşlediği günahtan(tekrar yapmamak üzere)tevbe eden kimse o günahı hiç işlememiş
gibidir.” Yine efendimiz buyurdu ki: “Beni Rabbim terbiye etti o ne güzel bir
terbiyedir. Şayet terbiyecim olmasaydı Rabbimi tanımazdım.” Yine peygamber
efendimiz buyurdu ki: “Şeriat benim sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat
hallerim, marifet konuşmalarımdır. İlim silahım, amel bahçem, korku arkadaşım,
takva azığım, kanaat hazinem, cihad dinimdir. Fakirliğim benim onurumdur.(Bkz.
Dip 6) Onunla diğer peygamberlere karşı övünürüm. Şeyhimiz, imamımız, dayanağımız,
ariflerin sultanı, hakikat ehlinin önderi, temiz insanların rehberi, dinin ve
milletin aydınlatıcısı, zamanının en şeçkin kişisi olan Numan Dede Karkınî,
Ebu’l-Vefan’nın huzuruna gelerek, huzurda 120 kişilik talip ve meşayihten dört
kişi, (22 nolu belgede, Abdülkadir Geylani ve Hoca Muhammed dört kişi arasında
isim olarak belirtilmiştir) Muhammed Mekki gibi büyüklerin de bulunuduğu bir
mecliste dört irşad verilerek, safa ve nazar kılındı. Alem aldı hırka giydi,
seccadeye oturdu. Onun eli bizim elimizdir. Onun kabulü bizim kabulümüzdür. Ve
kardeşinin oğlu Seyyid Muhammed b. Seyyid Hasan b. Seyyid İsa b. Yusuf b.
Seyyid Behaüddin, b. Seyyid Şihabüddin b. Seyyid Abbas b. Seyyid Ahmed b.
Seyyid İltemesüddin b. Seyyid Abduullah b. Seyyid Muhammed b. Seyyid Şihabüddin
b. Atamış b. Seyyid Muhammed Mizarî, ve amcası Seyyid Hasan b. Kutbü’l-Aktab
Dede Karkınî bunlar bu yolu onlardan aldılar ve hicretin 510/1116 senesinde
seccadeye oturdular. Bunlar müritleri eğitip, taliplere yol öğrettiler. Bu
onların yüce himmetleriyle olmuştur. Daha sonra alimlerin alimi Şeyh İmam
Abdullah, eyh Ebu Said el-Hazzazi’den el aldı ve hırka giydi. El-Hazzazi de Şeyh
Muhhammde el-Kalanisi’den, O, Süleyman ed-Duran’dan, O, Ali Dımışkî’den, O,
Ulyan el-Mekkî’den, O, Süleyman el-Faris’ten, O da Ebu Talip oğlu Ali’den, O
da, Muhammed Mustafa’dan, O da, Cebrail’den, O da, âlemlerin rabbi celle
celaluh’tan hırka giyip, irşad olmuşlardır. Temam oldu.
Allah’ın çekilmiş kılıcı ve peygamberin amcası
Betül’ün eşinden ve hepsinden Allah razı olsun. Allah’ın selamı peygamberlerin
en sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya, İmam Hasan’a, Kerbela Çölü’nün mazlumu İmam
Hüseyn’e, günahsız ve temiz olan Zeyne’l-Abidin’e, Muhammed Bakır’a, Muhammed
Cafer-i Sadık’a, Musa Kazım’a, Musa Rıza’ya, İmam Asker’e, İmam Taki’ye, imam
Naki’ye, İmam Mehdi’ye -ki o Allah’ın kıyametten önce göndereceği bir
delilidir- olsun. Alah’ın selamı hepsinin üzerine olsun.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla(başlarım)
Bir çok gizli sırların sahibi olan Ali’den yardım
iste. Onun sıkıntılı zamanlarda senin yardımına geleceğini görürsün. Senin
peygamberliğin ve Ali’nin veliliği ile bütün dert ve üzüntüler giderilecektir.
Ey Ali ey Ali ey Ali. Onun soyu Muhammedü’l-Mustafa ibnü Abdu’l-Muttalib ibnü
Haşim ibnü Abdü’l-Menaf ibnü Kusa ibnü Kilab ibnü Murra ibnü Ka’b ibnü Levkan
ibnü Galib ibnü Malik ibnü Nudeyr ibnü Kenan ibnü Huzeyme ibnü İlyas ibnü Musir
ibnü Nizar ibnü Maden ibnü Adnan ibnü Udben ibnü Uded ibnü Be’y ibnü Münsa’ ibnü
Seleğan ibnü Sabit ibnü Amel ibnü Kaydan ibnü İsmail ibnü İbrahim ibnü Gabir
ibnü Şalih ibnü Ezfahşde ibnü Sam ibnü Nuh ibnü Malik ibnü Muşlah ibnü Barin
Gaynan ibnü Enuşir ibnü Şit ibnü Adem Safiyyullah Allah’ın selamı hepsinin üzerine
olsun. Şükür âlemleri rabbi olan Allah’a olsun. Selatü selam da peygamberin ve
onun tüm ailesinin üzerine olsun.
Şahit
Hanzade Mir-i Muazzam
Seyyid Ali Askerî
Şahit
Hanzade Tatar Ali Tirmizi
Şahit
Hanzade Muhammed Han
Alaeddin Hüseyin
Şahit
Hanzade Hüseyin b. Hatib et-Tirmizi
Şahit
Dede karkın Müridi
Aşağıda Dede Karkın Ocağına bağlı köylerin
isimleri yer almaktadır:
Beymare Zeyve Şeyhler Musturu Fehinnak Errea Nısıf
Ataf Nurhamam Mandere Hiltan Kakeyi Kilisecik Tilek Seleme Hasanka Tavta
Beletne Kesirlik Saman Çekme Siblisti Çırmıkdı Şevketi Kolaydı Atafı Asbozı Yumru
Kilise Uzun Oğlan Elmalı ve havle köyler
Çöşnük İki Banazı Tecde Bergozi Kündübek Kilayık
Tulahlı Ahpınar Subaşı Poğra İndelharab(Abdulharab) Sülemiş Pazlu Duha Söküt Zübetra
Polat Elmalı Kozan Havliki Kürt Yusuf Mizgı Sımrı Enmensi Közene İncecük Zalha
Beksemere Dedevengi Çımış Zaratu İdilme Keremus Cafana Elece Kurşunlu Mori
Meryemi Cikehan Haçova Kamışlı Horvar Semalı Sultanhanı Arga Ekin Örücki Tavuke
Karamağra Kesre KaleyiKitirbüt Peykünüt Üç kilise Tabikni Darucu Mertat
Zekeriyya Hacı Kışla Gökçeören Çınar Ali Kıyası Ulu Ören Kindika İlıcak Kurnav
ve havle köy Semah Hartut Necari Ancar Kışla Kadı İbrahim Abası Çirmeki Yumru
Taş Eburvank Nehriyik Müşevka Ahi Köyü Hatun Köyü Gelengeç min havli Malatya
ibni Bayındır ibni Mihman Kuşdağanlı Alacalu Yağmurlu Göçerkargını Göçerkulak Göçerüremli
Osmanlı Kösecelü Göçeravşar Köpekli Kudbekülü Mürid Bahadırlı Karamusalı
Binsalur Göçeravşar.
Bunlardan her köy üçer beşer kurban ve nezir
kurbanı ve zekat verirler. Bu evlattan evlada devam eder. Her kim bunun fazlasına
tamah eylese lanet oğlu lanettir. Dede Karkın kanununa göre her ev başına yılda
üç evlek bağ, üçer beşer kurban eskidenberi verilegelmiştir. Bu Dede Kargın’a
aittir kimse mani olmasın. Selam ve dua peygamberimizin ve onun ailesinine ve
arkadaşlarının 4 raşid halifenin, mürşidlerin ve hak ile adalet ile davrananların
üzerine olsun.
Ramazan ayında, 963/1555 yılında yazılmıştır.
VESİKA 25
.....Li’l imanı en aminu bi rabbikum fe amenna
rabbena fağfir lena zunubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena
ma’a’l-ebrar :. Allahümme nekulü kema kulte ve ned’u kema emerte rabbena fağfir
lena zunubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena ma’a’l-ebrar rabbena ve âtina
ma veadtena ala rusulike ve la tuhzina yevme’l-kıyame inneke la tuhlifu’l-mîad
Çerçeve halinde Hadis:
Kale Resulullah sellallahu aleyhi ve alihi ve
sellim: “Men zara’l-hiyne arifen bi hakkıhî gaferallahü lehü ma tekaddeme min
zenbihi ve ma teahhara ve kale aleyhisselam men zarehu kane ke men zara’llahe
fi arşihî (çerçeve içinde): “Ya Allah, enraki bikri bela gozarest” aynı çerçeve
içinde altta: “Ba ateş durud hoşha karest” Ya Kerim
Büyük bir çerçeve içinde:
Nadi Aliyyen mazharü’l-acaibi tecidühu avnen leke
fi’n-nevaibi külle hemmin ve gammin seyenceli bi-vilayetike Ya Ali, Ya Ali, Ya
Ali.
Ortadaki hilyelerden büyük olanının ortasında:
“Allah Melik, Muhammed Resulallah, Ali Veliyüllah” bunun etrafında oniki İmamın
isimleri vardır.
Yine altı mühür ve onların çevresinde, oniki İmam’ın
isimleri zikredilmektedir.
Asıl metin:
Mine’l-Atabâti’l-Gâliyât alâ Müşerrefinâ
Ulûfi’s-Salavât
Şükr u sipas ol melikü’l-nasa revadur ki enbiya-yı
izamı merakid-i şerifleri kıblegah-ı kaffe-i enam kıldı :.ve evliya-yı
kiramın meşahid-i münifeleri muttekif-i her has u am eyledi :. ve durud-ı na
ma’dud ol resul-i emine layıktır ki cem-i akvalinde sadıkdur:. ve emraz-ı isyan
devasında tabib-i hazikdür :. ve tahiyyat-ı na mahdud ali münteceb ve ashab-ı müntahabine
ki her biri asuman-ı risalette bir kevkeb-i dürri:. ve felek-i hideyete necm-i
mudîdürler kullema zareke asumanı inabeti ve teala taliun ve zeraka necmun emma
b’ad erbab-ı din ve ashab-ı yakinün re’y-i zerrin ve ara-yı zerrinlerine keş-şemsi
fi vasati’s- sema vazihun dur ki hak subhanehu ve teala evliya-yı din ve
eimme-i hâdîn ki semerehu şecerehu nübüvvet ve nur-ı hadikat-i vilayetdürler ki
meveddetlerin cemî insana kul la usellimikum aleyhi ecran ile’l-meveddeti fi’l
kurba muktezasınca vahib ü muhabbetlerin hadis-i şerif Allahümme inni uhibbuhum
ve uhibbu men yühibbuhum mucibince cümle ehl-i imana ragıb kıldı:. ve bu güruh-ı
ba şükuhun
musanna-ı câ-ı müteberrekelerinde beriyyat ve tavaf-ı ıydların taatlarında
sevabları muzaaf :. ve atebe-i aliyye ve südde-i seniyeleri sükkehâne ehl-i âlem
:. ve hacetü reva-yı benî adem:. oldugı pertev-i hurşid-i alem-i tab gibi zahir
:. ve mah-ı gerdun-ı afitab gibi zahir :. ve taht-ı kabr-i Firdevs-i zübteleri
mahalli icabet-i dua ve husul-i her meram ve müddea olmakta iştibah olmaz ve bu
tarikte gümrah olan menzil hakikatte yol bulmaz bu takdirce bu ulvi makama
talib ve sümuvv kadar ragıb olanlardan Yusuf bin Kadı Şeyh Kargıni bahtiyar
olub Karkın kadem-i vedidesin na’lı, merakid-i âl-i makam ve meşahid-i
lazime’l-ihtiram hususen Hazret-i İmam Ali ve İmam Haseneyn ve Kazımeyn ve
Askereyn ve makam-ı sahib-i zaman ve baki evliya-yı kiramı ki, Irak-ı Arab da
vakidürler, ziyaret eyleyüb ve Malatya kurbunde Beymare(Bî mera: Bkz. Türkiyede
Meskun Yerler Klavuzu s. 161) nam karyede mütemekkin olan Şeyh Numan Kargınî
evladından mezkur Yusuf bin Kadı Şeyh el veledi sırru ebihi muktezasınca
siret-i ebâ ecdadına ihtiyar idüb Hazret-i İmam Hüseyin aleyhi’r- rıdvan âsitane-i
müteberrikesini ziyaret eyleyüb sâdat-ı ‘ızam ve nukeba-yı kiram ve huddam-ı
zevi’l-ihtiram ve fukara-yı saadet-i encamdan dua vü sena ve nazar-ı safa alub
sofra vü çerağ havale olundu. İmdi ol diyarda olan fuzela ve ulema ve Malâtin-i
vüzera ve ümera ve ashab-ı hakikat ve erbab-ı tarikat ve kuşe-i nişiniyan
erenleri ve muhibban-ı hanedân-ı nubüvvet ve dûdmân-ı velayet-i mezkur Şeyh
Yusuf’u bu âsitane nazar-kerdelerinde addeyleyüb izzet ü hürmet ideler ve
hedayat u atiyyat u hayrattan mahtut ve behremend ideler. Yakîn her izzet ü hürmet
ki mezkur Şeyh Yusuf’a oluna. Bu asitaneye râci ve aiddür men hae bil’ haseneti
fe lehu aşra emsaliha muktezasınca sevab-ı külli hasıl ola vesselamu alâ
meni’t-teba’l-Hüdâ tahriran fi muharremi’l- haram sene seb’a ve tisîn ve tisa
mie
Nakibül’l eşraf Hasan Ali Çelebi
Pir Ahmed Dede
El Hüseyni
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(İcazetname)
(belgenin başı eksiktir)
Ey Rabbimiz, biz “Rabbinize iman ediniz” diye
imana çağıran bir nida edici işittik, hemen iman ettik, ey Rabbimiz! Artık günahlarımızı
bize mağfiret buyur ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri salih kullar
ile beraber öldür. Allah’ım senin söylediğin gibi söylüyor, senin emrettiğin
gibi dua ediyoruz. (Çerçeve içinde aynı ayet tekrar edilmiştir). Ey Rabbimiz!
Peygamberlerine karşı bizlere vaad buyurduklarını bizlere ihsan buyur. Ve
bizleri kıyamet gününde rüsvay etme. Şüphe yok ki sen vaad buyurduğundan dönmezsin.
(Çerçeve içinde şu hadis-i şerif vardır): “Kim bir ölüyü bilerek ve idrak
ederek hakkıyla
ziyaret ederse, (Allah) önceki ve sonraki tüm günahlarını bağışlar.” Yine
peygamberimiz şöyle buyurdu. “Kim bir ölüyü ziyaret ederse, Allah’ı arşında
ziyaret etmiş gibi olur.”
(Büyük çerçeve içinde şöyle bir ibare vardır):
Sıkıntılı zamanlarında Ali’den yardım iste, sana
yardımda bulunacağını görürsün. Ey Ali! Sıkıntı ve üzüntülerin hepsi senin
velayetinle giderilir ey Ali! ey Ali ! ey Ali!
DEĞERLİ EŞİKLERDEN KENDİSİYLE ŞEREF DUYDUĞUMUZ
PEYGAMBERE BİNLERCE SELAM OLSUN
Şükür, insanların yaratacısı olan Allah’a yaraşır
ki, büyük peygamberlerin mezarlarını tüm canlıların kıblesi kıldı(Tüm canlıların
yöneleceği yer kıldı). Ve kerem sahibi evliyaların makamlarını halkın ve Allah’a
yakın insanların sığınacağı bir sığınak yaptı. Sayısız selam da o “emîn” olan,
kendisine güvenilen peygambere yaraşır ki, onun söylediği tüm sözler doğrudur
ve o, Allah’a başkaldırı hastalığının en becerikli ve güvenilir tabibidir. Yine
sayısız selam ve dua onun seçilmiş arkadaşlarına ve ailesine olsun ki, onların
her biri “peygamberlik göğünün ve doğru yolun ışık saçan birer yıldızlarıdır.”
Ne zaman tövbe kapıları açılsa bir güneş doğar ve mavi bir yıldız parlar.
Bundan sonrasına gelince(ey inananlar): Din adamlarının ve Allah’a yakın
kimselerin altın değerindeki görüşlerinde gökyüzünün ortasındaki güneş gibi açıktır
ki, Hak teala Hazretleri dinin imamlarının ve evliyalarının -ki onlar
peygamberlik ağacının meyveleri ve dostluk bahçesinin nurudur- sevgilerini De
ki: “ Ben bunun üzerine sizden yakınlarımın sevgisinden başka bir ücret
istemiyorum” ayeti gereğince ve Allah’ım ben onları ve onları sevenleri
seviyorum hadis-i şerifine de uygun olarak tüm insanları içine alacak şekilde
takdir etti. Bu yücelik ve ululuk sahibi kişilerin türbelerinin bulunduğu
yerlerde riyazat(nefis terbiyesi) ve ibadet edenlerin ibadetleri kat kat artsın,
ihtiyaçları verilsin ve alınları güneş gibi parlak ve açık olsun. Kabirleri
Firdevs bahçelerinden bir bahçe ve duaların, ibadetlerin ve dileklerin kabul
edildiği yerler olsun. Bu yolda yolunu şaşırmış olan, gerçeğe ulaşamaz. Bu yüce
makama talip olanlardan Kadı Şeyh Karkınî oğlu Yusuf bu makamla bahtiyar olup,
Karkın ocağının bağlı bulunduğu şeyhlerin ve özellikle de İmam Ali, İmam Hüseyin,
İmam Kazım ve Sahib-i Zaman ile diğer evliyaların ve erenlerin – ki Irak’ta
bulunmaktadırlar- kabirlerini ziyaret eyleyip, Malatya’nın yakınlarında bulunan
Bîymerâ isimli köyde bulunan Şeyh Numan Karkini’nin de çocuklarından olan, sözü
geçen Kadı Şeyh oğlu Yusuf, çocuk babasının özüdür sözü gereğince babasının ve
dedelerinin yolunu seçmiştir. Kendisi İmam Hüseyin tekkesinde eğitim görüp,
seyyidlerden, nakiplerden, hizmetçilerden, fakir ve yoksul tekkede kim varsa
hepsininin dua ve sevgi bakışını almış, kendisine sofra ve çerağ verilmiştir. Şimdiyse
bu civarda bulunan erdemli kişiler ve bilginler, Malatya valisi ve ileri
gelenleri, tarikat bağlıları, tekkelerde görevli erenler ve onlara gönül
verenlerle peygamber yolundan giden herkes, adı geçen Şeyh Yusuf’u bu tekkede
Dede kabul edip, kendisine gerekli özenli
saygıyı göstersinler.
Arlağan ve bağışlar ve diğer sevgi ve saygı bu Dede Yusuf’a ve bu tekkeye
aittir. Kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilecektir sözü gereğince buraya
yardımda bulunanlar büyük bir sevapla ödüllendirilsin. Hakka uyanlarla doğru
yolu bulanlara selam olsun.
Bu belge 997/1588 yılının Muharrem ayında yazılmıştır.
Şahit: Yahya b. Ahmed Hüseynî
Şahit: Hasan Ali el-Hüseyni
Şahit: Pir Ahmed Dede
(Bu kişilerin isimlerinin karşısında kendilerine
ait mühürler bulunmaktadır.)
VESİKA 24
Zâlike takdîrü’l-azîzü’l-alîm nasrun minallahi ve
fethun karîb ve beşşiri’l mü'minîn Yâ Muhammed Yâ Ali Yâ hayre’l-beşer
Allahümme salli alâ seyyidina
nuri Muhammedi'l-Mustafa, Allahümme salli alâ seyyidina nuri Aliyyi’l-Murtaza,
Allahumme salli alâ Seyyidina Haticeti'l Kübra, Allahümme salli alâ seyyidina
nuri Fatimatizehra, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Hasan Hulkı Rıza,
Allahumme salli alâ seyyidina nuri İmam Hüseyin Şehîd-i Deşt-i Kerbelâ, Allahümme
salli alâ seyyidina nuri İmam Zeyne’l Abidin Çardeh-i Masum-ı Pâk, Allahumme
salli alâ Seyyidinâ nuri İmam Muhammed Bâkır, Allahümme salli alâ seyyidina
nuri İmam Cafer Sâdık, Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Musa Kâzım,
Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Heştem kıble-i heftem Sultanü’l-Horasanî
Burhanü’l-Horasanî Şehîd-i hâk-ı Horasanî İmam Ali ibni Musa Rıza, Allahümme
salli alâ seyyidina nuri İmam Muhammed Takî, Allahümme salli alâ Seyyidinâ nuri
İmam Aliyyü’n Nakî, Allahümme salli alâ seyyidinâ nuri İmam Hasani’l-Askeri,
Allahümme salli alâ seyyidina nuri İmam Muhammed Mehdî Sâhibü-i Zaman
Kutbu'd-Deverân Huccetu’l Burhân, salavatullahi aleyhim ecmaîn evvelîn âhirîn,
tayyibîn tâhirîn zâhirîn bâtinîn, lâ fetâ illa Ali lâ seyfe illa zülfikâr
Bismillahirrahmanirrahim ve bihî nestaînu
Elhamdulillahillezî ceale gulûbel ârifîn huzînete bi-zîneti’l ulûmi’l mahzûneti
ve kâne alâ zâlike kadîran ev kasseme’l marifete bi-mertebetihi ve kalilen
kalila ve kesiran ev kuhhile uyûnu’l âlemîn bi-kemalî kehli’r-ru’yeti atûfen
lehüm ve nasîran lehüm ev fütiha’l istimâu lil-müştakîn sagîran ve kebîran
el-istimâu ismü’l ma’şûketi hâlen ve kâlen ve
halakaküm alâ
sûretin ve leyse fî hâli halaktihi ehaden mübeşşiran hüvallahülezi lâ ilâhe
illa hû âlimu’l-ğaybi ve’ş-şehâdeti hüve’r-rahmanirrahim ehabbehu ve lehu bi-mûcibi’s-serâir
gulûbi’s-sidreti el hâdireti fi hündisin zılle’l leyli ilâ tarafin küllü bihârin
ve hiye an tahte arasan sıratü’l emzaci’l mütalatımeti fi’l bihâri eşhedü en lâ
illâhe illallahu vahtehu lâ şeriyke leh ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve
Resuluh erselehû nebiyyen ve ceale beyne’l enbiyâi ve’l kudreti ve hazineti
sallallahu ve alâ âlihî ve evlâdihî ve eshabihî ve ezvâcihî ve sellim teslimen
ebeden dâimen kesiran.
Kâle aleyhisselam ''Ashâbî ke’n nucûmi bi-eyyihim
iktedeytüm ihdeytüm'' ve kâle azze ve celle '' men kâle nasrun minallahi ve
fethun garib'' ve kâle aleyhisselam '' lâ yezâllüllahü taâla fî hâcetin
li-abdihî mâdâme’l abdü fî hâceti ehihi’l müslim'' ve kâle Ali bin ebî Tâlib
kerremallahu veche “eş-Şuyûhu selâsetün et-Tevâzuu inde’t devleti ve’l avfu
inde’l gudreti ve’l atiyyetu'' ve kâle sultanü’l muhakkikîn ve kutbu’l aktâb
fi’l âlemîn el-Hacı Bektaş Veli el-Horasanî kaddessallahu sırrahu’l-âlî “şemmetü’n
marifetü’n hayrun min kesîri’l amel '' şeyhu’l avâm bi’l ikmali ve şeyhu’l havâs
bi’l ahvali ve şeyhu’l hâs bi’l esrari ve musallin şeyhu’n en yekune abden fi
gayrihi ve sohbetihi zâlike’l inkıyâd bi-emrillahi taala ve’l ictinâb an nevâhi
kemâ kalellahu taala “Vemâ etâkumu’r resûle fehuzûhû vemâ nehâküm anhu” fentehû
evvelu mâ cerâ bi’l kalemi bi-kudretillahi taala ve kudreti
bismillahirrahmanirrahim men lem yerzâ bi-kazâihî ve lem yesbir alâ belâihî fel
yahrucu beyne’l arzi fe’l yetlub rabben gayri ve en tümîte nefse’l levvâmete
bi’l mücahedât ve yahya’n nefse’l mutmainneti bi’r-riyazeti sümme yertekı
bi’d-derecâti’l âliyeti ve’l merâtibu’l ulviyatü ve gıyle hıfzu’l hukuki bi
bezli’r-ruhi ve’l kanâati bi kalîli’d-dünya an kesîriha fe inne kıyle’l ma’na
gayrun min kesîri’l ma’na bi kavlillahi teala celle celâluhû ve amme nevâluhu
“men amile sâlihan min zekerin ve ünsâ fe hüve mü'minün fe li-yahyeyne hayaten
tayyibeten fi’l hayatid-dünya hiye’l kanâatü ve hubbu’l cûi ve bağzü’l işbâi ve
terki’l uluvveti ve’r-ref’i ve hüsni’l mütâbâti ile’l hayrâti ve’l ictihâdi
fi’l intisâbi ile’t-tâati sümme yendericu fi sufûfi’l büdelâi ve’t-tafdîli min
azizi’l mennân ve’l avfu ve’l ğufrânu limâ şâe Min hakikati’l fakri ve’l fenâ
fi’llah ve’l bekâ billah hâdimü’l fukarâi ve’l mesakîni kutbu’l ârifîn gavsu’l
vâsilîn Sultan Hacı Bektaş Veli kaddessallahu sırrahu’l-aziz efendimizin âsitanesine
Malatya Sancağında Bîymera nam karyede vaki eizei kiramdan Dede Karkın Baba
Zaviyesinin evladiyet üzere mutasarrıf olan Mustafa Halife zade Veliyüddin
Halife aziz-i müşairün ileyh efendimizin dergah-ı keramet-i meavilerine gelip
safa vü dua nazar olundu. Zide tevfikihi ke’s-sabahihi ve’r-ruhi cemii ef’alihî
hâlen ve gâle eceznâhu icazete’l mutlakati en yeclise ale’s-seccadeti
yesilu’s-salati’l mefrûdati ve yu'tiz-zekate’l vacibati aleyhi ve yuhicce’l
beyte men istedaa ileyhi sebilen ve yesume şehre ramazani ve yuhtimme’s-sâdirîn
ve’l vâridîn ve yücidde’l ahde ve’t-tevbete ba’de’t-telkini’z-zikri ve resmi’l
hizmeti ve’l fukara ve’l mesâkîn ve esnafi’l halâyık ve’l müslimîn bi icrai’l
mikrâsi min şuuri’l tayyibin ve libâsi’l hırkai ve nesebi’l-muttasili ila eşrefi’l
enami eslaha sülahâ ve iftihari’l küberâ ve’l hasebin neseb şeyhü’z-zaman sahibü’s-seccadeti
kutbu’l-piran malik-i ilm-il yakin ve mürşidihi hakkal
yakin ve eş-Şeyh
Feyzullah efendi edamallahu ömrahu ve berakatehu ve ba’de zâlik en tuvârise eş-Şeyh
Abdüllatif Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise
lil mutâbeati Şeyh Seyit Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve
ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hacı Feyzullah Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten
vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlike tuvârise Şeyh Ali Efendi
rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en
tuvârise Şeyh Elvan Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik
tuvârise’ş şüheda Şeyh Abdülkadir Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlike tuvârise Şeyh Hüseyin Efendi
rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hacı Zülfikar
Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şehy
Yusuf Efendi zehrinuş(Ağuiçen) rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Kazım efendi rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hasan Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Kalender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Mürselbâlî Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Resul Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Bektaş Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Yusufbâlî Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Mahmut Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh İskender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Gençkalender Efendi rahmetullahi aleyh rahmeten
vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Resulbâlî Sultan rahmetullahi aleyh
rahmeten vâsiaten ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Sultanü’l Budelâ sahibu’z
zaman sırrı yezdân Balım Sultan kaddesellahu sırrahu’l azîz ve ba’de zâlik en
tuvârise Şeyh Mürsel Baba Sultan rahmetullahi aleyh rahmeten vâsiaten
nevverellalhu merkadehu ve ba’de zâlik en tuvârise Şeyh Hızırlala Sultan
nevverallahu merkadehu ve âlihi min veledihi’s sâlik ve’n nâsiki’l muhtaç ilâ
rahmetillahi taala min sultani’l kâmil mükemmel Şeyhu’s semedânî kutbu’l ârifîn
sâhibu ilmü’l ledünnî el-Hac Bektaş Veli el-Horasanî kaddesellahu sırrahu’l hafî
ve’l celî ibn-i Sultan İbrahim Sânî ibn-i Sultan Musa es-sânî ibn-i Sultan İbrahim
Mükerremü’l Mücabu’l İmam Musa Kazım ibn-i İmam Cafer Sadık İbn-i İmam Muhammed
Bâkır ibn-i İmam Zeynel Âbidîn İbn-i İmam Hüseyin İbn-i İmam Ali Kerremallahu
veche feteha ebvâben fethan gariben fi tarikati sâlik Hacı Bektaş Veli ve mürşidihu
sultan Hoca Ahmet Yesevi rahmetullahi aleyh ibn-i Muhammed Hanefi ibn-i İmam
Ali fi tarikati’s sâlik Hoca Ahmet Yesevi ve mürşiduhu İmam Ali ibn-i Musa Rıza
ve mürşiduhu imam Musa Kazım ve mürşiduhu imam Cafer Sadık ve mürşiduhu imam
Muhammed Bâkır ve mürşiduhu imam Zeynel Âbidin ve mürşiduhu imam Hüseyin ve mürşiduhu
imam Ali Keremallahu veche ve mürşiduhu Hazreti Sultan Fahr-i kâinat ve
mefhar-i mevcudâd Muhammed Mustafa salavatullahi aleyhim ecmaîn ve
mürşiduhu
cebrail-i emin ve mürşiduhu büyük Hüda rabbu’l âlemîn celle celâluhu ve amme
nevâluhu temmet bi-avnillahi taala
Sebeb-i tahrîr-i kitâb ve mûcib-i tasdîr-i hitâb
oldur ki,
Sultânül ârifân-ı ezelî ve bürhânü’l âşikân-ı lem
yezelî Hazreti Hünkar Hacı Bektaş Veli kaddesallahu sırrahu’l hafî ve’l celî
Hazretlerinin tarikat-ı aliyyesine müntesip zâviyelerden Malatya Sancağında Bîymera
nam karyede vaki eizze-i kiramdan Dede Kargın Baba zaviyesinin evladiyet üzere
mutasarrıf olan Mustafa Halifezade Velüyyiddin Halife ecdatları zaviyenişini
olup tarik-i evliyayı kabul idip yedine sofra ve çerağ ve izin-i icazet ve
inabet virildi ve halifelik virildi safa ve dua nazar olundu mürid, tutuna ve
muhip edine ve tarik-i muhammet üzere olup ser-mu inhiraf itmeyup mucib-i
icazetname ile amil olalar vesselam ala meni’t-tebea’l-hüda hürrira fil yevm
isna aşar min şehr-i Şevval el-Mükerrem sene sitte ve işrin ve mieteyn ve elf (
1226-1817 )
ŞUHÛDUL-HÂZIRÛN
Post-nişin-i hazret-i pir Hadim-i türbe-i şerif-i
Hadim-i Hazreti Pir Ekmekçi
Halil Dede halen Hazreti pir Seyyid Ahmed Baba
Halen
İbrahim Baba halen
Hadim-i Hazreti Pir Hadim-i Hazreti Pir Bende-i
Hazreti Pir
Aşçı Bektaş Baba halen Kamer Aybaba halen Seyyid
Muhammed
Hamdullah Efendi
Mütevelli-i Vakf-ı Şerif Min Evladihi halen
Bende-i Hazret-i Pir Mustafa Ağa Min Zülfikar Çelebi
Min Evlad-i
Mustafa Efendi Min Evladihi Hazret-i Pir Hazreti
Pir Halen
Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i
Hazreti Pir
halen halen halen
Esseyid Bektaş
Yahya Çelebi min evlad-ı Kalender Çelebi min evlad-ı
Hazret-i Pir halen Hazret-i Pir halen
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(İcazetname)
Hz. Muhammed Mustafa’nın nuruna selam olsun, İmam
Ali’nin nuruna selam olsun, Haticetü’l-Kübra’nın nuruna selam olsun, Fatımatü’z-Zehra’nın
nuruna selam olsun, yaratıcının rızasını kazanmış İmam Hasan nuruna selam
olsun, Kerbela şehidi İmam Hüseyin’in nuruna selam olsun, On dört masum imamdan
olan İmam Zeyne’l-Abidin’in nuruna selam olsun, İmam Muhammed Bakır’ın nuruna
selam olsun, İmam Cafer Sadık’ın nuruna selam olsun, İmam Musa Kazım’ın nuruna
selam olsun, Horasan’da şehid olan İmam Ali Rıza’nın nuruna selam olsun, İmam
Muhammed Taki’nin nuruna selam olsun, İmam Ali Naki’nin nuruna selam olsun, İmam
Hasan Askerî’nin nuruna selam olsun, Sahib-i zaman İmam Muhammed Mehdi’nin
nuruna selam olsun...Kısacası burada isimleri geçen geçmeyen bütün imamların
hepsinin üzerine selam olsun.
Hz. Ali’den başka yiğit, onun kılıcı zülfikar’dan
başka da kılıç yoktur.
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla (başlarım)
Alimleri kalplerini ilim hazinesi kılan ve her şeye
gücü yeten, bilgiyi kullarının derecesine göre az veya çok paylaştıran Allah’a
sonsuz şükürler olsun. Kendilerine bir ihsan ve yardım olması için, ilim
sahiplerinin gözlerini manevi olarak sürmelemiştir. Sözlerinde ve
hareketlerinde Allah’ı hissetmeleri için büyük küçük aşıkların hepsinin
kulaklarını açmıştır. O, Allah insanı diğer yarattıklarında olmayan bir çok özelliklerle
yaratmıştır. O, görünen ve görünmeyen her şeyi bilir ve kendisinden başka da
ilah yoktur. O, esirgeyen ve bağışlayandır. Onun ilmi bütün denizlerin en ücra
köşelerindeki sırlara ve denizdeki dalgaların mahiyetine kadar her şeye yeter.
Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur
ve Hazreti Muhammed O’nun kulu peygamberidir. O’nu peygamber olarak gönderdi ve
peygamberler arasında ilmin hazinesi ve kudret sahibi kıldı. Binlerce selam o
peygamberin aile ferlerine ve arkadaşlarına olsun.
Peygamber eferdimiz aleyhisselam buyurdu ki:
“benim arkadaşlarımdan herbiri yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu
bulmuş olursunuz. Allahü Teala Hazretleri buyurdu ki: “ Zafer Allah’tandır ve
fetih yakındır.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “ Kişi müslüman kardeşinin
yardımında olduğu sürece Allah’ın o kişiye yardımı sürekli olacaktır.” Ebu
Talib’in oğlu Ali-Allah O’nu şereflendirsin- buyurdu ki: “Büyük insanlar üç türlüdür;
makam ve mevki sahibi oldukları zaman mütevazi olurlar, güçlü oldukları zaman
affederler, birine iyilik yaptıkları zaman başına kakmazlar. Hakikat ehlinin
sultanı, dünyada devrinin en ulu kişisi, Hacı Bektaş Veliyyü’l-Horasanî Allah yüce
sırrını mukaddes kılsın şöyle buyurmuştur: “Marifetin azı, çok amel etmekten
daha hayırlıdır.” Halkın yiğitliği mal iledir. Seçkin kişilerin yiğitliği
amelleri iledir. Bunlardan Allah’a daha yakın olanların yahi havassü’l-havas’ın
yiğitliği ise yaşantılarıyladır.velilerin yiğitliği ise, sırlara ulaşmak ile
olur. Fütüvvetin aslı kulun başkalarına yardımda bulunmasıdır. Bu da kulun
Allah’ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmasıyla olur. Allah Teala’nın şöyle
buyurduğu gibi: “Peygamber size neyi emretmiş ise onu alınız, neyi de sizden
men etmiş ise, ondan sakınınız.” Allah’ın kudret kalemi ile ilk yazdığı kelime
bismillahirrahmanirrahim’dir. Benden başka Rab aramayın. Mücahede ile nefsinizi
öldürün. Rıyazat ile nefsinizi mutmainne mertebesine çıkarın. Sonra da daha yüksek
derecelere çıkarıp, manen yüce mertebeler kazanın.
Denildi ki, hukuku korumak can vermekle olur.
Kanaat ise, az bir dünyalıkla yetinmektir. Allah Teala buyurdu ki: “Erkek ve
kadından kim salih amel işlerse, o, inanmıştır. Biz ona dünyada güzel bir hayat
yaşatacağız.” Bu ameller ise, kanaat, açlığı sevmek, tokluğu arzulamamak, iyiliği
yükseltip kötülüğü terketmek, ibadetlerde gayretli olmak, seçkinler sınıfına
girmek ve oradan da aziz olan Allah’tan af dilemek O’nda ölmek O’nda dirilmek.
Tarikat ululuarının sultanı, miskin ve fakirlerin
hizmetçisi, Allah’a ulaşanların en yücesi Sultan Hacı Bektaş Veli-Allah sırrını
mukaddes kılsın- efendimiz Hazretlerinin Malatya Sancağında bulunan Beymare
isimli köyde oturan büyük ululardan Dede Karkın Baba zaviyesinin evladiyet üzere
mutasarrıfı yani yöneticisi olan Mustafa Halife-zade Veliyyü’d-din Halife, aziz
adı geçen efendimizin dergâhlarına gelip, kendisine safâ ve nazar olundu. Tüm işlerinde
onun başarısı artsın. Ve bütün işleri sabah gibi aydınlık olsun.
Ve denildi ki:
Biz ona icazet verdik. Posta otursun, farz namazları kıldırsın, zekatını
versin, yol bulduğu zaman Hacca gitsin, orucunu tutsun, dergaha gelip gidenlere
hizmet etsin, zikir telkini aldıktan sonra ahdini yerini getirsin. Fakirlere,
miskinlere ve bütün yaratılmışlara iyi niyet ve güzellikle hizmet etsin. Hırka
giysin.
Kendisinden sonra varlıkların en şereflisi, zamanın
halifesi Hacı Bektaş Veli’nin postnişini Halil Baba-Allah ömünü uzun etsin-,
ondan sonra mahlukların en şereflisi, zamanın şeyhi, pirlerin kutbu, yakîn
ilminin sahibi Seyyid Şeyh Feyzullah Efendi-Ellah örünü uzun ve bereketli kılsın-,
ondan sonra Şeyh Abdüllatif Efendi, bundan sonra sırasıyla aşağıdaki sırayla şeyhler
posta oturmuştur:
Şeyh Bektaş Efendi-Şeyh Hacı Feyzullah Efendi-Şeyh
Ali Efendi-Şeyh Elvan Efendi-Şeyh Abdülkadir Efendi-Şeyh Hüseyin Efendi-Şeyh
Hacı Zülfikar Efendi-Şeyh Yusuf Efendi-Şeyh Kasım Efendi-Şeyh Hasan Efendi-Şeyh
Bektaş Efendi-Şeyh Kalender Efendi-Şeyh Mürsel Bâlî Efendi-Şeyh Resul Efendi-Şşeyh
Bektaş Efendi-Şeyh Yusuf Bâlî Efendi-Şeyh Mahmud Efendi-Şeyh İskender Efendi-Şeyh
Genc Kalender Efendi-Şeyh Resul Bâlî Sultan-Şeyh Sultanü’l-Büdela Sahibü’l-Burhan
Balım Sultan (Allah sırrını mukaddes kılsın)-Şeyh Mürsel Baba-Şeyh Hızır
Sultan-Şeyhü’s-semadanî sahib-i ilm-i ledünnî Hacı Bektaş Veli el-Horasanî
ibn-i sultan İbrahim sani ibn-i Sultan İbrahim Mükerrem el-Mücâb b. İmam Musa
Kazım b. İmam Cafer Sadık b. İmam Muhammed Bakır b. İmam Zeyne’l-Âbidîn b. İmam
Hüseyin b. İmam Ali (Allah onu şereflendirsin).
Bu tarikatta başka bir silsile de şöyledir:
Hacı Bektaş Veli-Sultan Hoca Ahmed Yesevî-İmam
Ali b. Musa Rıza-İmam Musa Kazım-İmam Cafer Sadık-İmam Muhammed Bakır-İmam
Zeyne’l-Abidin-İmam Hüseyin-İmam Ali (Allah onu şereflendirsin)-Hazret-i Sultan
kainatın övünç kaynağı Muhammed Mustafa(Allah selamı üzerine olsun)-Cibril-i
Emin- Allah Teala azimü’ş-şan.
Bu icazetnamenin yazılmasının sebebi şudur:
Ariflerin sultanı, aşıkların bürhanı, Hazret-i Hünkar
Hacı Bektaş Veli-Allah Sırrını mukaddes kılsın-efendimiz Hazretlerinin yüce
tarikatına bağlı zaviyelerden Malatya Sancağına bağlı Beymâre (Bîmare-Bemâre)
isimli köyde bulunan büyük insanlardan Dede Karkın Baba zaviyesinin evladiyet üzere
mutasarrıfı bulunan Mustafa Halife zade Veliyyüddin Halife dedelerinin
zaviyedarı olup, evliyanın yolunu kabul edip, kendisine sofra ve çerağ ile
icazet ve inabet ve halifelik verildi. Kendisine safa ve nazar olundu Müritler
kendisine tutuna, muhipler onu bile. Yüce tarikatımız üzere ola ve
icazetnamemizin gereği ile işler işleye.Hakka tabi olanlara selam olsun.
Bu belge 1226/1817 yılının Şevval ayında yazılmıştır.
Şahitler:
Post-nişin-i hazret-i pir Hadim-i türbe-i şerif-i
Hadim-i Hazreti Pir İtmekçi
Halil Dede Halen Hazreti pir Seyyid Ahmed Baba
Halen
İbrahim Baba Halen
Hadim-i Hazreti Pir Hadim-i Hazreti Pir Bende-i
Hazreti Pir
Aşçı Bektaş Baba Halen Kamer Aybaba Halen Seyyid
Muhammed
Hamdullah Efendi Mütevelli-i
Vakf-ı Şerif Min Evladihi Halen
Bende-i Hazret-i Pir Mustafa Ağa Min Zülfikar Çelebi
Min Evlad-i
Mustafa Efendi
Min Evladihi Hazret-i Pir Hazreti Pir Halen
Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i Hazreti Pir Evlad-i
Hazreti Pir
Halen Halen Halen
Esseyid Bektaş Yahya Çelebi min evlad-ı Kalender Çelebi
min evlad-ı
Hazret-i Pir Halen Hazret-i Pir Halen
DİLEKÇE VE İLAMLAR
VESİKA 9
Mühür
(Seyyid Muhammed
Tevekkeltü Te’alallah...)
Hüseyin âbâb naibi efendi ve ağyan ağa bunlar kömürkeş
olmağla vatanı asliyelerine iade ve ircailerine mümaneat itmeyüp ruhsat i’ta
iyleyesün deyü
Devletlü, inayetlü fukara kullarına merhametli,
efendim, sultanım Hazretleri devlet-i ikbâl ve iclal-i sırrullah(?) ile mesağ
olsun arzuhal kullarıdır ki bu kulları Dede kargın aşairi kullarından ekrad-ı eşkiyanın
şiddet-i mazarratından terk-i vatan idüb Hüseyin Âbâd kazasında meskun oldu ise
de şimdiki halde efendimizin sâye-i devletlerinde boy beyimiz Yusuf ağa kullarının
biraderi devletlu, merhametlü, mürüvvetlü efendimizin emri devletleri ile
vatan-ı asliyemize götürmek muradında olub, Hüseyin Âbâd Kazasında Mamalıoğlu İsmail
Bey kulları bizleri Boybeyi biraderine virmeyüb (silik) eli koyup birimiz dahi
cümlemiz merhametlü mürüvvetlü efendimizden rica ve niyaz kullarıdır ki bir kıt’a
buyruldu samileri emir buyrulup bu kulunuzu ğayret-i başkire(?) sadaka buyurup
fukaraların dualarına dünyevi ve uhrevi mazhar olub cümle fukara efendimizden
rica ve niyaz olub mamalı oğlu İsmail Bey kulları efendimize arz eylemeyi Dede
Kargın aşiretinden Kömürkeş olduğu için senevi bir haneden elli kuruş alıyoruz
deyu efendimize hilaf-ı inha arz eylemiş şer’i üzere ahz eylediği senevî
defteri arzuhalimiz ile ma’an boybeyi biraderi kulları ile hâk-ı pây-ı hâcet rûyuna
gönderilmiş ise de bu kullarına merhameten Hüseyin Âbâd Kazasından kaldırub
vatan-ı asliyemize gelmemiz niyaz ile arzuhale cesaret kılındı manzuru
merhametleri buyruldukta emr u ferman devletlu merhametlu efendim sultanım
hazretlerinindir.
Bende-i
Bende-i
Dede Kargın Mollaoğlu Taşkıran
Kömürkeş parekende Kara Camus
Fukara kulları
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Dilekçe, Kargın aşireti
temsilcisinden padişaha yazılmıştır.)
(Belgenin sol üst tarafında şu cümle yazılıdır)
Hüseyin Âbâd kadısı vekili efendi, bunlar Kömürkeş
olmakla, asıl vatanlarına geri dönmelerine veya iade edilmelerine engel olmayıp,
izin veresin deyü.
Fukara kullarına merhametli Efendim, Sultanım,
Devletiniz ve ömrünüz uzun olsun. Ben aciz
kulunuzun sizden isteği şudur ki: Dede Kargın aşiretinin bazıları kürt eşkiyaların
baskın ve yağmalarından dolayı vatanlarını terk edip, Hüseyin Âbâd kazasına
yerleşmek istemişlerse de şu anda yüce devletinize bağlı olan Boy Beyimiz Yusuf
Ağa kulunuzun kardeşi merhametli efendimizin emriyle asıl vatanımıza geri götürmek
isteğindedir. Hüseyin Âbâd kazasında Mamalı oğlu İsmail Bey kulunuz, bizleri
Boy Beyi olan kardeşine vermemektedir. Hepimizin merhametli siz efendimizden
rica ve istirhamımız şudur ki; bir buyuruldu buyurup, bu kulunuza sadaka olarak
verirseniz, mağdur olmuş biz fukara kullarınızın dualarını almış olursunuz.
Yine biz fukara kullarınızın istek ve arzusu da Mamalıoğlu İsmail Ağa, siz
efendimize Dede Kargın aşiretinden Kömürkeş olduğu için senede bir evden elli
kuruş alıyoruz diye yanlış bir bilgi vermiştir. Bu yanlıştır. Bunun böyle olmadığını
gösteren yıllık verginin ne kadar verildiğini gösteren defter, dilekçemizin
ekinde olup boybeyi kulunuz ile yüce şahsınıza gönderilmektedir. Bu kulunuza
merhamet göstererek adı geçen boyun Hüseyin Âbâd kazasından kaldırılarak asıl
vatanımıza dönmemiz isteğiyle bu dilekçeye cesaret ettik. Bundan sonra emir ve
ferman efendim Hazretlerinindir.
VESİKA 11
Sultanım Tale bekahu
Saadetlu merhametlu ve amme-i fukaraya şefkatlü
efendüm hazretlerinin hak-i payi keminine meram-bahş-ı misal ve ekm-i
saadet-hassalarına rûy-i ubudiyet-i malide ve cebhe-i rakıbe-i fersûde kılındıktan
sonra ma’ruz-ı dai-yi fakirleri budur ki Malatya kazasında Akçadağ nahiyesinde
Örüçköy(Örüçgi)
nam karyede sakin olan Seyyid Vefa İbn-i Seyyid İsa İbn-i Vefa İbn-i Seyyid
Cafer nam kimesne bu ana gelinceye değin siyadetleri meşhur ve mağruf olmağın
yedinde olan senetleri zayi olduğuna binaen arzu ilam iltimas olundu evvel ki
vaki’ül haldir hak-i pay-ı gurruna arz olundu. Baki emr efendim, sultan
hazretlerimizindir.
Eddaîü’l-Fakir
Es-Seyyid İsmail
Kaymakam Aliyyü’l-
Eşref bi-Malatya
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Dilekçe. Malatya Kaymakamından Padişaha)
Sultanım-ömrünüz uzun olsun-
Tüm fakirlere ve muhtaçlara şefkatli efendim
Hazretlerinin saltanatı daim olsun. Ben fakirin istekleri şudur ki; Malatya
kazasında Akçadağ nahiyesinde Örüçbey isimli köyde oturan Cafer oğlu Vefa oğlu İsa
oğlu Seyyid Vefa’nın, şimdiye kadar siyyid olduğu bilinmekle beraber, elinde
bulunan senetlerinin kaybolması nedeniyle kendisinin bu durumunun yüce makama
arz edip, bildirilmesini istedi. Bunun doğruluğunu yüce makama bildiririm.
Bundan sonra emir sultanım efendim Hazretlerindir.
Malatya Eşrafından
Kaymakam Duacınız
Fakir Seyyid İsmail
VESİKA 12
Devletlü, saadetlü, mürüvvetlü, ref’etlü, veli şânım
düstur-ı celilü’ş-şan Hazretleri,
Mağden-i hümayun kömürkeşlerinden Dede Kargınlu aşiretinden
bir mikdar hane kalem-rü-yı hükümet düsturları olan Sivas kazalarına varmış
olmalarıyla bu defa mezkur haneleri vatan-ı asliyelerine celb u iskan zımnında
zâbitleri Veli Bey bendeleri samt-i sâmi-i müşîrîlerine dâhî olmağla
bi’t-terazi celb ideceği hanelerin vüruduna ol tarafta kimesne mümanaat
eylememesi içün muhtac olduğu müsadeyi behiye-i vezirâneleri derkar ve işbu kömürkeş
reayasının serbestiyet-i
mahsusasına nazaran
müddet-i nakilleri her ne kadar mümted olmuş ise de yine celbine mesağ olmağla
saire kıyas ile teallül (......) olur ise isga buyurulmayub mezkur hanelerin
vatan-ı kadimelerine aşiretleri derununa sevk olunmasının himem-i vefiyye düsturîleri
bedidâr buyurulmak ricası zerîa-i arz-ı hulus-ı mahsusam olmuştur. Benimle Sübhanehu
ve teala lede sa’de’l-vûsûl husus-ı mezkure himem ve’l ittehem-i kerimaneleri
mebzul ve hemîşe savb-ı sadeganımız hüsn-i teveccûhât-ı behiyeleriyle meşmul
buyurulmak vabeste-i lutf u mürüvvetleridür.
Fî 7 Safer 1333 (1914)
Mühür: Mehmed Nurullah1870
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Dilekçe. Mehmet Nurullah Efendi’den
Dahiliye Nezaretine-İç İşleri Bakanlığı)
Devletli, saadetli, bahtı açık, geleceği parlak,
yüce, merhametli sultanım efendim,
Maden-i Hümayun(Elazığ) Kömürkeşlerinden Dede
Karkınlı oymağından bir kısım(kişiler) hükümet emriyle Sivas kazasına ulaşmış
olmakla beraber bunların tekrar asıl vatanlarına gitmeleri için, sevkten
sorumlu(subayları) Veli Bey’in, gönderilecek kafilenin gittikleri yerde kimse
tarafından engellenmemesi için bakanlık iznine ihtiyacı olduğu açıktır. Bu Kömürkeş
halkının serbestçe dolaşmaları konusunda kendilerine izin verildiğinden,
sevkleri uzun sürmüş olsa da bunlara dokunulmaması ve bunların asıl vatanlarına
sevkedilmeleri işleminin tamamlanması için, gerekli kolaylıkları sağlayacak
emirlerinizi beklediğimi arzetmek, benim için bir görev olmuştur. Allah’ın
izniyle salimen bu işin bitirilmesi için gerekli yardımı yapmanız ve gerekli
izinleri vermeniz, sizin lütuf ve ihsanınızdan olacaktır. Yıl 1915.
VESİKA 8
Ya’melû bima fihi ma lem yezhar mâ yena fihi
nemmega’l-fakir ile’llahi sübhanehu ve te’âla Himmet ibne’l-Hac Seydi Hac
bi-medineti Malatya el mahmiye afa anhüma. El-emru hesbema fihi. (Mühür Dergah-ı
hüdabend 12 ) Diğer Mühür (Lütf-i Hevabend-i Âlî Himmet 1062)
Sebeb-i Tahrir-i kitâb-ı Şer’i oldur ki
Medine-i Malatya kazasına tabi, Akçadağ
nahiyesinden olup Bîmera nam karye-i maktuat üzere mutasarrıf olan Kıdvetü’l emâsil
vel akran Mustafa Ağa nam kimesne mahfel-i kazaya Örüçgi nam karyede mütemekkin
es-Seyyid İsa b. Es-Seyyid Vefa nam kimesneyi ihzar ve mahzarında üzerine dava
ve takrir-i kelam idüp merkum İsa nam kimesne ber vech-i maktu mutasarrıf olduğum
Bîmera nam karye reaya ve raiyyet oğullarından olup üzerine edası lazım gelen
hukuk ve rusumu bana edada
imtina ve
muhalefet eder. Sual olunup takrir-i tahrir ve icray-ı şer’i olunmasını iltimas
eylerim didikte ğıbbes-sual merkum es-Seyyid İsa cevabında Benim ceddi sahihim
olan es-Seyyid Cafer ve babam müteveffa es-Seyyid Vefa ve ben dahi sâdattan
olup evlad-ı sâdad olduğum ecilden cemi tekaliften muaf olmakla muma ileyh
Mustafa Ağa benden bu senede altı kıt’a esedi kuruşum biğayri hakkın almıştır
diyücek müşarün-ileyh Mustafa ağa zikri murur eden altı kıt’a esedi kuruşu
ahzettiğine mu’terif lakin merkumun sâdattan olduğunu bilkülliye münkir olacak
merkum seyyid İsa nam kimesnden sıtkı makaline mutabık beyyine talib olundukta
udul-i müsliminden Kadı İbrahim nam karyeden Ahmed b. Yakub ve İri ağaç nam
karyeden Zülfikar b. Cuma ve Karacalı nam karyeden Hasan Fakı b. Melek Ahmed ve
Egin nam karyeden Ali b. Sübhanverdi ve Şah Ali b. Erkulu ve Gündoğmuş b.
Hakverdi ve Kürt Abdal nam karyeden Cuma b. İsmail ve Yağmurlu nam karyeden
Mehmed b. Hacı Karlı sinn-i ihtiyar namun kimesneler mahfel-i kazaya li eclişşahade
hazırun olup eseri’l-iştihad fil vaki mezbur seyyid İsa, seyyid Vefa’nın evladı
olup seyyid Vefa, seyyid Cafer nam müteveffa evladı olup, merkum seyyid İsa’nın
babası seyyid Vefa ve dedesi seyyid Cafer nam kimesneler altmış seneden mütecaviz
Egin nam karyede sakin ve mütevattın olup başlarına yeşil imame sarundukları
bizim malumumuzdur. Biz bu hususa bu vech üzere şahidlerüz deyü her biri ala
vukuihi haber vermeleri ile ma vaka gibbe’t-taleb ketb ve terkim olundı
.Hurrira fil yevmissabi vel işrin min şehri şaban el muazzam sene hamse ve
sebin ve elf.
Şuhudü’l-Hal
İbrahim Efendi el-Hatib- el-İmam Ömer bin Ali
Efendi –Haririzade fahrül emasil Bektaş Ağa- Mahmud Bey zade-Tatar Mehmed bin
Hacı Abdullah Çelebi-Zuhrussadat seyyid Alican Efendi-Mahzar Ahmed Çelebi-
Mahzar Halil Çelebi-Mahzar Başı Ahmed Çelebi ve ğayrihim.
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Mahkeme ilamı)
Bu mahkeme tutanağının yazılış sebebi şudur:
Malatya şehrine bağlı Akçadağ nahiyesinden olup,
Bîmera isimli köyde maktuiyyet üzere kullanıcısı olan saygıdeğer Mustafa Ağa, Örüçköy
isimli köyde oturan Seyyid Vefa oğlu Seyyid İsa isimli kişiyi mahkemeye çağırmış,
götürü usulüyle şu anda sahibi bulunduğum, Bîmera isimli köyde kendisi vergi mükellefi
bulunduğu halde ödemesi gereken vergileri bana ödemek istememektedir. Bu
durumun kendisinden sorulup mahkeme edilmemizi isterim, dedi. Bunun üzerine
davalı Seyyid İsa şu
cevabı verdi:
“Dedem Seyyid Cafer ve babam merhum Seyyid Vefa gibi ben de seyyid soyundanım.
Bundan dolayı, ben bütün vergilerden muafım. Buna rağmen bu Mustafa Ağa, benden
haksız yere bir kıta altı kuruş almıştır.” Bunun üzerine Mustafa Ağa, bu altı
kuruşu aldığını itiraf etti ancak, davalı İsa’nın seyyid soyundan geldiğini kesinlikle
inkar etti. Bu durumda seyyid İsa’nın seyyidlik iddiasının doğru olup olmadığının
ispatı için, sözüne güvenilir müslüman, aklı başında kişilerden, Kadı İbrahim
isimli köyden Yakup oğlu Ahmed, İri ağaç köyünden Cuma oğlu Zülfikar ve diğer
bazı kişiler şahitlik için mahkemeye çağrılmışlar, hepsi de Seyyid İsa’nın gerçekten
seyyid olduğuna ve babası ile dedesinin altmış seneden fazla Egin isimli köyde
oturduklarını ve aynı köyde öldüklerini, kabirlerinin burada bulunduğunu,
bunların yaşamları boyunca başlarına yeşil sarık sardıklarını, bütün bunlara
kendilerinin şahit olduklarını söylemeleriyle, bunun tespiti için bu belge yazılmıştır.
Tarih:1075/1664 senesinin Şaban ayının 27. günü.
ŞAHİTLER
İbrahim Efendi el-Hatib- el-İmam Ömer bin Ali
Efendi –Haririzade fahrül emasil Bektaş Ağa- Mahmud Bey zade-Tatar Mehmed bin
Hacı Abdullah Çelebi-Zuhrussadat seyyid Alican Efendi-Mahzar Ahmed Çelebi-
Mahzar Halil Çelebi-Mahzar Başı Ahmed Çelebi ve ğayrihim.
VESİKA 14
El-emru kema rakame fihi nemmakal fakir ila subhanehu
ve teala es-Seyyid Muhammed el-Kâdî bi-Medine-i Malatya el-Mahmiye afa anhu
(Mühür) Fakir Seyyid-i Sadat Muhammed
Sebeb-i tahrir-i kitap, kalem u mucib-i tasdir-i
hitab- rakam oldur ki, Medine-i Malatya kazasına tabi Kidirbüt nahiyesinde vali
Egin nam karyede mütemekkin olan Seyyid Vefa bin Seyyid Cafer mahfel-i kazaya
gelüp şöyle takrir-i kelâm ve tabir-i ani’l-meram kılup didiki: Aslımız sâdattan
olmagın lâkin, yedimde olan senetlerim zayii olub ağyan-ı vilayetten ve etraf-ı
civarımız olan karyelerden sual olunup yine tekrar isbat-ı nesep eyleyip yedime
huccet-i şer’iyye almak matlubumdur didukde ğıbbe’s-su’âl mezbur seyyid Vefa’nın
sıdk-ı makalına mutabık beyyine taleb olunub udûl-ı müslimînden el-Hac
Sa’dullah b. Osmân el-Hac Himmet b. Halil ve ....li Yusuf Ağa b. Mahmud ve
karye-i Arğuvan’dan el-Hatib Mehmed Efendi ve Karye-i Örügi’den Gök Mehmed b.
Yunus ve Koca Fakı b. Oruç Bek ve Gamber b. Musa ve Karye-i Egin’den Kara Ali
b. Sübhanvirdi ve karye-i Yağmurlu’dan Abdülhalim b. Uğurlu nâmûn kimesneler
mahfel-i kazaya li-ecli’ş-şahade hâzırûn olub eserü’l-iştihâd fi’l-vâki merkum
Seyyid Vefa Seyyid Ca’fer Bek oğlu’dur ve Seyyid Ca’fer ise Şeyh Dede Kargın
Kaddesellahû Sırrahu’l-azizin evladından olduğuna şahidleriz ve elinde olan
senedleri zayî olduğu ma’lumumuzdur ve mazkur Seyyid Caferin dahi yeşil İmame
sardığını dahi biliriz ve
ma’lumumuzdur
bizler bu hususa bu vech üzere şahidleriz deyu müsinni ihtiyarlar her biri ala
vuku-ı haber vermeleri ile şahadetleri hayr-i kabûlde vâki olub mu’ma ileyh
Seyyid Vefa’nın isbât-ı neseb iyledüğüne cezm?. işbu vesika ma hüve’l-hakka
ketb u imla olunub yed-i tâlibe va’z olundu ki vakt-i mâ cerâhu ibrâz idine,
hurrira fi’l-yevmi’l-âşir min şehr-i Şevval sene ihda ve hamsîn ve elf.1051
Şuhudü’l-Hal
Müderris Mahmud Efendi
Molla Nu’man Efendi
Abdülkerim Çelebi
Ahmed Ağa Kulzâde
Mahir Ali Ağa
Ömer Paşa Buskin
Tatar Mehmed Ağa
Seyyid Mustafa
Yahya Bey İbn-i İbrahim
Hüsam Halil Kedhüda İbn-i Bostan
El-Hac Ebubekir
El-Hac Ömer Mahzar başı
Hasan Ağa ve ğayrihim mine’l-hazirin.
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Mahkeme ilamı)
(Sol üst tarafta şu yazılıdır: Aşağıda anlatılan
durum aynen anlatıldığı gibidir. Bunu yazan Allan’ın yüce ihsanına her zaman
muhtac olan Malatya Şehrinin Kadısı Seyyid Muhammed.)
Bu belgenin yazılış sebebi şudur :
Malatya’ya bağlı Küdirbit Nahiyesinin Egin isimli
köyünde oturan Seyyid Cafer oğlu Seyyid Vefa mahkemeye gelerek, verdiği
ifadesinde şöyle dedi: “Bizim aslımız seyyitlerden olmakla beraber bunu ispat
eden ve uzun yıllardır bizde bulunan senetleri kaybettik. Bu durumu düzeltip,
benim ve sülalemin diğer fertlerinin seyyid olup olmadığımızın, bizi tanıyan büyük
kişilerden ve yakın köylerdeki bilir kişilerden sorulmasını ve elimize bunu
ispat edeceğimiz bir belgenin verilmesi benim yüce mahkemenizden isteğimdir.”
Bunun üzerine yapılan inceleme sonucu, yakın köylerden ve kendi köyünden bazı
kişiler mahkemeye çağrılarak, ifadeleri alındı. Bu kişiler verdikleri ifadede şöyle
söylediler: “Adı geçen Seyyid Vefa, Seyyid Cafer’in oğludur. Seyyid Cafer’in de
Dede Karkın’ın evlatlarından olduğuna ve ellerindeki senetlerin gerçekten
kaybolduğuna biz hepimiz şahitleriz” Bunun üzerine Seyyid Vefa’nın Seyyidlerden
olduğunu gösteren bu belge kendisine verildi. Gerektiği zaman bu belgeyi ibraz
edebilir.1051/1641 yılının Şevval ayı.
Şahitler:
Müderris
Mehmet Efendi-Molla Numan Efendi-Abdülkerim Efendi-Ahmet Ağa Kulzade-Mahir Ali
Ağa-Ömer Paşa Buskin-Tatar Mehmet Ağa-Seyyid Mustafa-İbrahim Oğlu Yahya Bey-Hüsam
Çelebi-Hacı Ebu Bekir-Hacı Ömer Mahzarbaşı-Hasan Ağa-ve orada bulunan diğerleri.....
VESİKA 7
(Ferman)
(Birinci Abdülhamid oğlu Sultan Mahmut II; Tuğrası)
Medine-i Malatya’da Bîmera Karyesi’nde vakı
eizzei kiramdan Baba Kargın Kuddise Sırrıhu’l-aziz’in türbesi meşihatine
mutasarrıf olan evlad-ı müşarünileyhden Es-seyyid eş-şeyh Mustafa ve es-seyyid
eş-şeyh Mehmed ber vechi iştiraken mutasarrıflar iken müteveffiyen fevt olmalarıyla
yerleri husn-i hizmet-i lâzımeleri mahlul olmakla yerlerine erbâb-ı istihkakdan
yine aziz müsarün ileyhin evladından. işbu rafi-i tevkı-i refi’iş-şan-ı hakâni
Veliyyüddin ziyde salahuhu her vechile layık u mahall ü müstehak olmağın meşihat-ı
mezkure müteveffiyan-ı mazburelerinin mahlullerinden ayende vü revendeye it’âm-ı
ta’am etmek şartıyla tevcih olunup yedine müceddeden berat-ı şerif-i âlişânım
verilmek babında bil fiil Hacı Bektaş Veli Asitanesi’nde seccadenişini
es-Seyyid eş-Şeyh Feyzullah ziyde nefdihî? arz itmeğin meşihat merkuma tevcih
ve sadaka idüb bu berat-ı hümayunu sair bihakkun virdüm ve buyurdum ki badel
yevm merkum Veliyyüddin ziyde-salâhuhu varub zikr olunan türbenin müteveffiyan-ı
mezburenin yerine şeyhi olub hizmet-i lâzıme mer’i ve me’vâ kılındıktan sonra
ber-mucib-i şart-ı vakıfa mutasarrıf olub vakfının ruhu ve devâm-ı ömrü olmağın
viaye-i müdavemet .bu sütre bu bâba? olunan taraf-ı aherin furu’ mani’.ve
mezahim ve muarız olmayıb asla dahl-i taarruz kılmayalar şöyle bilüb alamet-i şerife
itibar kılalar. Tahriren el yevm essâni aşer şehr-i seferü’l hayr sem’an ve aşrin
ve mieteyn ve elf.
1228 Muharrem, 12
Mahmiye-i Kostantinye
Belgenin arkasında şu isim yazılıdır:
Rızaullah Mehmed
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Berat)
Malatya şehrinin Bîmera köyünde bulunan büyük
insanlardan Baba Kargın-Allah sırrını aziz etsin-‘ın türbesinin şeyhlik görevini
kendi evlatlarından Seyyid Mustafa ve Seyyid Şeyh Mehmet Efendiler beraber yürütürken
ölümleri ile şeyhlik makamı boşalmış olup, yerlerine bu işe lâyık olanlardan
yine Kargın Baba evlatlarından ve bu padişah buyruğunun muhatabı Veliyyüddin
Efendi -dine bağlılığı artsın- gelen ve geçenlere yemek vermek şartıyla boşalan
bu göreve atanmış olup, kendisine Hacı Bektaş Dergahının Seccadenişîn’i Şeyh
Seyyid Feyzullah’a-ömrü uzun olsun- verilmek üzere bu beratı verdim ve buyurdum
ki, bu günden itibaren adı geçen Veliyyüddin Efendi-dine bağlılığı artsın-gidip
yukarıda adı geçen tekkenin ölen iki şeyhinin yerine Şeyh olup gerekli hizmeti
yapıp, buradaki vakfın devamı ve korunması için elinden geleni yapsın. Bu
hususta kendisine hiçbir şekilde kimse engel olmayıp, bunu benim emrim olarak
bilip, alametim olan tuğrama itibar etsin. 1228/1813 yılının Sefer ayının 29. günü.
Kostantıniyye(İstanbul)Şehri
VESİKA 5
Kıdvetü’l kuzat vel hükkam ma’denü’l fazl vel
kelam mevlana Kadısı zide fazlıhu tevkı’i refi-i hümâyun vasıl olıcak malum
oldur ki sâdât-ı kiramdan Darende-i ferman-ı vacibü’l iz’an Kıdvetü z-zātü’l
kiram seyyid İsa ziyde siyâdetuhu südd-i saadetüme arzhal idüb bu defterde
mukayyed kimesnenin raiyyet ve raiyet oğullarından olmayub sahihü’n-neseb sâdat-ı
kiramdan olub isbât-ı neseb eyleduğine İstanbul nakibü’l eşrafından elinde mühürlü
temessükü var iken, Beglerbegi voyvodaları ve Sancak Begi Sübaşları ve sair
ehl-i örf taifesi tarafından.....meccanen yem ve yemek ve arpa ve saman ve
otluk ve yağ ve bal ve koyun ve kuzu ve tavuk ve sair bunun emsali zahire ve
konak ve göçek devir ve rusum-ı raiyyet ve adat-i ağnam ve resm-ı kovan teklifi
ile rencide itmekten hali olmadıklarından bildirüb men ü def olunmak babında
emr-i şerifim rica itmeğin buyurdum ki hükm-i şerifimle verduğin rusum-ı raiyet
ve âdat-i ağnam taleb edenlerden südde-i saadetimden ihrac olunmuş mühürlü
sahih suret-i defter-i cedid-i Hakani taleb idüb göresin. Bu kimesnenin
defterde mukayyed raiyyet ve raiyyet oğlanlarından olmayub filvaki sahihü’l
neseb sadattan olub isbat-ı neseb eyledüğüne İstanbul nakibül eşrafdan alınan
temessükü var ise sadattan olduğu itibarıyla resm-i bennak varub ol kimesnenin
saçağı üstünde duran sekiz dokuz kovanlarından öşr ü resm ve kendü maişeti içün....yüz
elli adet koyunlarından adet-i ağnam alınmaz resm-i bennāk ve sekiz dokuz
kovanlarından öşr ü resm ve yüz elli adet koyunlarından adat-ı ağnam ittirmeyüb
ve bila emr-i şerif ol vechile tekalif-i şakkadan tekalif ittürmeyüb men ü def
eyleyesin min ba’di şerh-i terkim ve mühürlü temessüküne ve kanuna ve emr-i hümayunuma
muhalif kimesneye iş ittürmeyüb.... kaldurub arz? üzere olunub....virilmegin
yazub âsitâne-i sâ’âdetime arz eylesin husus-ı mezbur içün tekrâr şikâyet
olunub bir dahi emr-i şerifim vardırmak eylemeyesin şöyle bilesin âlamet-i şerifime
itimat kılasın tahriran evahir-i şehr-i Muharremü’l-Haram fi sene erba’a ve
sittin ve elf.(1064)
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Ferman)
(Baş tarafta Dördüncü Mehmet’in tuğrası vardır)
Kadıların kadısı, fazilet ve doğruluğun madeni(Malatya
Kadısı olan kişinin ismi yazılmamış burası boş bırakılmış) -fazileti artsın-bu
fermanım sana ulaşınca Seyyid sülalesinden olan Seyyid İsa-seyyitliği artsın-padişahlık
kapıma gelip dilekçe vererek bu defterde kişinin vergi mükellefi olmayıp,
peygamber soyundan olduğunu gösteren ve İstanbul Nakibü’l-Eşraf’ından aldığı
belgesi varken, Beylerbeyi ve Sancakbeyi Subaşıları ve diğer vergi alanlar
tarafından haksız yere hayvan yemi ve yemek, bal,yağ, koyun ve diğer mallarını
ellerinden zorla aldıklarını bildirip, bunları yapanların bu işten engellenmesi
için benim emrimi istediklerinde buyurdum ki, sen (ey kadı)yüce kararımla verdiğin
vergileri toplayan kimselerden ve maliye defterini isteyerek benden yazılmış mühürlü
bir belge olup olmadığını göresin. Eğer, bu doğruysa bu kişiden koyun ve diğer
mallar için vergi alınmasın. Bunun aksini yapan kişi çıkarsa onu yakalayıp bana
gönder. Bundan sonra bu hususla ilgili bir daha emrime gerek kalmasın.Bu, böyle
bilinsin ve fermanım üzerindeki tuğrama itimat kılınsın.1064/1654 yılının
Muharrem ayının son günleri.
İstanbul
VESİKA 6
Mefahirü’l guzat vel hükkam meadinü’l fażlü
ve’l-kelâm Malatya ve Besni ve rum Kale kadıları ziyde fazlıhum tevki-i refi’i
hümayun vasıl olıcak malum oldur ki taht-ı kazanızda konar göçer Seyyid Numan
kabilesinden Sâdat-i kiramdan darende-i ferman vacibü’l-iz’an kıdvetüs sadatil
kiram Seyyid Vefa ziyde şerefuhu siyâdete südde-i saadetime arzuhal idüb bu
sahihüt-tertib sadat-ı kiramdan olub isbat-ı neseb eyledüğüne yedinde nakibü’l
eşrafdan ma’mulinbih temessük olub ve bu makûle sâdât-ı kiram rüsüm-ı raiyet ve
tekâlifi şakkadan muaflar iken (boş bırakılmış) nam karye Malatya resm-i
ra’iyyet ve mir-i mîrân ve mir-i liva ve sair ehl-i örf taifesine sarf-ı matbah
harcı namıyle ve sair bahane ile bilâ emr-i şerif tekâlif-i şakka talebiyle
dahi virgisi üzere oldukların bildürüb men’ü def’ olunması babında emr-i şerifim
rica itmeğün buyurdum ki hükm-i şerifimle varduk da husus-ı mezbura tamam-ı
mukayyed olub göresin bu sahihü’t-tertib sadât-ı kiramdan olub isbatı neseb itdügi
üzere İstanbul nakibül eşrafından mamulun bih temessükü var ise Malatya-i
mezbure resm-i ra’iyyet ve mir-i miran ve mir-i Liva ve sair ehl-i örf
taifesine sarf-ı matbah namıyla ve sair bahane ile bîlâ emr-i şerif tekâlif şakke
asliyye harac ittürmeyüb men’ü def’eyleyesün min bâdi şer-i şerife ve emr-i hümâyunuma
mugayyirü’l menniye iş ittürmeyesün böyle bilesün âlâmet-i şerife itimat kılasun
tahriren el evâsıt cemaziyel evvel sene sani ısna ve ışrin ve miye ve elf
Mahruse-i kostantiniye
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Ferman)
(Baş tarafta III. Ahmet’in tuğrası vardır)
Kadıların ve hâkimlerin övünç kaynağı fazilet ve
adaletin timsali olan Malatya, Besni ve Rum Kale Kadıları -faziletleri artsın-
sizlere bu emrim ulaşınca bilinsin ki, sorumluluk bölgenizde konar göçer olarak
bulunan Seyyid Numan kabilesinden seyyid soyundan, bu fermanın yazılmasına
sebeb olan, şerefli, emsalsiz insan Seyyid Vefa –şerefi ve seyyitliği artsın-
saltanat sarayıma gelerek, bana arzuhal etti ve kendisinin seyyid soyundan olduğunu
ve kendisinde bunu ispatlayacak nakibü’l-eşraftan aldığı belgenin bulunduğunu,
buna dayanarak da kendisinden hiçbir verginin alınmaması gerekirken, haksız
yere vergi alındığını hatta mutfak gideri adıyla bile çeşitli bahenelerle türlü
vergiler alındığını söyleyerek, bu durumun düzeltilmesi için benden emir istediğinde
buyurdum ki, bu fermanım size ulaşınca adı geçenin gerçekten seyyidlerden olup
olmadığını göresin ve gerçekten böyleyse, bu kişiden vergi alınmaması için
gerekli tedbirleri alın. Şayet emrim ulaştıktan sonra buna aykırı olarak hâlâ
vergi almaya kalkan olursa bunu engelleyin. Bunu böylece bilin ve tuğrama
itimat kılın.1122/1710 yılının Cemaziye’l-Ûlâ ayı.
İstanbul
VESİKA 4
Kıdvetü’l Kuzet vel Hükkam mağdenil fazl vel
kelam Mevlâna Malatya kadısı ziyde fazlıhu tevki-i refi-i hümayun vasıl olıcak
malum ola ki kaza-yı mezbure tabi Bîmera nam karyede metfun Seyyid Dede Kargın
kuddise sırrıhul azizin evlatlarından olup sâdât-ı kiramdan mefahirü’s-sadat-ı
kiram Seyyid Şeyh Hüseyin ve Seyyid Şeyh Mustafa ve seyyid Şeyh Hızır ve Şeyh
Mehmed ve Seyyid İsmail ve Seyyid Ali ve Seyyid Haydar ve Seyyid Abdal ve
Seyyid Cafer ve Seyyid İsa ve Seyyid Mehmed ve Seyyid Nesimi ve Seyyid Ali ve
Seyyid Abidin
ve Seyyid
Kenan ve Seyyid Hüseyin Gazi ziyde şerefihüm südde-i saadetime arzıhal idüb
bunlar sahihün neseb sâdât-ı kiramdan olmalarıyla isbat-ı neseb eylediklerine
yedlerinde İstanbul nakibül eşrafından mühürlü ve mamulünbih temessükleri olub
hilaf-ı şer-i şerif ve bila emr-i münif tekâlif-i şakka talebiyle dahl-i
rencide olunmak icab itmez iken ... mir-i miran ve mir-liva ve mütesellim ve
voyvoda ve subaşı ve sair ehl-i örf taifesine taraflarından hilaf-ı şer’i şerif
ve bila emr-i münif tekâlif-i şakka mütalebe dahl ü rencide eylediklerin bildirüb
men ü def olunmak babında emr-i şerifim rica eyledikleri ecilden buyurdum ki, hükm-î
şerifimle varduklarında husus-ı mezbure tamamı mukayyed olub göresin ilam
olunduğu (emniyyet?) ise eyyam-ı saadet encamda bir ferde zulm ü taaddi olunduğuna
kat’an rıza-yı şerifim yoktur. Mir-i Miran ve Mir-i Liva ve Mütesellim Voyvoda
ve subaşı ve sair ehl-i örf ta’ifesine taraflarından hilaf-ı ser’i şerif ve
bila emr-i münif tekalif-i Şakka talebiyle bunları taaddi ve rencide ittirmeyüb
men-ü def’eyleyenin min bad hilaf-ı kanun muayyir-i emr-i hümayun kimesneye iş
ittürmeyüb husus-ı mezbur için bir harf emrim verilmelü eyleyemesin şöyle
bilesin alamet-i şerife itimat kılasın tahriran evâhir-i şehri Receb sene ihda
ve selâsin ve mie ve elf 1131
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Ferman)
(Fermanın başında III. Ahmet’e ait tuğra vardır.)
Kadıların ve hakimlerin en iyisi, fazilet ve
adaletin madeni Malatya Kadısı –fazileti artsın- bu fermanım sana geldiğinde
bilinsin ki, Malatya’ya bağlı Bîmera isimli köyde mezarı bulunan Seyyid Dede
Kargın’ın –sırrı yüceltilsin- evlatlarından ve seyyitler sülalesinden olan
Seyyid Şeyh Hüseyin , Seyyid Şeyh Mustafa, Şeyh Hızır, Şeyh Mehmet, Seyyid İsmail,
Seyyid Ali, Seyyid Haydar, Seyyid Abdal, Seyyid Cafer, Seyyid İsa, Seyyid Mehmet,
Seyyid Nesimi, Seyyid Hüseyin Gazi –şerefleri artırılsın- saltanat sarayıma
gelip, kendileri seyyid soyundan oldukları ve bunu ellerindeki belgelerle ispat
ettikleri halde, kendilerinden vergi alındığını söyleyip, bunun düzeltilmesini
ve kendilerinden vergi alınmamasını içeren bir emrimin çıkmasını istediler. Ben
de(sana) buyuruyom ki, sen bu işi araştırasın ve eğer söylentiler doğruysa
duruma el koyup, vergi almak isteyenleri bu işten men edesin. Bu konuda hiçbir
kişinin bir zarar görmesine asla rızam yoktur. Bu emrimi aldıktan sonra sakın
ola ki hiç kimse bunun aksine bir fiilde bulunmasın. Bu böyle bilinsin ve
fermanım üzerindeki alametim olan tuğraya itimat edilsin. 1131/1718 yılının
Receb ayının sonları.
İstanbul
VESİKA 1
Kıdvetü’l-kuzat vel hakkam madenil fazl vel kelam
Mevlâna Hüseyin Abad kadısı ziyde fazlıhu tevki’i refi-i hümayun vasıl olıcak
malum ola ki Sivas Sancağında vaki Hüseyin Abad kazasına tabi Camili Kışlak karyesi
ahalisinin divan-ı hümayunuma takdim eyledikleri bir kıta arzuhalleri
mefhumunda üzerlerine edası lazım gelen avarız ve nezl-i tekalif-i sairenin
te’diyesinde kusurları yoğ iken kaza-yı mezburdaki bazı ashab-ı cebâbire fuzuli
cürüm ve cinayet ve ziyade tekalif-i şakka mütalebesiyle taaddi eylediklerinden
başka mürür u ubur iden evkatda karye-i mezkurda menzil olmadığından kaza aşuri
karyelerine gelüb menzil beygirleri mütalebe ve iki üç konak aşuru cebren
beygirlerinden indirtüb irkabu helak ittiklerinden perişanlıklarına bais olduğundan
bahisle bu makule hilaf-ı şurût ve bila ferman ziyade tekalif ve menzil
beygirleri mütalebesi ve sair vaki olan teaddi ve rencidelerinin men ü def’i
babında emr-i şerifim südürunu tahrir ve istida rağbet eyledikleri ecilden
hazine-i âmiremin mahfuz mevkufat defterlerine nazar ve muarrasasına sual
olundukta kaza-yı mezburun on buçuk adet ve bir rub’ avarız ve nezilhanesine
olduğun ve kaza-yı mezbure tabi kura ahalileri üzerlerine mukayyed avarız ve
nezil mallarını beher sene ber mucib-i emr ve defter-i vakf-ı fermanım kabzına
memuren bila kusur eda ve kazalarına evamir-i aliyyem ile varid olan tekalifde
sarf-ı emlak ve arazi ve hallü tahmillerine göre mıhnet-i cümle marifet ve
marifet-i şer ile ber vech-i taaddi tanzim olunan takdim-i defter mucibince
herkes hisselerine isabet eden kazası ahalisiyle bilcümle eda iylediklerinden
sonra hilaf-ı şer’i şerif ve bila emr-i münif ziyade tekalif-i örfiyye ve şakka
mütalebesi ve sair berağ-u mütalebe ile teaddi ve rencide olunmamaları şürüt-ı
tekalifden ayrılıp mukayyed olub
ancak kaza-yı
mezbure tabi camili Kışlak karyesinde canib-i miride muayyen menzil kaydı
bulunmamış ise de bu makule canib-i mirinden muayyen menzil olmayan mahallerden
degil kendi mesalihiyle mürür u ubur eden yolu ve mültezimiyn ve tüccar
..lerini Bargir virilmemek ve umuru fehm ü müsta’cile ile mürur u ubur
idenlerin fermanım her veche ? bargire ise sığa başına onar akçeden icab eden ücretleri
olarak yedlerinden ahz olunarak ikab olunmaları şürût-ı menzilden ve ahali-i
merkumdan sualleri şurûta muvafık olduğundan bu suretle hususu mezbur mihnet-i
marifet-i şeri ve cümle marifetiyle görülüb fiyat virilmek üzere ber mucib-i şürût-ı
emr-i şerifim itası hususu der kenar olmakla der kenar mucibince emr-i şerifim
verilmek babında iftiharü’l emn ve’l ekabir bilfiil başdefterdarım Mehmed Said
dâme uluvvuhu telhis almakla imdi telhis mucibince amel olunmak babında ferman-ı
âlişanım sadır olmuştur. Badehu yani hükm-i şerifim varid oldukda bu babda sadır
olan emrim üzere amel idüb dahi ber-vech-i muharrer sürût-ı menazil bâlâda
tahrir ve bayan olunduğu üzere hazine-i amirem defterlerinde mukayyed olmakla
sen ki kadı-yı mumaileyhsin husus-u mezburu mahallinde marifet-i şer’ ve cümle
ma’rifetiyle görülüb hilaf-ı şer’-i şerif ve mugayyir-i emr-i âlişânım karye-i
mezbure ahalilerinden bila ferman ziyade tekalif ve menzil beygiri mütalebesi
ve sair veki olan taaddi ve rencideleri men u def’ eylesin. Şöyle bilesin alâmet-i
şerifeme itimat kılasın.
Tahriren el yevmü’l hamis şehr-i cemaziyel ahir
sene selasin ve mieteyn ve elf.
Mahruse-i kostantiniyye
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Ferman)
(Başta II. Mahmut’un tuğrası vardır.)
Kadıların kadısı fazilet ve adaletin kaynağı, Hüseyin
Abad Kadısı-fazileti artırılsın-, bu fermanım sana ulaşınca, bilinsin ki, Sivas
Sancağı’nda bulunan Hüseyin Abad kazasına bağlı Camili Kışlak köyü halkının
divanıma sundukları bir dilekçeden anlaşıldığına göre, ödemeleri gereken arazi
ve diğer vergileri vermelerinde herhangi bir kusurları yoğiken bazı zorbalar
zorla vergi almakta ve zulüm yapmaktadırlar. Geçen zaman içinde adı geçen köyde
ev olmadığı için Kaza dışı köylere gelip buralarda köylülerden menzil
beygirleri talep ettiklerinde verilen beygirler iki üç konak sonra çatladığından
ve bunun da ahalinin perişanlığına sebeb olduğundan şartlarda olmayan fazla
vergi ve menzil beygiri talebinin kendilerine zarar verdiği ve rencide ettiğini
bundan kurtulmaları için yüce emrimin yazılmasını taleb etmişlerdir. Bu konuda
hazinedeki defterlere bakılmış ve durumun doğru olup olmadığı kontrol edilmiştir.
Bu kontrolde görülmüştür ki, adı geçen kazanın onbuçuk adet ve bir rub’avariz mükellefi
olduğu, ve bu kazaya bağlı köylerde yaşayan köylülerin üzerlerine düşen
vergileri usulüne uygun bir şekilde ödedikleri halde kendilerine zulüm ve işkence
edildiği anlaşılmıştır. Ancak yine bu kazaya bağlı Camili Kışlak köyüne ait bu
hazine defterinde bir kayda rastlanmamıştır. Buna rağmen bu köydede diğer köylerde
uygulanan vergi düzenine göre mültezimler ve diğer görevliler vergiyi toplamıştır.
Her bir sağa başına onar akçe olarak belirlenen ücretlerinin burada bulunan
ahali için uygun olduğu ve bununla mükellef oldukları, bunun diğer köylerdekiyle
eşit olup olmayacağına ve böyle bir kıyaslamanın doğru olup olmadığına dair
benden emir istenmiş, bende Başdefterdarım Mehmet Said’den konunun kısa bir
raporunu istedim ve bundan sonra da bu fermanımı buyurdum. Emrim size ulaşınca
bu emir doğrultusunda davranırsın. Yukarıda anlattığım üzere ev ve diğer
vergiler hazine deterinde kayıtlıdır. Sen ki Hüseyin Abad Kadısısın olayı
yerinde görerek, bilir kişiden de bilgi alarak, benim emrim üzere vergileri ve
menzil bargir vergilerini alasın ve kimseye eziyet ve işkence ettirmeyesin. Böyle
bilesin ve tuğrama itimat kılasın. 1230/1814 yılının Cemaziye’l-Ahirinin beşinci
günü.
İstanbul
VESİKA 3
Kıtvetü’l Kuzel vel hükkam mağdenil fazl vel
kelam Mevlâna Malatya kadısı ziyde fazlıhu tevki-ı refi-i hümayun vasıl olıcak
malum ola ki Seyyid Numan ve Seyyid İbrahim ve Seyyid Hüseyin ve Seyyid mustafa
ile zaviyedarı olan Seyyid veliyyüddin ziyde salahhuhumun divan-ı
hümayunuma
takdim eyledikleri bir kıta arzuhalleri mefhumunda bunlar Medine-i Malatya’da Bîmera
karyesinde medfun ecdatları kutbü’l arifin Seyyid Numan bin Seyyid Yusuf bin
Seyyid Kargın Baba kuddise Sırrıhul azizin evlatlarından ve zaviyedarlarından
olub, ahardan avarız ve tekalif almak icab eder emlak ve arazi ve zabt u
ziraatleri olmadığından sahihü’n neseb sadat-ı kiramdan olduklarından kimse
taraflarından taaddi olunmamak üzere şürût mucitince bir kıt’a emr-i şerifim südurunu
tahrir ve istida-yı inayet eyledikleri ecilden bunlar sahihü’l neseb sadat-ı
kiramdan olub yedlerinde ahardan avarız ve tekalif alunmak icab eder emlak ve
arazi ve zabt u ziraatleri olmadığı halde avarız ve talif mütalebesiyle taaddi
ve rencide olunmamaları sadat-ı şurütundan iduği mevkufatında der kenar olmakla
imdi şurût mucibince amel olunmak babında ferman-ı alişanım sadır olmuştur.
Buyurdum ki hükm-i şerifim vardukta bu babda sadır olan emrim üzere amel idüb
sarf-ı sadat-ı şürut vechi meşrut üzere olduğu hazine-i amirem defterlerinde mukayyed
olmakla sen ki kadı-yı mumaileyhsin defterdar-ı-zaviyedar mumaileyhim sahihü’l
neseb sadat-ı kiramdan olub beratta aharin avarız ve tekalif olunmak icab ider.
Emlak ve arazi ve zabt u ziraatleri olmadığı halde hilaf-ı şürût ve mugayyir-i
emr-i alişan avârız ve tekalif-i saire mütalebesiyle taaddi ve rencide
ittirmeyesin şöyle bilesin alamet-i şerifime itimat kılasın Tahriren el yevmil
hamis şehri cemaziyel ahir sene selasin ve mieteyn ve elf
Mahruse-i kostantiniyye (1230)
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
(Ferman)
(Başta II. Mahmut’un tuğrası vardır)
Kadıların en faziletlisi, fazilet ve adaletin
kaynağı, Malatya Kadısı, -falileti artırılsın- bu fermanım sana ulaşınca
bilesin ki, Seyyid Numan, Seyyid İbrahim, Seyyid Hüseyin, Seyyid Mustafa ile
zaviyedar olan Seyyid Veliyyüddin-faziletleri arıtırılsın- divanıma yazdıkları
dilekçelerinden anlaşıldığı üzere, bunların Malatya’nın Bîmera isimli köyde
mezarı bulunan dedeleri ariflerin sultanı Seyyid Numan b. Seyyid Yusuf b.
Seyyid Karkın Baba –aziz sırrı mukaddes olsun-‘ın evlatlarından ve
zaviyadarlarından olmaları, ayrıca peygamber soyuna mensup olduklarından dolayı
bunlardan arazi ve diğer vergilerin alınmaması gerekirken bazı kişiler tarafından
zorla vergi alınmasından şikayetle, buna son verilmesi için bana gelerek bir
emir istemişlerdir. Bende buyurdum ki, emrim varınca bu konuda verdiğim emir üzere
amel edip, hazine defterinde kayıtlı ve açıklaması yapıldığı üzere işi yapasın.
Sen ki, Malatya Kadısısın, kendileri peygamber soyundan olduğu halde kendilerine
vergi vermek lazım gelmemesine rağmen bunlardan vergi alanları cezalandırıp
emrim üzere ve vakf şartlarına uygun olarak bu kişileri rencide ettirmeyip,
bunlara sahip çıkasın. Bunu böyle bilip, alametim olan tuğrama itimat edesin.
1230/1814 yılının Cemaziyel Ahir ayının beşinci günü.
İstanbul
VESİKA
(Temessük kaydı)
Vech-i tezkire budur ki
İsa Dede Şeyh-i sâdattan olup ve dahi siyadeti şer’ide
sabit olub yedinde olan huccet-i Şer’iyesin Malatya Kadısı imza idüb biz dahi
mucibince kendisine temessük virmişizdir. siyadeti sabit olmayla. sene 1066
El-hakiru’l-Fakir
Kaimahan Mustafa
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
Temassük
İsa Dede seyyitler soyundan olup, bu mahkeme
kararıyla da sabit olduğundan kendisine bu belge verilmiştir. 1665
Kaymakam Mustafa
VESİKA
(Temessük)
Camili Kebir karyesi ahalileri Maden-i hümayun
merbutatından Kömürkeşân reâyalarından Dede Kargın aşiretinden olduklarından ve
halleri dahi perişan olduğundan ba muvaffakat-i şeri ve cümle ahali-i kaza
marifetleriyle rahmen ahali-i merkum senevi bin guruşa maktu’a olunub maktu’a-i
mezkur muharremden muharreme eda olunmak üzere işbu tezkere tahrir ve ahali-i
merkum yedlerine işbu maktua-i tezkere i’ta olundu. Fî 21 Sefer 1250
Mühür
Seyyid Monla İsmail Mehmed
Ağyan-ı Hüseyin Abad
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
Tezkere
Camili Kebir köyü ahalisinden Maden-i Hümayun mıntıkalarından
Kömürkeş tebasından Dede Karkın aşiretinden oldukları sabit olan bu kişilerin
durumları perişan olup, gerek mahkeme ve gerekse kazanın ileri gelenlerinin rızasıyla
kendilerine merhameten senelik bin kuruş vergi alınmasına ve bunun da her
Muharrem ayı içinde uygulanması kararlaştırılmış olup, aşiret yetkililerine bu
tezkere verilmiştir. 1250/1834
Hüyin Abad Eşrafından Molla
İsmail Mehmed
DİPNOTLAR
Verilen bu numaralar belgelerin
Araştırma Merkezindeki Arşiv yer numaralarıdır.
Furkan
Suresi Ayet 54 ; Kuran-ı Kerim’de bu ibare “Ve hüvellezi halaka......” şeklindedir.
Saf Suresi 13
Saf Suresi Ayet 1-4
Peygamberin iki kızıyla değişik
zamanlarda evlendiği için iki nur sahibi anlamında –Zi’n-Nureyn- denilmiştir.
Bu kelimenin aslı Arapça fakara
fiilinden gelmektedir. Peygamberimizin hadisine bağlı olarak yapılan açıklamada
dikkat edileceği gibi, insanın Allah’ın bağışlamasına muhtaç olması manasındadır
ki, peygamberimizin övündüğü husus budur. (Geniş Bilgi için bak. : EKEV
Akademik Dergisi, İsa Çelik, Tasavvufi Bir Terim Olarak Fakr, c III., Sayı 2, Güz
2001
Buradaki (b.) işareti Arapça
–bin=oğul- anlamındadır. Bu işaretten sonra gelen kişi işaretten öncekinin
babasıdır. Ali b. Mehmed=Mehmed’in oğlu Ali (Karışıklığa sebep olur düşüncesiyle
Türkçe çeviride aslının aynı alınmıştır)
Bakara Suresi 110
Nur Suresi 31
Bakara Suresi 110
Nur Suresi 31
Al-i İmran Suresi 193
Al-i İmran 194
Bizim geleneğimizde eşik kutsaldır
ve eşiğe basılmadan geçilir. “Hacet Kapısı “ kabul edilen maddi ve manevi
talebte bulunulan kapılar, eşik olarak anılır. Eşiğine yüz sürmek deyimi
buradan gelmektedir. Ve silsileye göre en kutsal eşik, Hz. Muhammed’in eşiğidir.
Silsilede peygamberden sonra gelen tüm ziyaret yerlerinin el ele el Hakka kutsallığı
vardır ve o ifade edilmektedir.(Yayına Hazırlayanlar)
Şuara Suresi 23
Mürşid’in tâlibe karşı bakması
ki, bu bakışla talibin gönlü açılır ve kainattaki her şeyi birlik yani tek
Allah nazarıyla görür. Her şeyde Allah’ı görür.
Saf Suresi 13
Allah’ın sırlarına erme,
bilinmeyenlerin bilgisine varma.
Haşr Suresi 7
Nahl Suresi 97
Evlattan
evlada geçme şartı konulmuş vakıf.
Birini tevbe ettirmek suretiyle
tarikata almak görevi.
Bkz. Dipnot 13
Malatya Tahrir Defteri”nde Öriçgi
olarak geçmekle birlikte, Örüçbey olarak da Türkiye’de Meskun Yerler Klavuzunda
Seyhan’a bağlı bir yerleşim yerinden söz edilmektedir. Dolayısıyla bu yer adının
Oruçköy, Örüçbey ve Öriçgi olarak okunması muhtemel görülmektedir. (Yinanç-Elibüyük
1983, 151, Meskun Yerler Klavuzu c. 2, s. 895
Üzerinde aslan resmi bulunan
Flemenk parası(Tarih Terimleri Sözlüğü s. 551)
Götürü olarak arazinin işletilmesi
Padişah tarafından bir memur
atanması sırasında kendisine verilen belge.
Tımar sahiplerinin mükelleflerden
aldıkları bir tür vergi(Bkz. Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü s.,29)
Peygamber soyundan gelenlerin işleriyle
ilgilenen devlet görevlisi.
Şimdiki Çorum”a bağlı Alaca
Kazası
Burada resmi görevlilerin
menzil olmayan yerden menzil görevi yapmaları isteğinde bulundukları anlaşılmaktadır.
Sunuş bölümünde belirttiğimiz gibi Selçuklularla birlikte Anadolu’daki kırsal
alan örgütlenmesinde han, kervansaray ve kışlaların(Akkışla, Karakışla, Uzunkışla
vb.) dışında yaklaşık her 40 km. için menzil belirlenmekte, buraya yerleşmiş
olan köy ve mezra sakinlerine özellikle posta tatarlarının hızlı at değiştirmeleri
için at beslemeleri konusunda mali destekte bulunulmaktaydı. Belgeden anlaşıldığına
göre Camili Kışlak menzil olmadığı halde yetkililer menzil görevi yapmasını
istemekte ve bu yüzden de eğitim görmemiş atları menzil beygiri gibi kullanmak
istemelerinden atlar koşmaktan çatlamaktaydı. Halkın şikayeti bu iki konu üzerine
yoğunlaşmış görülmektedir.
Dörtte bir, çeyrek
Tanzimat”tan önce yürürlükte
bulunan kanun ve nizamlara göre toplanan vergiler.
Padişah tarafından finanse
edilen ve posta yolları üzerinde beslenen atlar. İhtiyaç anında at değiştirerek
posta işleri aksatılmadan yürütülürdü.
Elazığ Madeni ve çevresi
KAYNAKÇA
Ahmet Refik(Altınay), Anadolu”da Türk Aşiretleri (966-1200), İstanbul Devlet Mat. 1930
Özellikle
burada yayınlanan berat, ferman ve benzeri belgelerin büyük b.ir kısmı İç, ve Güneydoğu
Anadolu”yu yakından ilgilendiren belgelerdir. Bu belgelirn yine büyük bir kısmı
bir bütün halinde incelendiği zaman Musul Vilayetine Bağlı bir yerleşim yeri
olan Rakka”nın Göçerevli Türkmenlerin Anadolu”ya yerleşim sistemlerini ortaya
koyması bakımından çok büyük önem taşımaktadır. Genellikle yayla ve arasi
ihtilafında dayalı iç kargaşaları ele almış olması bu kargaşalar çıkmadan önceki
düzeni bize göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.
Akçay, İlhan Dr.,
Ankara Harikası Çubuk Kalender Dede, Eser Mat., Ankara 1969
Akkuş, Mehmet Doç. Dr., Dede Garkınzadeler, Tasavvuf Dergisi , Yıl 1, Sayı 2 Aralık
1999
Akkuş, Mehmet, Doç. Dr. , 19. Asırda Bir Bektaşi İcazetnamesi, İlmi ve Akademik Araştırma
Dergisi Tasavvuf, Yıl 1, Sayı 1, Ağustos 1999 Bu iki dergide Dede Kargın Ocağı
ile ilgili Mersin’den gelen belgeler yayınlanmıştır. Bu belgeler Kargın”ın
Gaziantep kolundan gelmektedir. Gaziantep kolundan gelecek olan diğer belgeler
Sayın Hamdi Karkın Bey tarafından araştırma merkezimize teslim edilecek ve
dergimizin diğer sayılarında yayınlayacağız.
Ana Britanica, Kalaç-Halaç
Maddeleri , C. 10, C. 12, Ana Yayıncılık, İst. 1988 her ne kadar Türk
Ansiklopedisinde Karkınlarla Kalaç Türkleri arasında bir bağlantıdan söz edilse
de daha çok iran ve afganistan dolaylarında yaşayan bu kolla Karkınlar arasında
bir ilişkiyi selirleyemedik. Ancak karkınlar üzerine kazakça yazılmış bir kitabın
Kazakistan”da basıldığına dair bilgiler araştırma merkezimize ulaşmıştır. Bu
kitsaın ilgil bölümlerinin çevirisini yayınlamaya çalışacağız.
Aşıkpaşazade, Tevarih-i
Al-i Osman’dan Aşık Paşazade Tarihi, Maarif-i Umumiye Nezareti Celilesi Tarafından
Basılmıştır. İst. 1332 Dede Kargın”la ilgili en eski bilgi hep bu kaynaktan alınarak
kullunılmıştır. Dede Kargın”ın halifeleri ve bunların yaptıkları ile ilgili hiçbir
bilgiye rastlanmamış olması bi çok bilginin karanlıkta kalmasına sebep olmuştur.
Atalay Besim, Divanı
Lügati’t- Türk Tercümesi, T.D.K. Yay. No: 501, Ankara 1986
Baha Sait Bey, a.İttihat Terakkinin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Türk Yurdu, Eylül 1926, No: 1, b. Sofyan Süreyi-Kızılbaşlık Meydanı,
Türk Yurdu Ekim 1926, Sayı 22
Bardakçı Cemal,
Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, 4. Baskı, Ankara 1970
Bardakçı, Cemal, Kızılbaşlık Nedir? , Işık Basımevi , İst. 1945
Benekay, Yahya, Yaşayan
Alevilik Kızılbaşlar Arasında, Varlık Yay. İst. 1967
Birdoğan,
Nejat, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, İçerik- Köken,
Mozaik Yay., İst. 1995
Birdoğan Nejat,
Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Ocaklar-Dedeler-Soy Ağaçlar, Mozaik
Yay. İstanbul 1992. Birdoğan özellikle seyyitlik kavramı ile ilgili
belirsizlikleri şöyle fade eder:
“Böyle soy ağacı edinen dedelerin kendilerini
Arap saymaları çok sıkça görülmektedir. İçlerinden üniversite bitiren, yıllar yılı
devletin üst orunlarında görev yapan kimi dede soylular emekli olduklarında
Dedeliğe soyunmakta ve “Ben Arabım” demektedirler. Bu karşın gene gene bir kısım
üniversite diplomalı dede soylular da Arap olmaya yanaşmamakta ve bu kez
“Muhammed ile Ali”yi Türk saymaktadırlar. Bunun da sayısız örnekleri vardır. Üçücü
bir kesim de “Ne biz Arabız. Ne onlar Türk”tür. Biz onların çocuğuyuz. Onlar
insanlığın snırları içine giremez. Her bir şeydir onlar...” diye garip bir
tutum takınmaktadırlar. Ne diyelim? Yeni araştırmacılara ve araştırmalara
gereksinim var.” (Sayfa 190.)
Birdoğan Nejat,
Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, Berfin Yayınları, İstanbul 1995
Coşan, Esad, Prof. Dr., Hacı Bektaş Veli, Makalat, Seha Neşr., İst. Tarihsiz.
Ebu’l-Farac, Gregori, Ebu’l-Farac Tarihi, Çev: Ömer Rıza Doğrul, C. I. , Türk Tarih Kurumu
Yay. Ankara 1945
Eflaki, Ahmet, Ariflerin
Menkıbeleri, Geliştirilmiş Yeni Basım, Remzi Kitabevi, İst. 1986
Eraydın, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Vakfı
Yay., İst. 1997
Eren, Hasan, Türk
Dilinin Etimolojik Sözlüğü, I. Baskı, Ankara 1999
Fığlalı, Ethem Ruhi, Prof. Dr. , Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, 4. Baskı, Selçuk Yay. İst. 1996
Gökyay, Orhan Şaik, Dedem Korkudun Kitabı, M.E.B. Yay, İst. 1973
Gölpınarlı, Abdülbaki, Velayetname, İnkılab Kitabevi, İst. Tarihsiz
Halaçoğlu, Yusuf, Prof. Dr., Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara
Iskakov, Kazakça Türkçe
Sözlük, Çev: Yücel, Oraltay, 1984, Karkın mad.
Kara, Mustafa Dr., Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yay. İstanbul 1995
Kazak
Tiling Tüsündürme Sözlüğü, Cilt IV,
Kışlalı, Rahime-Yeşilyurt, Ali, Dede Kargın, şiirler, Can Mat. ve Yay., Mersin 1999
Kocadağ, Burhan, Doğu’da
Aşiretler Kürtler, Aleviler, Can Yay. İst. 1997
Koçak, Yunus, Hasan
Dede Hayatı ve Öğretisi, Hasan Dede Belediyesi Kültür Yay. No. 3
Köprülü, Fuad, Ord. Prof. Dr., Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar, Diyanet İşl. Başk. Yay. Ankara
1991
Lugatname-i Dehhuda, C. 9, Tahran 1373 Burada geçen Eş’Şenbeki maddesinde hadis bilgini
olarak geçen Şenbeki’nin, tasavvuf bilgini Şenbeki ile ilişkisi olup olmadığını
bilmiyoruz. Ancak araştırmacılara katkısı olması amacıyla bu bilgiyi İran
kaynaklarından aktarmayı uygun görüyoruz.
Mehmet Neşri, Kitab-ı
Cihannüma, Neşri Tarihi, Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat- Mehmet Altan Köymen
C.1 Türk Tarih Kurumu Yayınları, cilt:1 Ankara 1987.
Merçil, Erdoğan Prof. Dr. –Sevim, Ali Prof. Dr. , Selçuklu Devletleri Tarihi, Siyaset, Teşkilat, Kültür, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1995
Noyan, Bedri, Doç. Dr. , Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, C. I, Ardıç Yay. Ankara
1998
Ocak, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı, Dergah Yay. 2. Baskı, İst. 1996
Ocak, Ahmet Yaşar, Kalenderiler ve Bektaşilik, Doğumunun 100. yılında Atatürk’e Armağan,
Ayrı Basım, Edebiyat Fak. Mat. İst. 1981
Onarlı, İsmail, Şeyh
Hasan Aşireti, Anayurttan Anadolu’ya, Aydüşü Yay. İst., 2001
Ostrogorski, George, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, Ank. 1981 (Ayrıca Bkz.Yerasimos
Stefanos, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi isimli çalışmasında Bizans ve Batı
Kaynaklarına dayanarak bu iç kargaşalar sebebiyle nüfusun önemli ölçüde azaldığını
anlatır. C.I , s.20-100) Türklerin Anadolu’ya geliş yıllarında Anadolu’nun nüfusu
konusundaki bilgiler özellikle Bizans kaynaklarında 2. 400.000 ile 4.000.000
arasında gösterilmektedir.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük, C. II, M.E.B. Yay. Ank. 1995
Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Yay. İst .
1993.
Rıza
Nur Dr., Türk Tarihi, C.II., III., Matbaa-i Amire, İstanbul
1924
Şapolyo, Enver Behnan, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, Türkiye Yayınevi, İst. 1964
Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, İkdam Yay. Dersaadet 1317
Tanıklarıyla Derleme Sözlüğü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, C.8, Ankara 1972
Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1963
Türk Ansiklopedisi. , C. 21, M.E. B. Yay. Ank. 1974
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, Sayı 8,19, (Okuyucularımıza özellikle “Kızılbaş
Alevilerinin Düşkün Ocağı” Ali Yaman(sayı 8); “Türkmen Adına Dair Bazı
Fikirler” Dr. Tufan Gündüz(Sayı 8); “Seyyit Garib Musa Türbesi”
Necdet Sakaoğlu(Sayı. 8); “Bir Ocağın Soy Şeceresi” Araştırma Merkezi,
“Ali Abbas Ocağı” (sayı 19); “Bir Ocağın Tahlili” Araştırma Merkezi,
“Seyyid Mahmut Hayrani Ocağı”(Sayı 19); “Amuca Kabilesinde Hıdırellez
Gelenekleri”, Refik Engin,(Sayı 18); “Birinci Dünya Savaşında Erzincan
Cephesiyle İlgili Yeni Belgeler ve Balaban Ocağı”, Vatan Özgül(Sayı19); bu
sayılarda yayınlanan ve bilim dünyasının ilk defa karşı karşıya geldiği
bilgileri bir bütün halinde okumalarını öneririz. Böylece buradan çıkan
bilgilerle ocakların sosyal, kültürel ve ekonomik işlevlerinin daha iyi anlaşılacağı
ve Kargın Ocağının öneminin daha iyi anlaşılacağına inanıyoruz. )
Türkay, Cevdet, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak-Aşiret
ve Cemaatler, Tercüman Yay. İst. 1979
Türkçe Sözlük, Yeni
Baskı, 2. Cilt, T.D.K. Yayınları, Ankara 1988
Yinanç, Refet, Doç. Dr.-Elibüyük, Mesut, Yard.
Doç. Dr. , Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri, (1560)
Gazi Üniversitesi Yay. Ank. 1983
Yörükan, Yusuf Ziya, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bak. Yay. Ank. 1998
Yusuf Has Hacib, Çev.Reşit
Rahmetî Arat, Kutadgu Bilig, Türk Tarih Kurumu, Yay. İst. 1947
YAZMALAR
1. Velayetname-i Hacı Bektaş Veli Hazretleri,
Milli Kütüphanede bulunan bu yazma nüshanın üzerinde “Bu kitab-ı velayetname
Ortaköy karyesi ahalisinden Abdülaziz oğullarından İsmail
oğlu Mehmed Efendi’nin olub Karye-i mezkur civarında
medfun Mustafa Abdal Dergah-ı Şerifi’ne vakf edilmiştir. 4 Muharremü’l-Haram
1332/ 2 Kanun_ı evvel 328. Velayetnamenin sonu ve bazı bölümleri manzum düzenlenmiştir.
Dede Garkınzadelerle ilgili bilgileri bu yazmalardan aktardık. Böylece yayınlanmamış
olan bu yazma nüshalarla okuyucumuzu buluşturmayı düşündük. Eser, 180x290 cm.
ebadındadır. Eser Milli Kütüphanede yazmalar bölümünde bulunmaktadır.(Mf A
4991)
2. Velayetname-i Hacı Bektaş Veli Hazretleri,
Mahmud Baba Dergahı nüshasıdır, yer yer şiir ve düzyazı halinde düzenlenmiştir.
Sonunda:” Kitabü’l fakirü’l hakir ila muhtacü’l himmet hazret-i Pir-i
destgirimiz bende-i Hazret-i Seyyid Mahmut Baba seccade-nişin-i be-dergah Şehidlik
Kurb-ı Hisar Rumili kaddesallahhü esrarühüm vehşerna zümer. 23 Zilhicce 1284
kaydı bulunmaktadır. Eserin ebatları 240x360 cm.’dir. Eser Milli Kütüphanede
Adnan Ötüken Koleksiyonunda bulunmaktadır.
3. Ebu’l-Vefa Menakıbnamesi: Nalbantoğlu Ömer
Hulusi b. Ömer tarafından 1327/1911 yılında Çorum’da yazılan bir eserdir.
290x210 cm. ebadındaki eserin baş tarafında 5 sayfalık içindekiler kısmı ve son
tarafında sonradan eklenen bir bölüm vardır. Rik’a yazısıyla yazılmış olan eser
baştan ve sondan tamamdır. Karkın Dede hakkında daha kapsamlı bir bilgiye sahip
olmamız için bu eser de önemliydi. Çünkü Ebu’l-Vefa ve Dede Karkın ilişkisi tam
olarak aydınlığa kavuşmamaktadır. Buradan aktardığımız bilgiler, bu konuya ışık
tutacaktır. Eser Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde EY 0991 numarada
bulunmaktadır.
4. Kitab Menakıb-ı Tacü’l-Arifin: Alaaddin b.
Mustafa b. Ali tarafından 1055/1640 tarihinde yazılan eser, 150x210 cm. ebadındadır.
Eser harekeli nesih yazısıyla yazılmış olup, 154 varaktır. Zahriyede Seyyid
Osman Efendinin vakıf kaydı bulunmaktadır. Son tarafta bir şiir ve fevaid
bulunmaktadır. Eser, Milli Kütüphane Samsun Yazmaları içindedir. (06 MK. Sam.
497)
5. Menakıb-ı Tacü’l-Arifin Ebu’l Vefa: Bu
eserin müstensihi belli değildir. Eser, 140x210 cm. ebadındadır. Harekeli nesih
hatla yazılan eser, 128 varaktır. Hatimede bir müstensih ismi ve tarih
bulunamamıştır. Bu eser de hemen hemen diğer iki eserin ihtiva ettiği konuları
içermektedir. Eser Milli Kütüphane Mikrofilm servisinde Mf 1994 A 246 numarada
bulunmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)